Canlı kulübem diyordu ekmek teknesi çınarın kovuğuna. Üç nesil ayakkabının yapıldığı ve tamir edildiği yerdi çınarın kovuğu.
Canlı kulübede yaptığı ayakkabılarına, “Canlı model” Diyordu. Canlı model bir çift ayakkabıya sahip olmak için adını yazdırıp sıra beklemen gerekiyordu. Ustanın mantığı, ayakkabı modelini en az değiştirmekti. Aynı kalıp üzerine çekiç sallıyordu. Müşterisine ayakkabıların modelleri aynı ama üç yıl garantisi vardır, diyordu.
Usta, sanatkâr ve zevkli olmalıdır, göze hitap etmesini bilmelidir. Çünkü duygusal yönü de önemlidir. Sevmezsen yapamazsın, kalp kırmayacak ve gönül yapacaksın, diyordu. Usta çınarın kovuğunda çalışmasına böyle bir anlam yüklemişti. Bu manadaki çalışmasından da mutluydu. Şartları iptidaiydi fakat ağaç hiçbir zarar görmüyordu. Başına yağsa da çalışmasından taviz vermeyen, güçlü bir mantığa sahipti.
Müşterilerinin işini kısa zamanda yapabilmek için, makine almak istiyorum, diyordu. Genelde öğrencilerin ayakkabılarını dikiyor ve onlardan ücret almıyordu. Sorana çocuklar bizim geleceğimiz diyordu. Sabahtan akşama kadar, tezgâhından hiç ayrılmıyordu. Çayını eksik etmez ve gümüş adlı köpeği de yanından ayırmazdı. Çaysız ve Gümüş olmadan yapamam, alışkanlık diyordu. Alışkanlık dağ rüzgârı gibidir, aniden kesilmez. Bazen sertleşir fakat yağmur getirmez, derdi. Bölgenin özelliği gereği doğanın olayları görülmezdi. Arada yağmurlar uzun sürerse toprak kayması olabilirdi. Yine de büyük ölçekli kayma olayına rastlanmazdı.
“Usta olmuşsun yetmiyor, olaya sevgini katmasını bileceksin. Çalışmalarımda en iyisini yapmazsam rahatsız olurum. Tamir ettiğim ayakkabılara taban astarı koyuyorum. Böylece ayağın sarılmasını sıcak tutulmasını ve ayak rahat etmesini sağlıyorum.
Usta gencini ve yaşlısını mıknatıs gibi kovuğa çekiyordu. “Ayakkabılarımla iki gün gezen başka ayakkabı giyemez. Ne kadar sağlıklı olduklarını görecek.” Diyordu. Yalnız gençlerin son zamanlarda virüs gibi bir salgına tutulduğunu söylüyordu. Salgın moda, görüntüsü farklı değişik spor tipi ayakkabılar. Onun için, ayakkabı giyimi gençlerde geriledi. Bunun üzerine, ucuz Çin malları işin tuzu biberi oldu. Halbuki deri ayakkabı sağlıklıdır. Ayağı terletmez, uzun yıllar giyebilirsin.
Kaliteli ve uygun ücret diyordu. Bilenler yine bana koşuyor derdi. Yalnız seri imalat yapamazdı. Örneğin yanında birini çalıştıramıyordu. İş kapasitesi gün geçtikçe düşüyordu. Spor ayakkabılar ucuz ve modaydı. Herkesin ayağında spor ayakkabı vardı. Usta “Ruhum daralıyor. Hayal bile edemeyeceğim olumsuz gelişmeler oluyor.” Diyordu. Gümrüksüz giren malzemeler yerli üretimi vurmuş, altından kalkılamayacak ekonomik boyutlar karşımıza çıkmıştı. Üreticiyi boğaz tokluğuna çalışmaya mahkûm etmişti, bu anlayış.
Canlı kulübemden çevreyi gözlüyorum, maalesef insanımız ekmeğinin peşinde samimiyet göstermiyor. Ciddi, özverili ve yarınları düşünerek işinin başında olsa kârlı çıkacaktır. Ufukta yanıp sönen lâmba gibi toprağını aydınlatıyor. Böyle bir enerjiyle verim alması mümkün değildir. Toprak çalışılmadığı için de zamana yenik düşüp çoraklaşacaktır.
Eskiden insanlar ihtiyacı için, pazara geliyordu. Günümüzde kahveler dolu, çarşıdan da borç harç bir ev satın aldı ve topraklar unutuldu. Gün aşırı yağmurun olduğu yörede şehirde yeşil yok. Her taraf betonla kaplanmış bir şekilde.