Cımbızcı olma…
“namaza yaklaşma” dersin…Cımbızcı olma…
Cımbızcı olma…
Evet…ateistler tarafından çokca başvurulan yöntem ayet cımbızlamak…ve bir ayetle hüküm vermek…İslamı ekmel bilgililer ekmel anlar ancak….
Cımbızcı olma…
Ekmel bilgiye sahip olan ancak İslamı anlar…cımbızcı yanılır…Şirk diye bir şey duymuş…hüküm veriyor “şeyhin müşrik “diyor…ekmel mi ölçün…terazin ne…ekmel ölçü ancak doğruyu söyler…bozuk saat gibisin…sahtekarsın …combızcısın sen eksikten ekmel hüküm çıkmaz…Ebu cehil gözüyle hz Muhammet tanınmış olmaz şeytanın ölçüsüyle hz Adem tartılmaz…eksik ilmiyle evliyayı ölçenler çoğaldı günümde…
Haram var ilaçların içinde ama şifa veriyor…Kimya iki gaz bileşince su oluşturuyor…Kimyacı zekan olsun…Günah işlersen sil…
Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’e açık seçik âyetler indirdiği kesin bir dille ifade edilerek fâsıklardan başkasının bu âyetleri inkâr etmelerinin mümkün olmadığı belirtilmekte ve bu suretle yahudiler fâsıklıkla suçlanmaktadır. Fâsık “dinin emir ve yasaklarına aykırı davranma” anlamına gelen “fısk” kelimesinden türetilmiş bir isim olup “Allah’ın buyruklarına itaat etmeyip âsi olan mümin, münafık veya kâfir” mânalarında kullanılan bir terimdir. Genellikle büyük günahlar işleyen kimselere fâsık denmiştir. Bu günahlar içinde dinin itikad ilkelerinden biri veya birkaçı bulunursa fâsıkın aynı zamanda kâfir olduğu hususunda görüşbirliği vardır; fakat haksız yere ve kasten adam öldürmek, zina etmek, hırsızlık yapmak gibi dinin büyük günah saydığı fiilleri işlemenin de insanı dinden çıkarıp çıkarmayacağı hususunda mezhepler arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Ehl-i sünnet dışı bazı mezhepler bu tür günahlar işleyen fâsıkların mümin olma niteliğini kaybettiklerini ve ebedî olarak cehennemde kalacaklarını ileri sürerken bu görüşü çok sert ve aşırı bulan Ehl-i sünnet bilginleri müminlerin de büyük günah işleyebileceklerini, bu sebeple iman esaslarını kabul eden fâsıkı kâfir saymanın yanlış olduğunu, bunların –eğer affedilmezlerse– günahlarının büyüklüğüne göre bir süre cehennemde azap çektikten sonra cennete kabul buyurulacaklarını hem Kur’an ve hadislerden getirdikleri delillerle hem de aklî gerekçelerle kanıtlamaya çalışmışlardır (genişbilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Fâsık”, DİA, XII, 202-205; Ali Şafak, “Fısk”, DİA, XIII, 37-38). Konumuz olan âyette “fâsıklar” kelimesi, İslâm’ı, Kur’an’ı ve Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr eden yahudileri veya Allah’ın âyetlerini inkâr eden herkesi kapsadığı için “kâfirler” anlamında kullanılmıştır.(Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 163-164)
Kur’an açık ama Kur’an tahrifçileri de başarılı…Esmayı ölçü almayan herkes Kur’an tahrifçisi budayıcı ve cımbızcı…
Dört mezhebin fıkhını kötülüğe alet eden örgüt var günümde…ve devletler var..arzı mev’udu ABD nin yeşil ışık yakmasıyla kana boyadılar İran boş durur mu o da rusyanın yeşil ışığı ile kan döktü…Cımbızcı olma…o fetvaları rıza için mi kullandın yoksa ABD-Rus ikilisinin rızası için mi..
Cımbızcı olma…
Şu mantıklı şu mantıksız diye ayetleri cımbızlayanlar da var …İman bir bütündür…bir ayetin gereğini mantıksız bulmak imansızlıktır…
iŞTE AYET…”İşte kitap; onda asla şüphe yoktur. O, günahtan sakınanlar için bir rehberdir.”(Bakara/2)
VE EKMEL OLMASA DA KISA TEFSİRİ…:
Bakara sûresi Medine’de nâzil olduğuna göre daha önce birçok sûrenin gelmiş olması gerekir. Bu sûrelerle önemli bir kısmı tamamlanmış bulunan metne “kitap” demek uygun görülmüştür.
“Şüphe yok” ifadesi, hem kitabın Allah’tan geldiği, anlatmak istediğini açıkça anlatabildiği hem de onun bir kılavuz, rehber, ışık olmasıyla ilgilidir; her iki konuda da şüpheye yer yoktur.
“Rehber” diye çevirdiğimiz hüdâ hidâyetle aynı kökten olup Allah’ın razı olduğu hayat tarzında, iman, ibadet ve ahlâk yolunda ilâhî rehberliği ifade etmektedir. Bu rehberlikten yararlanabilmek için kişide yukarıdaki âyetlerde nitelikleri açıklanan bilincin bulunması gerekir (geniş bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Hidâyet”, DİA, XVII, 473-477).
Müttaki (takvâ sahibi) ve takvâ dilimizde de kullanılan Arapça asıllı kelimelerdendir. Müttakiler kelimesinin lügat mânası, “sakınılması gereken şeylerden sakınanlar” demektir. Kur’an’da ve özellikle bu âyette geçen takvânın mânası onu takip eden âyetlerde açıklanmıştır. Buna göre takvâ sahibi kimselerde şu beş vasıf vardır: Gayba iman etmek, namazı doğru ve devamlı kılmak, Allah’ın verdiklerinden bir kısmını O’nun rızâsı için harcamak, Kur’an’a olduğu gibi diğer peygamberlere gönderilen kitaplara da inanmak ve âhiret konusunda kesin inanç sahibi olmak. Bu vasıfları kendinde gerçekleştirmiş olan mümin takvâ sahibidir, müttakidir. Böylece takvâ sahibi olan müminlerde hâsıl olan şuur, duygu ve davranışlarla ilgili başka açıklamalar da yapılmıştır. Konuyla ilgili birkaç hadisin anlamı şöyledir: “Kul, sakıncalı olana düşmemek için sakıncasız olandan da çekinmedikçe takvâ sahibi olamaz” (Tirmizî, “Kıyâme”, 19; İbn Mâce, “Zühd”, 24). “Kul, vicdanını rahatsız eden şeyi terketmedikçe takvâ derecesini elde edemez (Buhârî, “Îmân”, 1). Ebû Hüreyre’ye nisbet edilen bir benzetme, “Yolda yürürken dikenler görürsen ya yolu değiştirirsin ya da dikene dokunmadan geçmenin bir yolunu arar ve bulursun; işte takvâ da budur; hayatı Allah Teâlâ’nın yasakladığı kötülüklere bulaşmadan yaşamaya çalışmaktır” (takvâ hakkında ayrıca bk. Bakara 2/197)( Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 70-71)
Evet… Cımbızcı olma…”Kur’an yeter “de ama ekmel tefsiri cımbızlama…gizleme gerçeği…şeytan da hakkı gizler…ve hakkı gizlemek asiliktir…secdesizliktir…imansızlıktır…eksik ilimden ve cımbızlanan ilimden tevbe et…ekmel tefsirdir tek ölçü meal ve eksik tefsir Kur’ana denk değildir ey “Kur’an yeter diyen ekmel tefsir ancak yeterlidir insalığın problemlerine…