Çılgınlığa tutkulu bir toplum olarak, çılgınlığın tutukluluğunda, biz şöyle milletiz, böyle devletiz, cihana bedeliz, yoktan var ettik, yedi düveli dize getirdik gibi gerçeklikle ilgisi olmayan ve şişirme laflarla tarihte peynir gemisi yürütülmeye çalışılır ama gemi yürümez! Fakat siyasetin illüzyonunda geminin yürüdüğü sanılır!
Biz, “Çılgın Türkler”izdir. Biz, “Çılgın milletiz”dir.
Yeter ki kafamızı bozmasınlar. Bozulan kafamız sonucunda nice çılgınlıklar yaparız, bu böyle biline ey dünya! “Avrupa, Avrupa duy sesimizi” falan.
“Çılgın Türkler” vb. kitaplar yüz binler basar; devletin kimi kurumları da bu çılgın işi kitabın toplu alımlarıyla başka bir çılgınlık yapar.
Bu çılgın milletin yetiştirdiği evlatlar, enerji sorununu kökten çözen bir “Erke Dönergeç” makinesi bile icat etmişlerdi! Bu icat, çılgın askerlerin işiydi. Darbeyle birlikte enerji sorunumuzu da kökten çözeceklerdi herhalde! Kısmet değilmiş!
Şimdi ise ortalığı Başbakan Erdoğan’ın çılgın projesi sardı. Bilindiği üzere, Silivri üzerinden Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak bir kanal projesi bu.
Bütün bu çılgınlık geyiğinin altında bastırılmış duyguların dışavurumu yatıyor olmasın!
Gemi geçişinin de yapılacağı böyle bir kanal projesinin yapılmasının neler getirip götüreceğini bilemem. Her projenin, her uygulamanın faydaları olduğu gibi zararları da vardır. Örneğin insanlar için faydalı bir proje, diğer canlılar için zararlı olabilir. Veya bir projenin kimi insanlara faydası varken, diğer bir kısım insanlara zararı olabilir vs.
Bu kanalı yapmanın ekonomiye katkıları, bu işin uluslar arası boyutları, çevreye zararları, doğal dengeye etkileri, şehrin büyüme istikameti, ikinci bir İstanbul oluşması, İstanbul Boğazı’nın rahatlaması vb. konuları uzmanlık isteyen, hesap kitap isteyen işler.
Bildiğim kadarıyla bu projenin gerçekleşme imkânı, gerek teknolojik, gerek mali açıdan mümkün. Olabilir, olması da çılgınlık falan değildir.
Projenin “Çılgın” kelimesiyle sunulması, toplumsal zihniyete çok uygun. Toplum, projenin çılgın olduğunu genel olarak kabul ediyor. Projeye karşı çıkanlar ise, AKP’ye karşı oldukları için, onun açıkladığı projeye de karşılar.
Bu proje orijinal değil. Çünkü Osmanlı devrinde bile böylesi kanal projeleri ortaya atılmıştır. Cumhuriyet döneminde de epeyi benzer tasarılar var.
Bu proje çılgın da değil.
Bundan 140 yıl önce yapılan Süveyş Kanalı, 100 yıl önce yapılan Panama Kanalı, 120 yıl önce yapılan Korint Kanalı çılgın olmuyor da, Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı kanal projesi mi çılgın oluyor? İnönü’nün meşhur, “Hadi canım sende” sözünün tam da yeri! Bugünün teknolojik imkânlarıyla böyle bir kanal yapmanın neresi çılgın olabilir ki?
Söz konusu kanalın faydalarını, zararlarını bilemem. İyi olacağını sanıyorum.
Ancak bu kanal fikrinin çılgın proje olarak sunulmasındaki hafifliği, aşağılık kompleksini ve özellikle siyasetin propagandist diline hizmet ettiğini söyleyebilirim.
Böylesi projelerin siyaseten dillendirilme amaçlarını da bir yere kadar anlayabiliyorum. Ama bunların “çılgın” kelimesiyle ifade edilmesini de itici buluyorum.
Böylesi devasa projeler üzerinden siyaset yapan Başbakan Erdoğan, biraz da demokratikleşme alanında projeler açıklasa ya. İş bu noktaya gelince AKP, patlak lastiğe dönüyor!
Başbakan Erdoğan ve AKP, kanalı yapıyor ama yeni bir anayasa yapamıyor!
Bu memleketin asli sorunlarının çözümü doğrultusunda gerekli adımları atamayan Başbakan ve partisi AKP; kanal yapsanız ne yazar?
Siyaset bir süre daha çılgın proje geyiği ile devam eder.
Çılgınlığa tutkulu bir toplumuz, vesselam!
Şu gerçeğin altını çizerek hatırlatayım: Söz konusu kanal projesinin hayata geçirilmesi sürecinden nasıl azami fayda sağlanacağı hususunda AKP’li belediyelerin ve bu günlerin revaçtaki inşaat şirketlerinin çok profesyonel davranacakları gün gibi aşikâr! Görünen köy kılavuz istemez. Bakın Esenyurt, Beylikdüzü, Başakşehir taraflarına, geleceğin Silivri’sini, Çatalca’sını görürsünüz!
Bu hükümet, kanalı yapar ama demokratik bir anayasa yapmaz!
Neden?