Tarihi binadaki çifte direğin birinde, Cumhuriyetin, diğerinde ise sağlık amblemini taşıyan bayrak asılıydı.
Görünüşleri öyle uslu ve mazlumdu ki, en düşük perdeden bile hareketlik sezilmiyordu. Buna rağmen çevreye ilaç kokusu yayıyorlardı. İlaç kokusu, insana tarihi hastaneyi hatırlatıyordu. Çünkü bina 1800 yıllarının eseriydi.
Binanın her taşı özel yapımdı. Taşların düzeni ustasının bu konudaki ciddiyetini gösteriyordu. Ustanın adını duymayan yoktu. Özellikle akciğeri rahatsız olanlar, tarihi hastaneye akın ederdi. Onun için bahçesi geniş olmasına rağmen araba koymaya yer bulunamıyordu.
Baş vuruda bulunan hastaların genelde ses çıkartmaya hâli kalmayanlardı. Çünkü çoğu tükenmiş durumda geliyordu. Hasta yakınları hastane kapısında birikir ve içeriye girmeye çalışırdı. Halbuki doktorlar ellerinden geleni yaparlardı. “Beni tanıyor musun?” ile başlayan magandalık, kapıcıya saldırmak gibi bir ilkellikle ilgileri olmazdı.
Hasta yakınları sıkılmış gömlek gibi yanmış ve kırışmış derileriyle bahçede oturmaktan başka bir şey yapamıyordu.
Bayrakların salıntısıyla dağılan ilaç kokusu zaman içinde rahat hissediliyordu. Özellikle soluk alma güçlüğü çekenlerin yakınları büyük üzüntü duyuyordu. Çok geç kaldığımızı biliyoruz ama hasta gelmedi, kaçtı. Babası yalvardı, kardeşleri elinden geleni yaptı fakat ilaç dahi kullanmayı kabul etmedi. Şimdi ise ne yazık ki soluk alamıyordu.
Gözüne demir parçası saplanan işçi, acılar içerisinde kıvranarak geldi ve acile alındı.
Bahçeye giren çiftin, güneş gözlükleriyle dikkat çekmeleri doğaldı. Çünkü, hava bulutluydu. Kapıya yaklaşınca “Tetiği çekersem ısırır, her patlama bir delik açılmasıdır,” dediği duyuldu. Bu söz üzerine kapıcı biraz yanladı. Çifti içeri aldı. Bayraklar aynı tempoda salıntı yapıyordu. İlaç kokusu da yayılıyordu. Çiftler içeride bir gürültü çıkarttılar. Kavgaya neden olduğu açıktı. “Laf olsun diye taşımıyorum,” sesi duyuldu. Patlamayla kaçışma oldu. Kapıdan hızla çıkan hemşire “Gözlüklü çiftler,” diye bağırdı. Az önce içeriye giren çiftler, silahı kafalarına doğrultmuştu. Dizi çekimi olduğu anlaşılınca herkes sakinleşti. Cansız bedenleri salona uzanmış ve az sonra kalkıp çıkmışlardı.
Çifte direkteki bayraklar heyecanlı insanlar gibi salıntıya başlamışlardı.
Hastalıklarının sonu geldiğini bilen çiftler, dayanamamış ve bu kadar demişlerdi. Bu kadar ama cana kıymak kolay bir karar mı? Rol gereği de olsa zor bir sahne, dediler.
Gözüne ağaçtan kopan bir kıymığın geçmesiyle acılar içerisinde gelen yaşlı amca da acı çekenleri gördükçe acılarımı unutuyorum, dedi. Doktor, “Amca ağrıya dayanıklısın,” dedi. Gözünü kaybettiği hâlde fazla üzülmedi. Doktor hastanın metanetine hayran kaldı.
Doktor, “soluk alamayan hastanın ilaç diye bağırışını sigara içenlerin duymasını isterim. Doktor tavsiyesine mutlaka uymalıyız,” dedi.
Tarihi hastane, insanlara çare olurken, her taşı bile ilaç kokmaya devam ediyordu.
Hasan TANRIVERDİ