Dostlarım, Antik çağdan iki kişi bir başlıkta buluştular. Hem yurtluyuz ikisiyle de.
Aslında onları bizim başlığımızda buluşturan, 2500 yıl öncesinden, süzülüp gelen aydınlık ve erdemli düşünceleri.
Sevgili dostlar… “Olduk mu?… Oldurulduk mu?” tartışması bir yana; tam bir tüketim toplumu olduk.
Ama neleri hoyratça tükettiğimizin bilincinde miyiz acaba?
Bilimi tükettik örneğin… Doğmalara teslim oldukça, çağdaşlığı tükettik!…
Hukuku, “susturma aracı” olarak kullanarak adaleti tükettik.
Ego ve ihtiraslarımız adına, siyaseti kirlettikçe, demokrasinin tükettik.
Hırsızlığı aklayıp, hak kavramını tükettik.
Alın terini sıfırlayıp, emek kavramını tükettik.
Muhalifi yok sayıp hoşgörüyü tükettik!..
Kin, öfke ve nefreti besleyip, sevgi, saygı ve kardeşliği tükettik.
Çoğunluğu mutlak demokrasi sanıp siyasi ahlakı tükettik.
Sokak kavgasının ağzını, siyasete malzeme yapıp temiz dili bitirdik.
“Bizler” ve “Onlar” kavramları ile ötekiler yaratarak eşit vatandaşlık kavramını tükettik.
Milletin bir yarısını illet ve zillet ilan ederek, “Ülkü Birliği”ni tükettik!.
Ahlakı, erdemi, izanı, aklı ve vicdanı tükettik!…
Dostlarım!… Türkiye Cumhuriyeti’ne geldi sıra şimdi!…
Köpeksiz köyün değneksiz palikaryaları şimdi böyle düşünüyorlar.
Oysa, yüz yıl önce denize dökmemiş miydik biz onları?
Nereden ve nasıl, hem de bu kadar çok, ne zaman türedi yine bu ihanet çomarları!.
Millete reva görülen bu “hastalıklı, rezil, kepaze ve alçakça” sıfatlarla daha neleri tükettiğimizi varın siz düşünün!.
Soru da cevabı da bilinmiyor değil ki!.. Oyunun da aktörlerde ortada!…
Siyasetin omurgası yeniden tanzim edilirken uyanık mıydık?
Tek tip davranış kalıbına uyumun adı “özgürlük” diye tanımlanırken nerelerdeydik?
Tek tip düşünce kalıbına esaretin adı “adalet” konduğunda direnmeyi kaçımız “hak” bildik?
İhanet ehli sadece malum kaynaktan almadı cesareti. Kendi ellerimizle biz verdik.
İktidarın hem, ahmakça aldatıldıklarının itirafları, hem de hatalarına bağlı kalmayı sürdürmeleri daha da cesaretlendirdi o ihanet ehlini.
Ne gülünç ki; “istikrar” dendi buna.
Seslerinin bugün dünden daha yüksek çıkıyor olması bu aymazlığın sonucudur işte!…
“İnsanlık adına mücadeleyi zorlaştıran da işte bunlardır” diyor, 2500 yıl öncesinin Romalı hatip, bilgin, avukat, yazar (aynı zamanda dönemin Çukurova Valisi) Marcus Tallius Çiçero. (MÖ.106-43) Bakın ne diyor:
“İnsanlar hata yapabilirler. Ahmaklar hatalarına bağlı kaldıkça, iyiliğe ulaşmanın önünde en büyük engel olarak dururlar… Oysa insanlar mutluluğa insanlığa yaptıkları iyilikle yücelirler ve yaşadığı dönemin ötesinde de unutulmaz olurlar.”
Çiçero’nun hain tanımı da şöyle:
“Bir ulus kendi içindeki aptal, hatta muhteris zorbalarla baş edebilir.
Fakat içlerindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır.
Sınırları zorlayan düşman, silahlarını ve alemlerini (bayraklarını) açıkça taşıdıkları için daha az tehlikelidir. Fakat hain görülmez. Kurbanları ile ayni dili konuşur, onların çehresine bürünür. Onların tartışmalarını kullanarak politik yapısına nüfuz eder.
Bütün kapılardan serbestçe geçer.
Sesi en yüksek perdeden hükümet koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür.
Politik yapıya her türlü hastalığı bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır.
Bir katil daha az tehlikelidir.”
Yoruma gerek var mı ey millet!…
Bilmeyenimiz var mıdır Sinoplu Diyojen’i… (MÖ 412-323).
Hani fıçı içinde yaşayıp da, sahip olduğu tek mal varlığı tahta tası, eliyle su içen çocuğu görüp o tahta tasını da fırlatıp atan, Diyojeni…
Hani gündüz vakti, feneriyle, sokaklara “adam” aramaya çıkan Diyojeni… Hani Dünyanın yarısına hakim Büyük İskender’e “gölge etme başka ihsan istemem!” Diyerek kafa tutan Diyojeni…
Daha ne duruyoruz!.. Haydin!..
2500 yıl önce adam aramak için gündüz vakti fenerle yollara düşen hem yurtlumuz Diyojen’in yaptığını yapalım…
Soranlara da, Çukurovalı Çiçero’dan miras kalan çaçaronca :
“Adam arıyoruz, adam!” diye haykıralım!..
Ziya Paşa’dan alalım ilhamımızı:
bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan da eşek yine eşektir
(Açıklaması: Kötü yaradılışlı birine üniforma ya da gösterişli, pahalı giysiler hiç soyluluk mu verir?; Eşeğe altın işlemeli semer vursan da eşek yine eşektir.) (Ziya Paşa)
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ