Siyaset üretmekten, değişen koşullara göre yeni siyaset stratejileri geliştirmeyi, değişen dünyayı doğru okuyabilmeyi ve toplum sosyolojisinin gerçeğine olabildiğince vakıf olarak yeni çalışma ve örgütlenme biçimleri geliştirmeyi kastediyorum.
MHP de yeni siyaset üretemiyor, üretemezde. Çünkü MHP’nin varlık nedeni, salt milliyetçilikle sınırlı. MHP’deki milliyetçiliği çekin alın, geriye ne kalır? Hiçbir şey! Ve artık milliyetçilik, dünya tarihinde şafağı değil, günbatımını yaşıyor.
CHP’nin siyasette yeni şeyler söyleyememesinin temel nedeni, kendini hala devlet partisi olarak görmesidir. Devleti kuran parti olmanın getirdiği tarihi misyonun çoktan tükendiğini genel olarak bilmesine rağmen, yine de devlet partisi kimliğini taşımaya devam etmekte. Öyle ki, kimi zaman devletin açıklamalarının bile gerisinde kalmakta. Örneğin, partinin genel başkanı, ülkenin temel sorunlarından biri olan Kürt kimliği meselesinde, “Kürt” sözcüğünü dahi ağzına almaktan imtina etmektedir. Artık bu meseleyi devlet tartışıyor ve çıkış yolları arıyorken bile, ana muhalefet partisinin bu temel soruna ilişkin bir politikasının olmaması, her şeyden önce bu ülke için bir acıdır. Kılıçdaroğlu’nun, soruna ilişkin olarak Doğu’nun geri kalmışlığından, ekonomik nedenlerden bahsetmesi, 40 yıl öncesinin söylemleridir ki, bunun siyasette hiçbir karşılığı yoktur!
Devlet partisi kimliğini dönüştürerek neden daha farklı duruşlar, politikalar geliştiremiyor? Çünkü devletteki oligarşinin böyle bir partiye hala çok ihtiyacı var. Elbette doğada olduğu gibi, toplumsal hayat da, siyaset de boşluk kabul etmez. CHP, devlet partisi olmakla, devlet partisi boşluğunu doldurmaktadır.
Böyle bir yapıyla hesaplaşmadan, demokratik bir parti kimliğine ulaşılamaz. Demokrasi, CHP’nin lafızlarında var. CHP, asıl olarak otokratik cumhuriyetin siyasi bir temsilcisi konumunu devam ettirmekte. İşte bundandır ki, CHP’deki lider veya yönetici kadro değişimleri, partinin yapısallığından çok, biçimiyle ilgilidir. Parti, hemen hemen aynı partidir. Eğer bu lider ve kadro değişimleri, aynı zamanda bir siyasal hesaplaşmayla ve değişimle birlikte olursa, CHP’deki değişim o zaman anlamlı olur.
CHP, AKP’den daha ilerde siyaset üretemediği, AKP’yi demokrasi yolunda sıkıştırmadığı sürece, seçimlerde hep ikinci parti olacaktır. Yakın geçmişte Deniz Baykal, hükümet olmak için ordunun darbesine güvendi ama güvendiği dağlara kar yağdı.
CHP, öteden beri ana muhalefet partisi olmaya razı. Parti için %20–25 seviyelerindeki oy, ideal bir ölçü; yeter de artar bile. Çünkü kendisini o hedefle sınırlıyor. Biliyor ki, o hedefi aşmak, başka politikalar ve yapısal değişimleri gerektiriyor. Fakat o, başka bir CHP olmak istemiyor.
CHP, daha yüksek bir oy oranı hedefliyor gibi gözükse de, (siyaset gereği bu doğaldır), içten içe, sözünü ettiğim bu orana razı ve bu oranı her zaman yakalayacağı rahatlığı içerisinde.
Oy potansiyeli açısından daha baştan CHP’nin iki büyük avantajı var: 1) Endişeli modernler. 2) Aleviler.
Laikçi seçmenin yeni adı, endişeli modernler. Bu kesimin kaygıları haklıdır. Yaşam biçimlerini doğal olarak önemserler ve bunu, özgürlüklerinin bir parçası olarak görürler. Cumhuriyetin laikçilik anlayışını savunmamakla birlikte, ben de böyleyim!
Alevilere gelince….
Alevileri ben de eleştiriyorum; CHP’ye saplanıp kaldınız diye!
Peki, ne yapabilir Alevi seçmenler?
Kendileri örgütlenip bir parti kuramazlar!
Kaldı ki bunun ne kadar doğru olduğu, tartışılır.
AKP’de yer bulamaz, MHP’de yer bulamaz, sağ veya muhafazakâr kesimde yer bulamaz; nerede bulur? CHP’de!
CHP, bu iki gerçeği; endişeli modernler ve Aleviler gerçeğini çok iyi biliyor!
Alevilerin ve endişeli modernlerin oyu, CHP için çantada keklik!
Bunun toplamı da en az %20’dir.
Oylar çantada keklik olduğuna göre geriye ne kalıyor? Parti içerisinde subaşlarını kim tutacak mücadelesi.
Aslında bu da normal; sonuçta parti içi bir yarış ve mücadele.
Ancak kötü olan şu: Bu yarışın niteliği, daha doğrusu niteliksizliği!
Örneğin CHP’nin üst üste iki dönemdir Beylikdüzü belediye başkan adaylığı için ne yaptığına baktığınızda, ne demek istediğimi görürsünüz.
Demokratik bir mücadele yürüten, sorunlar karşısında çözüm üreten ve hükümete muhalefetini, hükümetin ilerisinde bir dünya görüşüyle sürdüren bir CHP’yi elbette ben de isterim.
Ancak ufukta böyle bir CHP gözükmüyor!