Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın "Çevresel Göstergeler 2011 Raporu" nun Değerlendirilmesi ve 2012 Raporu İçin Altlık Önerisi:
1. Demografik Durum:
Saniyede 2–3 kişi dünya nüfusuna eklemlenmektedir. Her yıl yaklaşık 73 milyon (Türkiye nüfusu kadar) insan dünya nüfusuna katılmaktadır.
İnsan nüfusunun artışı günlük ölüm ve doğumların incelenmesiyle belirlenebilir. Her gün 328.000 doğum olurken 134.000 ölüm olduğu hesaplanmaktadır.
Her gün insan nüfusu İkiyüz Bin artmaktadır. Dünya nüfusunun Bin yılında, Üç Yüz Bin olduğuna göre, insanlık bin yıl içinde toplam nüfusunu bir yılda doğuracak duruma gelmiştir.
1990 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde düşme eğiliminde olan Türkiye’nin nüfus artış oranı, 1990’larda 1.8 lerde seyrederken, 2011 yılı itibarıyla % 1.3 ler seviyesine kadar düşmesi, 1990 yılından bu yana hükümetlerin demografik çalışmalarının gecikmeli olarak sonuç vermesinin bir göstergesidir.
Kanımca, 2003 yılından itibaren Başbakan Erdoğan’ın çeşitli ortam ve programlarda “en az üç çocuk” yönlendirmesi, 2007 yılında % 1.1 e kadar gerilemiş olan nüfus artış trendini 2010 yılında % 1.3’e kadar çıkarmıştır. Ama yine de Türk halkı bu oranda tutunamamış ve diğer küresel ve sosyo-ekonomik gerçekler çerçevesinde nüfus artışındaki istikrarlı azalma süreci devam etmiştir.[1] 2012 yılı itibarıyla (bu gün) nüfus artış oranımız dünya nüfus artış oranı ortalamasının virgülden sonra iki puan üstündedir. Bu veriye göre ülkemiz 2012-2020 yılları arasında ideal nüfus artış oranını bulacaktır.
Ne var ki, bu azalış ivmesi ile 2020 yıllarını okumaya çalıştığımızda nüfus artışındaki istikrarlı azalış, “nüfus artışı” olgusunuTürkiye için “nüfus azalışı” haline getirmektedir. Bu göstergelere göre, belki de son yirmi yıldır Almanya’nın yürüttüğü nüfus artışını teşvik politikasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki nüfus artışını teşvik politikasına ihtiyacımız olacak gibi görülmektedir.
Bunlara ilave olarak, kadınların istihdama katılım oranlarına baktığımızda, bu oranın istikrarlı bir şekilde yükselme sürecinde olması, doğurganlık oranının giderek azalmasına neden olmakta. Yani kadınlar istihdama katıldıkça psikolojik olarak ve sosyolojik olarak daha az çocuk yapma hatta hiç çocuk yapmama eğilimine girmektedir.
2050 yılında Türkiye nüfusunun Yüz Milyon olacağını ekstrapole ettiğimizde bu nüfus artışı çerçevesinde nüfusun niteliğinin beslenmesi bu bağlamda nüfusun nüfüz gücünün artırılması daha fazla önem taşıyan bir gereklilik halini alacaktır.[2]
2050 yılında Dünya nüfusunun ise 9 Milyar olacağını ekstrapole ettiğimizde, bu nüfusun beslenme ve barındırılması için günümüz fosil yakıtlı enerji kaynağının yeterli ol(a)mayacağı muhakkaktır. Bu konuda da küresel bağlamda çevresel eksi dışsallıkların bertarafı için mutlak surette alternatif yinelenen enerji kaynakları konusunda insanlığın çalışması gerekmektedir.
2. Kır-Kent Oranları:
Cumhuriyetin ilk yıllarında (1920 li yıllar) görülen % 20 kent, % 80 köy nüfusu, 2010 lu yıllar itibarıyla yani aradan yüz yıl bile geçmeden TERSİNE DÖNMÜŞ durumda.[3] Bu oranın önümüzdeki on yıl içinde daha radikal oranlara çıkacağını, 2020 yılları itibarıyla nüfusun yüzde 90’ının kentlerde yaşamakta olacağını iddia edebiliriz. Ancak, 2020 yılından sonra, iletişim ve ulaşım teknolojileri ve altyapılarındaki artan oranlı gelişme nedeniyle bir on yıl daha kır-kent oranı sabit kalacak yaklaşık olarak 2030 yılından sonra kent nüfusu belirgin bir şekilde yeniden kırsal alanlara doğru süzülecektir. 1960’lı yıllardaki kent merkezi ve banliyölerdeki “süzülme” 2030 yıllarında kentten köye olacak şekilde yinelenecektir.
3. Çölleşme ve Ağaçlandırmaya İlişkin Değerlendirmeler:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre, çölleşme ve ağaçlandırmaya ilişkin faaliyetler ve/veya çalışmalar üzerinde ciddiyetle durulması gereken konulardır. Zira istatistiklere baktığımızda,[4] çölleşmeye karşılık Bakanlık ve diğer kurumlar tarafından yapılmakta olan ağaçlandırma çalışmaları istikrarlı bir seyir izlemiştir.
Vahim olan durum, küresel ve ulusal boyutta çölleşme giderek artarken ve yeşil doku gittikçe azalırken yapılan ağaçlandırma çalışmalarında oranın yerinde saymasıdır. Bu konuda Bakanlığın raporuna bakabilirsiniz.[5]
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın "Çevresel Göstergeler 2011 Raporu" nun Değerlendirilmesi ve 2012 Raporu İçin Altlık Önerisi:
1. Demografik Durum:
Saniyede 2–3 kişi dünya nüfusuna eklemlenmektedir. Her yıl yaklaşık 73 milyon (Türkiye nüfusu kadar) insan dünya nüfusuna katılmaktadır.
İnsan nüfusunun artışı günlük ölüm ve doğumların incelenmesiyle belirlenebilir. Her gün 328.000 doğum olurken 134.000 ölüm olduğu hesaplanmaktadır.
Her gün insan nüfusu İkiyüz Bin artmaktadır. Dünya nüfusunun Bin yılında, Üç Yüz Bin olduğuna göre, insanlık bin yıl içinde toplam nüfusunu bir yılda doğuracak duruma gelmiştir.
1990 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde düşme eğiliminde olan Türkiye’nin nüfus artış oranı, 1990’larda 1.8 lerde seyrederken, 2011 yılı itibarıyla % 1.3 ler seviyesine kadar düşmesi, 1990 yılından bu yana hükümetlerin demografik çalışmalarının gecikmeli olarak sonuç vermesinin bir göstergesidir.
Kanımca, 2003 yılından itibaren Başbakan Erdoğan’ın çeşitli ortam ve programlarda “en az üç çocuk” yönlendirmesi, 2007 yılında % 1.1 e kadar gerilemiş olan nüfus artış trendini 2010 yılında % 1.3’e kadar çıkarmıştır. Ama yine de Türk halkı bu oranda tutunamamış ve diğer küresel ve sosyo-ekonomik gerçekler çerçevesinde nüfus artışındaki istikrarlı azalma süreci devam etmiştir.[1] 2012 yılı itibarıyla (bu gün) nüfus artış oranımız dünya nüfus artış oranı ortalamasının virgülden sonra iki puan üstündedir. Bu veriye göre ülkemiz 2012-2020 yılları arasında ideal nüfus artış oranını bulacaktır.
Ne var ki, bu azalış ivmesi ile 2020 yıllarını okumaya çalıştığımızda nüfus artışındaki istikrarlı azalış, “nüfus artışı” olgusunuTürkiye için “nüfus azalışı” haline getirmektedir. Bu göstergelere göre, belki de son yirmi yıldır Almanya’nın yürüttüğü nüfus artışını teşvik politikasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki nüfus artışını teşvik politikasına ihtiyacımız olacak gibi görülmektedir.
Bunlara ilave olarak, kadınların istihdama katılım oranlarına baktığımızda, bu oranın istikrarlı bir şekilde yükselme sürecinde olması, doğurganlık oranının giderek azalmasına neden olmakta. Yani kadınlar istihdama katıldıkça psikolojik olarak ve sosyolojik olarak daha az çocuk yapma hatta hiç çocuk yapmama eğilimine girmektedir.
2050 yılında Türkiye nüfusunun Yüz Milyon olacağını ekstrapole ettiğimizde bu nüfus artışı çerçevesinde nüfusun niteliğinin beslenmesi bu bağlamda nüfusun nüfüz gücünün artırılması daha fazla önem taşıyan bir gereklilik halini alacaktır.[2]
2050 yılında Dünya nüfusunun ise 9 Milyar olacağını ekstrapole ettiğimizde, bu nüfusun beslenme ve barındırılması için günümüz fosil yakıtlı enerji kaynağının yeterli ol(a)mayacağı muhakkaktır. Bu konuda da küresel bağlamda çevresel eksi dışsallıkların bertarafı için mutlak surette alternatif yinelenen enerji kaynakları konusunda insanlığın çalışması gerekmektedir.
2. Kır-Kent Oranları:
Cumhuriyetin ilk yıllarında (1920 li yıllar) görülen % 20 kent, % 80 köy nüfusu, 2010 lu yıllar itibarıyla yani aradan yüz yıl bile geçmeden TERSİNE DÖNMÜŞ durumda.[3] Bu oranın önümüzdeki on yıl içinde daha radikal oranlara çıkacağını, 2020 yılları itibarıyla nüfusun yüzde 90’ının kentlerde yaşamakta olacağını iddia edebiliriz. Ancak, 2020 yılından sonra, iletişim ve ulaşım teknolojileri ve altyapılarındaki artan oranlı gelişme nedeniyle bir on yıl daha kır-kent oranı sabit kalacak yaklaşık olarak 2030 yılından sonra kent nüfusu belirgin bir şekilde yeniden kırsal alanlara doğru süzülecektir. 1960’lı yıllardaki kent merkezi ve banliyölerdeki “süzülme” 2030 yıllarında kentten köye olacak şekilde yinelenecektir.
3. Çölleşme ve Ağaçlandırmaya İlişkin Değerlendirmeler:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre, çölleşme ve ağaçlandırmaya ilişkin faaliyetler ve/veya çalışmalar üzerinde ciddiyetle durulması gereken konulardır. Zira istatistiklere baktığımızda,[4] çölleşmeye karşılık Bakanlık ve diğer kurumlar tarafından yapılmakta olan ağaçlandırma çalışmaları istikrarlı bir seyir izlemiştir.
Vahim olan durum, küresel ve ulusal boyutta çölleşme giderek artarken ve yeşil doku gittikçe azalırken yapılan ağaçlandırma çalışmalarında oranın yerinde saymasıdır. Bu konuda Bakanlığın raporuna bakabilirsiniz.[5]
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın "Çevresel Göstergeler 2011 Raporu" nun Değerlendirilmesi ve 2012 Raporu İçin Altlık Önerisi:
1. Demografik Durum:
Saniyede 2–3 kişi dünya nüfusuna eklemlenmektedir. Her yıl yaklaşık 73 milyon (Türkiye nüfusu kadar) insan dünya nüfusuna katılmaktadır.
İnsan nüfusunun artışı günlük ölüm ve doğumların incelenmesiyle belirlenebilir. Her gün 328.000 doğum olurken 134.000 ölüm olduğu hesaplanmaktadır.
Her gün insan nüfusu İkiyüz Bin artmaktadır. Dünya nüfusunun Bin yılında, Üç Yüz Bin olduğuna göre, insanlık bin yıl içinde toplam nüfusunu bir yılda doğuracak duruma gelmiştir.
1990 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde düşme eğiliminde olan Türkiye’nin nüfus artış oranı, 1990’larda 1.8 lerde seyrederken, 2011 yılı itibarıyla % 1.3 ler seviyesine kadar düşmesi, 1990 yılından bu yana hükümetlerin demografik çalışmalarının gecikmeli olarak sonuç vermesinin bir göstergesidir.
Kanımca, 2003 yılından itibaren Başbakan Erdoğan’ın çeşitli ortam ve programlarda “en az üç çocuk” yönlendirmesi, 2007 yılında % 1.1 e kadar gerilemiş olan nüfus artış trendini 2010 yılında % 1.3’e kadar çıkarmıştır. Ama yine de Türk halkı bu oranda tutunamamış ve diğer küresel ve sosyo-ekonomik gerçekler çerçevesinde nüfus artışındaki istikrarlı azalma süreci devam etmiştir.[1] 2012 yılı itibarıyla (bu gün) nüfus artış oranımız dünya nüfus artış oranı ortalamasının virgülden sonra iki puan üstündedir. Bu veriye göre ülkemiz 2012-2020 yılları arasında ideal nüfus artış oranını bulacaktır.
Ne var ki, bu azalış ivmesi ile 2020 yıllarını okumaya çalıştığımızda nüfus artışındaki istikrarlı azalış, “nüfus artışı” olgusunuTürkiye için “nüfus azalışı” haline getirmektedir. Bu göstergelere göre, belki de son yirmi yıldır Almanya’nın yürüttüğü nüfus artışını teşvik politikasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki nüfus artışını teşvik politikasına ihtiyacımız olacak gibi görülmektedir.
Bunlara ilave olarak, kadınların istihdama katılım oranlarına baktığımızda, bu oranın istikrarlı bir şekilde yükselme sürecinde olması, doğurganlık oranının giderek azalmasına neden olmakta. Yani kadınlar istihdama katıldıkça psikolojik olarak ve sosyolojik olarak daha az çocuk yapma hatta hiç çocuk yapmama eğilimine girmektedir.
2050 yılında Türkiye nüfusunun Yüz Milyon olacağını ekstrapole ettiğimizde bu nüfus artışı çerçevesinde nüfusun niteliğinin beslenmesi bu bağlamda nüfusun nüfüz gücünün artırılması daha fazla önem taşıyan bir gereklilik halini alacaktır.[2]
2050 yılında Dünya nüfusunun ise 9 Milyar olacağını ekstrapole ettiğimizde, bu nüfusun beslenme ve barındırılması için günümüz fosil yakıtlı enerji kaynağının yeterli ol(a)mayacağı muhakkaktır. Bu konuda da küresel bağlamda çevresel eksi dışsallıkların bertarafı için mutlak surette alternatif yinelenen enerji kaynakları konusunda insanlığın çalışması gerekmektedir.
2. Kır-Kent Oranları:
Cumhuriyetin ilk yıllarında (1920 li yıllar) görülen % 20 kent, % 80 köy nüfusu, 2010 lu yıllar itibarıyla yani aradan yüz yıl bile geçmeden TERSİNE DÖNMÜŞ durumda.[3] Bu oranın önümüzdeki on yıl içinde daha radikal oranlara çıkacağını, 2020 yılları itibarıyla nüfusun yüzde 90’ının kentlerde yaşamakta olacağını iddia edebiliriz. Ancak, 2020 yılından sonra, iletişim ve ulaşım teknolojileri ve altyapılarındaki artan oranlı gelişme nedeniyle bir on yıl daha kır-kent oranı sabit kalacak yaklaşık olarak 2030 yılından sonra kent nüfusu belirgin bir şekilde yeniden kırsal alanlara doğru süzülecektir. 1960’lı yıllardaki kent merkezi ve banliyölerdeki “süzülme” 2030 yıllarında kentten köye olacak şekilde yinelenecektir.
3. Çölleşme ve Ağaçlandırmaya İlişkin Değerlendirmeler:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre, çölleşme ve ağaçlandırmaya ilişkin faaliyetler ve/veya çalışmalar üzerinde ciddiyetle durulması gereken konulardır. Zira istatistiklere baktığımızda,[4] çölleşmeye karşılık Bakanlık ve diğer kurumlar tarafından yapılmakta olan ağaçlandırma çalışmaları istikrarlı bir seyir izlemiştir.
Vahim olan durum, küresel ve ulusal boyutta çölleşme giderek artarken ve yeşil doku gittikçe azalırken yapılan ağaçlandırma çalışmalarında oranın yerinde saymasıdır. Bu konuda Bakanlığın raporuna bakabilirsiniz.[5]
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın "Çevresel Göstergeler 2011 Raporu" nun Değerlendirilmesi ve 2012 Raporu İçin Altlık Önerisi:
1. Demografik Durum:
Saniyede 2–3 kişi dünya nüfusuna eklemlenmektedir. Her yıl yaklaşık 73 milyon (Türkiye nüfusu kadar) insan dünya nüfusuna katılmaktadır.
İnsan nüfusunun artışı günlük ölüm ve doğumların incelenmesiyle belirlenebilir. Her gün 328.000 doğum olurken 134.000 ölüm olduğu hesaplanmaktadır.
Her gün insan nüfusu İkiyüz Bin artmaktadır. Dünya nüfusunun Bin yılında, Üç Yüz Bin olduğuna göre, insanlık bin yıl içinde toplam nüfusunu bir yılda doğuracak duruma gelmiştir.
1990 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde düşme eğiliminde olan Türkiye’nin nüfus artış oranı, 1990’larda 1.8 lerde seyrederken, 2011 yılı itibarıyla % 1.3 ler seviyesine kadar düşmesi, 1990 yılından bu yana hükümetlerin demografik çalışmalarının gecikmeli olarak sonuç vermesinin bir göstergesidir.
Kanımca, 2003 yılından itibaren Başbakan Erdoğan’ın çeşitli ortam ve programlarda “en az üç çocuk” yönlendirmesi, 2007 yılında % 1.1 e kadar gerilemiş olan nüfus artış trendini 2010 yılında % 1.3’e kadar çıkarmıştır. Ama yine de Türk halkı bu oranda tutunamamış ve diğer küresel ve sosyo-ekonomik gerçekler çerçevesinde nüfus artışındaki istikrarlı azalma süreci devam etmiştir.[1] 2012 yılı itibarıyla (bu gün) nüfus artış oranımız dünya nüfus artış oranı ortalamasının virgülden sonra iki puan üstündedir. Bu veriye göre ülkemiz 2012-2020 yılları arasında ideal nüfus artış oranını bulacaktır.
Ne var ki, bu azalış ivmesi ile 2020 yıllarını okumaya çalıştığımızda nüfus artışındaki istikrarlı azalış, “nüfus artışı” olgusunuTürkiye için “nüfus azalışı” haline getirmektedir. Bu göstergelere göre, belki de son yirmi yıldır Almanya’nın yürüttüğü nüfus artışını teşvik politikasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki nüfus artışını teşvik politikasına ihtiyacımız olacak gibi görülmektedir.
Bunlara ilave olarak, kadınların istihdama katılım oranlarına baktığımızda, bu oranın istikrarlı bir şekilde yükselme sürecinde olması, doğurganlık oranının giderek azalmasına neden olmakta. Yani kadınlar istihdama katıldıkça psikolojik olarak ve sosyolojik olarak daha az çocuk yapma hatta hiç çocuk yapmama eğilimine girmektedir.
2050 yılında Türkiye nüfusunun Yüz Milyon olacağını ekstrapole ettiğimizde bu nüfus artışı çerçevesinde nüfusun niteliğinin beslenmesi bu bağlamda nüfusun nüfüz gücünün artırılması daha fazla önem taşıyan bir gereklilik halini alacaktır.[2]
2050 yılında Dünya nüfusunun ise 9 Milyar olacağını ekstrapole ettiğimizde, bu nüfusun beslenme ve barındırılması için günümüz fosil yakıtlı enerji kaynağının yeterli ol(a)mayacağı muhakkaktır. Bu konuda da küresel bağlamda çevresel eksi dışsallıkların bertarafı için mutlak surette alternatif yinelenen enerji kaynakları konusunda insanlığın çalışması gerekmektedir.
2. Kır-Kent Oranları:
Cumhuriyetin ilk yıllarında (1920 li yıllar) görülen % 20 kent, % 80 köy nüfusu, 2010 lu yıllar itibarıyla yani aradan yüz yıl bile geçmeden TERSİNE DÖNMÜŞ durumda.[3] Bu oranın önümüzdeki on yıl içinde daha radikal oranlara çıkacağını, 2020 yılları itibarıyla nüfusun yüzde 90’ının kentlerde yaşamakta olacağını iddia edebiliriz. Ancak, 2020 yılından sonra, iletişim ve ulaşım teknolojileri ve altyapılarındaki artan oranlı gelişme nedeniyle bir on yıl daha kır-kent oranı sabit kalacak yaklaşık olarak 2030 yılından sonra kent nüfusu belirgin bir şekilde yeniden kırsal alanlara doğru süzülecektir. 1960’lı yıllardaki kent merkezi ve banliyölerdeki “süzülme” 2030 yıllarında kentten köye olacak şekilde yinelenecektir.
3. Çölleşme ve Ağaçlandırmaya İlişkin Değerlendirmeler:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre, çölleşme ve ağaçlandırmaya ilişkin faaliyetler ve/veya çalışmalar üzerinde ciddiyetle durulması gereken konulardır. Zira istatistiklere baktığımızda,[4] çölleşmeye karşılık Bakanlık ve diğer kurumlar tarafından yapılmakta olan ağaçlandırma çalışmaları istikrarlı bir seyir izlemiştir.
Vahim olan durum, küresel ve ulusal boyutta çölleşme giderek artarken ve yeşil doku gittikçe azalırken yapılan ağaçlandırma çalışmalarında oranın yerinde saymasıdır. Bu konuda Bakanlığın raporuna bakabilirsiniz.[5]
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde lisansını (1993) tamamladı. İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Fakültesi’nde Personel Yönetimi / İnsan Kaynakları Yönetimi Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. (1996) Doktorasını M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mahalli İdareler ve Yerinden Yönetim bilim dalında, Büyükşehirlerde Kentiçi Ulaşım Hizmetlerinin Entegrasyonu ve Yönetimi, İstanbul Metropoliten Alanı İçin Bir Model Önerisi adlı teziyle tamamladı. (2004).
Halen Ordu Üniversitesi’nde (Deniz Bilimleri Fakültesi, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği bölümünde öğretim üyesi.
ICAM Network ve ICAM Publishing Genel Yayın Koordinatörlüğünü, OJOP Çevrimiçi Bilimsel Dergi Yayıncıları ve Editörleri Platformu Dönem Başkanlığını, KADOÇED Genel Başkanlığını, TİGAD (Türkiye İnternet Gazeteciliği Derneği) Ordu Temsilciliğini, KAŞYAD Başkanlığını, KARAV Müt. Heyeti Başkanlığnı yürütmektedir.
Eserleri:
Kent, Ulaşım, Yerel Yönetim, Bilişim Teknolojileri, Estetik, Kent Kültürü, Çevre, Kurumsal Etik, Bireysel İletişim ve Kurumsal İletişim Sistemleri, Siyaset, Yönetim Bilimleri, Mizah, Şiir ve Edebiyat, Kişisel Gelişim, Hukuk-Siyaset-Eğitim Felsefeleri alanlarında 10’dan fazla kitap, yüzlerce makale, bildiri, 1000’den fazla köşe yazısının müellifidir.
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.