Gürültüyle çeşmenin yalağına koştular. Zillerinin sesleri çok sesli müzik gibi çevreyi tuttu. Belli ki, yaylımdan gelmişlerdi. İneklerin yalaktan su içmelerini bekledik. Onlar su ihtiyaçlarını giderdikten sonra suya yürüdük.
Gün doğmadan başlayan yolculukta üç moladan sonra, çeşme yanına gelebildik. Yılların deneyimine göre camadanımıza gerekli olan kadar yiyecek ve giyeceklerimizi koyduk. İnekle yavrusunun önünde annem ve mahmurluğunu üzerinden atamamış kardeşim yürüyordu. Babamla arkadan geliyorduk.
Bu yıl yayla için dağ yolunu tercih ettik. Dağ yolu patika özelliğinde fakat genişti. “Doğanın kuralı” deyip yürüyorduk. Kolay değil en az on altı saatte ulaşacaktık, obaya. Genelde geceyi obaya yakın ormanda geçirecektik.
Babam yola yukarı anılarını anlattı. Muhtarın at sırtında iki yüz metre kaştan nasıl yuvarlandığı atıyla birlikte parçalandığına üzüldük. Dar yolda ineklerin birbirini kaştan atmalarına da çok şaşırdık. Hayat acılarla dolu, çoğu zaman da çaresiz kalıyorsun. Yine de konuşuyor, gülüyorsun ve neşeyle yolları aşıyorsun. Bir ara sustu ve yaklaşan bulutlara baktı, önemsemedi. Bir yere sığınırız, dedi.
Günün uzun molasını akşama yakın, çeşme yanında verecektik. Çeşmenin önü çimendi. At koşturabilirdin. Yakındaki köylülerin inekleri susuzluklarını giderdikten sonra, geri döndüler. Peşlerinden dağdan atlılar geldi. Çeşmenin önünde yüklerini yıktılar ve atların terini sildiler. Daha sonra atları suya çektiler. O kadar inek yalağın suyunu boşaltamamıştı. Fakat atlar yalağı kuruttular.
İlk defa yakından ve yedi atı bir arada görüyordum. Özellikle ikisi diğerlerinden iriydi. Babama neden bu kadar büyük dedim. Babam, cinsinden dedi. Atların boynuna arpa torbasını taktılar. Huysuz olanı bile sakinleşti. Boşuna “Ata arpa” dememişler. At yük altında olduğu için, onu iyi beslemek gerekirmiş. Babam, atın sadık ve bakıcısına çok uysal olduğunu söyledi. Atın yavrusunun koşup oynamasını izledik ve hoşumuza gitti. Uzaktan da olsa onu sevdik.
Bulutlar biraz daha yaklaşınca ineklerin zilleri sustu. Ormandan kuş sesleri geldi. Babam, çeşmenin suyu değirmen döndürür dedi. Yalak, kalın çam ağacının gövdesinin oyulmasıyla elde edilmiş. Suyun önünde toprağa değmemesi için, takozlara oturtulmuş. Böylece yalak, çürümeden uzun yıllar kalabiliyormuş.
Atların yüklenip gitmesinden sonra çeşmenin başına gittik. Çeşmedeki su içmek için zincire bağlı maşrapa yıllara meydan okumuştu. Atların nal sesleri duyulmaz oldu. Biz de yiyeceklerimizi ortaya koyduk. Dağdan gelen atlı, dağda fırtına başladı. Giderseniz orman yolundan tepeyi aşın. Aksi hâlde burada kalın dedi. Biz de yemeğe buyur ettik, sağ olasınız dedi ve gelmedi.
Çeşmeye yakın ormanın kenarındaki büyük ağacın altını hazırlamaya başladık. Bulutlar iyice alçalmış, fırtına geliyorum diyordu. Birlikte ormandan odun taşıdık. İneği bağlayacağımız yeri düzelttik. Çam ağacının dalına sofra bezini gerecektik.
Akşam olmak üzereydi. Külekleriyle suya gelen genç kadın, külekleri doldurdu. Anneme yaklaştı, teyze niçin gitmediniz, dedi. Annem, kızım tepede fırtına başlamış, gözümüz almadı ve burada kalmaya karar verdik, dedi. Küleklerini sırtladı gitti. Biraz sonra annesi ve babasıyla geldi. Anneme, toplanın eve gidiyoruz burada kalmanıza gönlümüz razı değil dediler. Toparlanın sizi kardeşimin boş evine yerleştireceğiz.
Eve gittik, yerleştik. Aileyle ortak tanıdıklarımız çıktı. Annem onlarla neredeyse akraba oldu. Kardeşimle odunları eve taşıdık. Karanlık çöktüğünde fırtına koptu. Sabaha kadar da dinmedi. Sabah kalktık ve dışarı dahi çıkamadık. O gün de kaldık. Öğleden sonra hava duruldu. Kardeşimle köyü gezdik. Tepenin arkasına gittik.
Aile ile samimiyetimiz bundan sonra da devam etti. Kışın bize geldiler. Onları misafir ettik. Çocuklarının okul ihtiyaçlarını temine çalıştık. Okumalarını sağladık. Büyüğü öğretmen oldu. Küçüğü de orman mühendisliğini bitirdi.
Çeşme yanında yorgunluğumuzu gidermek için uzun kalmamız, inekler ve atlar derken bulutların patlayacak olması kalmaya karar vermemiz, hayatın nerelere dönüşmesine neden oldu.
Çeşmenin yanından her yıl olmasa da arada geçiyorum.
Hasan TANRIVERDİ