Cesaret, sözlük anlamı her ne kadar ” yiğitlik, kararlılık, dayanıklılık, yüreklilik,” vs, olarak bilinse de cesaret duygumuz; özgüvenin ta kendisidir.
Cesur ve özgüvenli kişilerin ortak özellikleri, onlar tehditlere göz yummazlar. Onların riskleri göze alacak azimli bir duruşları vardır.
Yaşamda ki kayıplarımız şöyle bir düşündüğümüzde içimizden bir ” ahh!” nidası çıkar. O dakika bir duygu sarar aklı “keşke” gibi…Geç kalınmışlık duygusunun iç sesidir keşke. Ama artık fayda etmez. Biriyle, birileriyle bir amaç, bir dava uğruna yola koyulmadan önce biraz soluklanırız. Kayıp ile kazancı, sonuçları, vb, şöyle bir düşünce eleğinden geçiririz.
O karar anıdır. O an, bizim cesaretimizi kuşanacağımız andır. Hedefte kazanmak ile kaybetmek vardır. İşte o anı iki duygu bozar. Cesaret ve korku!
Hadi gelin biraz düşünelim:
“Kaptan denize açıldığı zaman, kıyıyı kaybedebileceğini aklına getirse; okyanusa açılabilir mi?”
Değil karadan ayrılmayı gemiye adım bile atamaz.
İnsan, cesaretini kaybettiği zaman her şeyini kaybeder. Ciddi bir karar alacağımız zaman, hele ki sorumluysak elbette ki biraz tedirgin olur ve biraz da aklımızı karıştıran sorularla ” ya başaramazsak” diye kaygılarımız ruhumuzu kundaklatacaktır.
Napolyon Avrupa’yı fethe çıkmadan önce ordusuna şöyle seslenir:
“Cesaret korkmamak değil, korkuya rağmen bir şeyler yapabilmektir.”
Ya da şöyle düşünelim mi?
Bir insan denize düştüğü için değil, denizden çıkamadığı zaman boğulur. Oysa biraz el ve ayaklarını hafifçe oynatmış olsa tuzlu suyun kaldırma kuvveti onu yüzeyde tutacaktır. Düştüğü yere çıkacaktır.
.
Çok eski zamanlarda bir Japon generali, başka bir ülke ile savaş yapacakmış. Ülkesinin ordusu ve silahları düşman ülkesinden kat kat zayıf olmasına karşın saldırı kararı almıştı. Japon generalini savaştan bir gün önce almış bir düşünce. Zira hem kendisinden hem de eğitimli ordusunun zaferi kazanacağından emin olduğu halde askerlerinin cesaretlerinin zayıflığını görünce şüphe içindeydi.
Yol üzerindeki bir Shinto tapınağının önünde durdular. General:
“Bir süre tapınağa çekilip mabet görevlilerinden yardım dileyeceğim. Sonra da yazı tura atacağım. Yazı gelirse kazanırız, ancak tura gelirse kaybedeceğiz demektir. Artık kaderin elleri arasındayız.” deyip tapınağa girmiş.
Bir süre dua eden general dışarı çıktı ve eline madeni bir para alıp havaya attı.™ Yazı gelmişti. Askerlerin morali düzeldi.
Savaşçılar kazanacaklarını bilerek tüm güçleriyle zafere koştular ve şaşılacak bir süre içinde düşmanı yendiler.
Zaferden sonra yaveri generalin yanına gelip heyecanla:
“Demek ki kimse kaderi değiştiremezmiş. İşte bunu ispatladınız.”
General elinde tuttuğu her iki tarafı da yazı olan parayı göstererek sadece:
“Kim bilir?”demekle yetinir.
.
Japon komutanı gösterdiği özgüvenle, tek başına bir ordu olmayı başarmıştır.
Hani eski bir Çin sözü vardır:
“Gelenler korkmayanlar,
Korkanlar gelmediler.”
.
Sözün özü:
Unutmayalım!
Cesaretimizi ancak ve ancak korkularımız frenler.
Ne der Nietzsche;
Korkarak yaşıyorsan, sadece hayatı seyredersin.
Hani önce gemiyi fareler terk edermiş ya…
Kaptan da geminin batmaması için sürekli direnirmiş, batmazmış ya…
İşte o vazgeçenlerden olursak; biz de tıpkı o geminin batmadığını ve rotasında devam ederek yol alışını izleyen farelere benzeriz…
Haydin kalın sağlıcakla…
Emine Pişiren/Akçay