Annemin akciğerleri su toplamıştı. Edremit devlet hastanesine zor yetiştirmiştim. Annemi hemen yoğun bakıma almışlardı.
Onu ziyaret ettiğimde kendimi nasıl kötü hissettiğimi anlatamam. Ağzından gırtlağına oradan da akciğerlerine kadar uzanan büyük hortum çenesine bağlanmıştı. O hortum bir makineye bağlıydı. Entübe edilmişti!
Annemle iletişimimiz artık tek yanlıydı. Ben “Az daha sabret annem. Buradan çıkacaksın. Güçlü ol, tamam mı annem…” Diyordum. O ise hiç konuşamıyordu. Umutsuz görüyordum annemi…
Ertesi gün ziyaretine tekrar gittim. Süremiz on dk bile değildi. Bu kez annemin yüzünde keder vardı. Gözleri ve yüz mimikleriyle bana bir şeyler anlatmak istiyor, gibiydi.
Onu anlayamıyordum. Gece boyunca düşündüm durdum. ‘Acaba annem bana neyi anlatmak istiyordu, o yukarıya doğru kaldırdığı kaşlarıyla?’
Sonraki günkü ziyaretimde annemin bakışlarını izledim. Gözleriyle işaret ettiği yerde sadece oksijen suyu vardı. Ona uzandığımda gülümsemişti annem.
“Suyu mu istedin annem?”
Der demez başını, öne doğru sallamıştı. O suya hemen gazlı bezi içine batırıp dudaklarından içeriye damlattığımda kana kana içmek istemişti.
Sonra annemin gözlerindeki ifade değişmişti. Bu kez o ifadede hüzün vardı. Anneme
“Ne oldu? Annem ne demek istiyorsun şimdi?”
Anlatmak istediğini belki anlar diye doktoruna sormuştum.
“Olur bazen. Eve gitmek isterler.”
Doktorun yanıtını duyan annem başını sağa sola “Hayır” anlamında sallamıştı.
Bu olaydan iki gün sonra annem hayata gözlerini kapamıştı.
Lanetli Aşk adlı romanını yazana kadar unuttuğum ama vicdanımı huzursuz eden konuyu bugüne kadar kimseye hiç açmamıştım.
Acaba annem benden Zemzem Suyu mu getirmemi istemişti?
İşte bu soru sürekli beynimin içinde yanıtını ararken ben de bugün sizlere Zemzem ‘in dünyaya gelişini ve önemini yazmaya karar verdim.
Sizi hem Antik Mısır’ a hem de günümüze kadar yolcu edeceğim.
.
Zemzem, sözlük anlamı: Alçak sesle konuşmak anlamına gelmektedir.
4 bin yıl öncesine varan bir geçmişi olan kuyunu suyu yaz kış bir gram dahi eksilmez. Nedenini araştırmak için özel donanımlı dalgıçlar kuyuya dalmışlar. Dibine ulaşamamışlar.
Kabe’nin 20 metre kadar ilerisinde bulunan Cennetten yeryüzüne geldiği söylencesi Zemzem kuyusunun ilginç bir hikayesi vardır. “Lanetli Aşk” adlı romanımda konuya az değinmiş olup okurlarımı 4 bin yıl öncesi Antik Mısır’ a yolcu etmiştim.
Edindiğim bilgi şöyledir: Hz. İbrahim Allah tarafından Hz. Yusuf’un lahitini bulmakla görevlendirilir. Mısır’a ailesiyle gider. Zalim Firavun Hz. İbrahim’in eşi Sare’ye aşık olur. Ama Sare eşine olan sevgi ve sadakatinden Firavun’a eşinin abisi olduğunu, ondan izin almadan evlilik yapamayacağını söyler.
Firavun gerçeği öğrenince önce sinirlenir. Sonra sevdiği kadının “ölümü dahi göze alarak gösterdiği sadakatine” cesaretine hayran kalır.
Ve en sevdiği kölesini onlara hediye eder. Köle gerçekten itaatkar ve saygılıdır. Aynı zamanda mükemmel bir fiziğe sahiptir. Genç köleye Hacer adını verirler.
Sare, her ne kadar güzel bir kadın olsa da tek eksiği çocuğunun olmaması içten içe onları üzmektedir. Çocuk özlemi peygamber de olsa büyük yemin eder. Hz. İbrahim Allah’a doğacak ilk çocuğunu kurban edeceğinin andını içer.
Karı koca sonunda bir karara varır. Hacer’i sadece çocukları olana kadar eş kabul ederler. Ve Hacer Hz. İsmail’e gebe kalır.
Gebeliği süresince çadırından çıkmayan Hacer’i gören Hz. İbrahim ona baktıkça kadının yüzünde farklı bir ışıltı görür.
Köleyi görmeden yapamaz. Çünkü onun aydınlık yüzü Hz. Muhammed’in Adem peygamber zamanından beri alnında taşıdığı, Hz. Muhammed’in nurudur.
Sare bu hayranlığı fark eder. Onun her dakikası kocasının çadırında geçirmesini içten içe kıskanır. Ve Hacer’i tartaklar, döver. Hatta onun kadınlık organlarını keser.
Hacer, çocuğunu bu kötü psikolojik ortamda doğurur. Doğum sonrasında Hz. İbrahim Allah’a verdiği yemini tutmak ister. İsmail adını verdiği çocuğunu kurban etmek ister. Bıçak kesmez. Tam o sırada Cebrail A.S bir koç getirir. Onu keser.
Ama iki kadın arasındaki sürtüşme devam eder. Hz. İbrahim’e gökten gelen bilgi ile Mekke’ye gitmesi gerekir. Hacer ve oğlu İsmail’i alır, çölleri aşar. Mekke’ye yakın bir yerde anne ile bebeği bırakır.
Susuz kalan annenin göğsünde süt yoktur. İki tepe arasında anne gider gelir. Ağlar. Çaresizdir. Bebeğin ağlaması kesilir. Hacer bir bakar oğlunun tepindiği kumdan su fışkırmaktadır.
Cennet Suyudur.
Cennet suyu o gündür bu gündür hiç eksilmemiş, değerini hiç yitirmemiş, günmüzde Who (Dünya Sağlık Örgütü)ise suya ” Dünyanın en sağlıklı suyudur,” raporunu vermiştir.
Çünkü rapor öncesinde bilim adamları, şu gerçeği görmüşler:
Birkaç damla zemzem suyu başka bir suya konulduğunda o suyu temizliyor ve zemzem suyuna çevirilmiş..!
İşte o suyun olduğu yere kuyu yapılır. Sonra kuyu unutulur. Kapanır. Hz. Muhammed’in büyükbabası Hz.Abdülmuttalib tarafından yeniden kazılıp ortaya çıkartılmıştır.
1500 sene boyunca o suyu hacılar dünyanın dört bir yanına taşınmaktadır. Öyle ki iyi insanlar için temizliğin sembolüdür. ‘Zemzemle yıkanmış gibisin’ denilir. O yıldan beri halk dilinde bir deyim olarak söylenir.
.
Şimdi size bu kuyuyu farklı kullanarak adını tarihin kötü sayfalarına yazdırmış iki insanın eylemlerini yazmak isterim.
Hem de dudak uçurtacak türden yaşanmış bu iki olayı okuyunca şaşırmamak mümkün değil…
Devam edecek
Emine Pişiren/Kocaeli