Cengiz Aytmatov, asıl büyük şöhretini 1970 senesinde yayımlanan büyük romanı Beyaz Gemi’yle yakalamıştır. Bu roman edebiyat âleminde büyük bir yankı uyandırmıştır. 1980 yılında kaleme aldığı “Gün Olur Asra Bedel” romanı, yazarı edebiyat doruklarına taşımıştır. 1986’da okuyucusuyla buluşan “Dişi Kurdun Rüyaları” isimli romanı ona evrensel anlamda edebiyat ve şöhret kapılarını ardına kadar açmıştır. Bunları 1990’da yayımlanan “Beyaz Yağmur” ve “Yıldırım Sesli Manasçı” hikâyeleriyle, aynı yıl kaleme aldığı “Cengiz Han’a Küsen Bulut” romanı izlemiştir.
Cengiz Aytmatov’un eserlerinde Kırgız kültürünün ve Kırgız sözlü geleneğinin temel taşı olan Manas destanından derin izler vardır. Aytmatov, Manas’ı defalarca okuyup özünü bilinçaltına yerleştirmiştir. Rusların kültürel ablukası onu Kırgız kültür ve medeniyetinden uzaklaştıracak yerde, bu kültüre daha da bağlamıştır. Romanlarında yerli motifleri özellikle kullanma gayreti içerisinde olmuştur. Millet ve fert olarak yaşadığı acı tecrübeleri gerçekçi bir üslupla romanlarında ifade etmiştir. Yeni nesillere millî benlik ve tarih şuuru kazandırmıştır.
Türk dünyasının en büyük yazarlarından biri olan Aytmatov’un eserleri yüzlerce dile çevrilip milyonlarca kişi tarafından okunduğu hâlde kendisi Nobel ödülü alamamıştı. Cengiz Aytmatov’un, yazdıklarıyla ilgili yapmış olduğu şu değerlendirme dikkate değerdir: “Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi millî gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın millî hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu millî olanın ötesine doğru genişletmek ve ‘evrensel’ olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar ‘tipik insan’ ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.”
Cengiz Aytmatov’un usta yazarlığının yanında insan ilişkilerinde de bir usta olduğunu da hatırlatmak gerekir. O, kendi kimliğini muhafaza ederek Ruslarla iyi geçinmesini bilmiştir. Aklı başında olan Ruslardan büyük bir saygı, hürmet ve itibar görmüştür.
Birbirinden kıymetli kitapları 160’ı aşkın dile çevrilen ve yetmiş milyon baskıyla dünyanın en çok okunan yazarı olan Aytmatov’un eserleri arasında: Zorlu Geçit, Yüzyüze, Cemile, İlk Öğretmenim, Elveda Gülsarı, Beyaz Gemi, Selvi Boylum Al Yazmalım, Gün Olur Asra Bedel, Dişi Kurdun Rüyaları, Toprak Ana, Dağlar Devrildiğinde” sayılabilir.
Türk dünyası edebiyatı deyince akla gelen birkaç isimden biriydi Cengiz Aytmatov. O sadece Kırgızistan’ın değil bütün Türk dünyasının yazarıydı. Onun aramızdan ayrılması sadece Türk dünyası için değil, bütün dünya için bir kayıptır. Aytmatov, Türk dünyasının yaşayan en büyük çınarıydı. O, Kırgızların günümüzdeki Manas’ıydı. Bundan öte Türk dünyasının Dede Korkut’uydu. O bir barış ve kültür elçisiydi. Türk kültürünün tanıtılmasındaki hizmetleri takdire şayandır. Kırgızlar onu çok seviyor, çağın atası kabul ediyorlardı. Kırgızistan’ın adını dünya ölçeğinde duyuran bir yazardı Kırgızların yerel deyimiyle Çıngız Ata… Onu Kırgızlar kadar biz de okuduk ve çok sevdik. Onun kitapları kütüphanelerimizi süsledi. Başımız sıkıştığında, hissiyatımız çıkmaza girdiğinde onun satırlarında soluklandık. O bizim için sırtımızı yasladığımız koca bir dağdı.
SSCB döneminde Türk kökenli olup da huzur bulan bir aydın gösteremezsiniz. Çünkü komünist sistem bu aydınları komünizmin paslı çarklarında ezmiş, kendilerine kimliklerini ve benliklerini yaşama imkânı vermemiştir. Mevcut sistem tehditlerle, gözdağıyla, korkutmalarla onları farklı kimliklere büründürmüştür. Ebedî âleme göç eyleyen Cengiz Aytmatov da bu zorlukları yaşayan aydınlarımızdandı. Üstelik onun babasını komünist Ruslar öldürmüştü. Acıların en büyüğünü henüz çocukluğunda yaşamıştı Aytmatov. Stalin denen zalim, sırf kula kul olmadığı için masum bir insanın yaşama hakkını elinden almıştı. Onlara göre sistemin yaşaması için her şey mubahtı. Karşı görüşte olanların topyekûn ölmesi gerekiyordu.