Çember ile patikayı kat etmek ve onu düşürmeden döndürmek büyük zevkti. Bazılarımız da ağır aksak da olsa, çemberi döndürmeye çalışırdı. Çember sevgimize akıl sır ermezdi.
Büyük bir coşkuyla bağlıydık çembere. Çember döndükçe patikadan eve gelmezdik. Akşam karanlığı bile eve girmemize etki etmezdi. Nedensiz bir sevgiydi. Bu konuda kendimizi başarılı sayardık. Başarı doğaldı ve sevgi çemberinin de dışına çıkmazdı.
Mahallede her çocuk çemberle dolaşırdı. Çünkü çemberin olmaması, çember süremeyen, beceriksiz yaftası yiyordun. Yalnız arada yarattığımız sorunlar, duygusal olarak çember sevgimizin o hoyratça coşkusunu zayıflatıyordu.
Çembere olan isteğimizi zayıflatacak nedenlerden biri, böyle bir çocukluk sevgimizi tamamen ortadan kaldırdı. Çemberi seversin veya sevmesin. Ne var ki çocukların çoğu tarafından oyun malzemesi olarak kullanıyordu.
Okuldan geldikten sonra, öncelikle dersimizi ve ödevlerimizi yapardık. Derslere kötü yönde etkisi ana babayı ayağa kaldırsa da çalışma süremize bakınca mutlu oluyorlardı. Yarın ki çantamızı hazırlar çemberle coşkuyu yaşamaya başlardık. Böylece ana ve babadan çember çevirme iznini doğal olarak alırdık.
Çember çevirme esnasında birbirimizle yardımlaşır, çemberi olmayanın da çevirmesini sağlardık. Çünkü birlikte çember çevirme sorunsuzdu. Fakat yorucuydu.
Çocukluk sevgimizi ortadan kaldıran etken şöyle gelişti. Bisiklet yarışçıları gibi köyün ana yolundan patikaya döndüğümüzde, yapılan gürültünün boyutu yüksekti. Sonuçta çocuksun, aklın kötülükten uzak, iyilik semasında uçmakta. Semada uçmak o gün son ufuk ziyaretimiz ve bardağı taşıran son damla oldu. Fakat başımızın derde gireceğini düşünen kimse olmadı.
Büyük bir gürültüyle patikaya döndüğümüz köşedeki evin köpeği grubumuza saldırdı. Saldırı üzerine cümbür cemaat kaçıştık. Kaçışırken de can kaygısına düştük. Çevreye nasıl dağıldık anlatamam. Bacağı ısırılan arkadaş, yerden aldığı taşı, köpeğin kafasına vuruyor. Taş öyle isabetli olur ki, köpeğin gözleri döner ve dili dışarıda yere yığılır. Kardeşim babasının oğlu dedi. Babası da zamanın da köpeği bıçakla öldürmüştü.
Olaylar kaçınılmazdı. Çember olmadan bilinmeyene kaçış evlerimize sığınmakla sonuçlanmıştı. Yalnız köpeğin sahibi de arkadaşımızın kolunu kırdı. Demek ki bam teline basılmıştı. Yine de böyle davranmayabilirdi. Adam da tam bir dağ ayısı çıktı. Tepem attı demiş. Tepe atması kötü sonuç doğurmuştu.
Çocuğun kolu, çemberi küle dönüştürecek harlı ateş olmuştu. Ağır gelmişti bize ateş. Okul müdürümüz ifademizi aldı. Olayı açıklığıyla anlattık. Belli ki, başımıza dert almıştık.
Coşkusu bir tutku hâline gelen çember, artık mereğe gizlenmişti. Çünkü sesi bile suçlanmaya yeterdi. Çemberi oyunumuza kattığı güzellik yerini bir bilinmeze bırakmıştı. Bacağı ısırılan ve kolu kırılan arkadaşımız, o sene okulundan olmuştu. Ailesi tedavisini vilayete yerleşmek suretiyle yapmaya çalışıyordu.
Çember, bizim için güneşin daha parlak doğması demekti. Çember, yaşanmış anıları mereğin isli raflarına gizlemişti. Çember, korkudan çürümeye terk edilmişti.
Çember düşüncemizde bir şeyler değiştirirken, coşkusunu bir daha yaşayamadık.
Hasan TANRIVERDİ