Çocuklar, yağmur ve kar yağışında bile kendini evin dışına atar. Yolda izde oynamak ve gönlünce eğlenmek isterdi. Ortam şartlarını kullanmayı çok iyi bilir ve evcilik oyunu için uygun yer keşfederdi.
Bizler de farklı değildik. Çember çevirmede, yarışırdık. Kim daha iyi çevirirse, ödüllendirilirdi.
Çemberle patikaya girer ve yukarı mahalleye kadar gider ve geriye dönerdik. Önce dönen, “Günün en iyisi” unvanını alırdı. Patikada normal yürüyemeyen çocuğun, kaş üzerinden geçebilmesi, kolaylıkla yapacağı bir eylem değildi.
Oyunların her zaman bir başlangıç evresi vardı. Ondan sonra diğer evreleri olan çember çevirme, kay kay ve üç tekerlekli bisiklet gelirdi. Büyüdüklerinde iki teker ve motor alınırdı. En çok sevdikleri ise motora sahip olmaktı. Motor ile her yere gitmek isterlerdi. Baba ile bu konuda uyumsuzluk yaşanırdı.
Çocukluk işte, tepedeki mağarayı araştırmak için yola çıkar. Çok şeyi hesap etmediği, kimseye de sormadığı için, problemlerle karşılaşırdı. Tepeye yakın kayalarda mağara olduğunu duymuştur. Mağaraya bir cumartesi günü, gitmeye karar verir. Çocukluk dedik ya, erken mi gidilir? Ne zaman dönülür ve ne kadar sürede gidilir bilmezdi. Kayalara çıkar ve mağarayı görürdü. Mağara söylendiği gibi büyük değildi. Kayanın içine doğru da gitmiyordu. Geri dönüşte geç kaldık, dereye kadar geldik. Karşıya geçilecek yeri bulamadık ve bir ağaç altında sabahlamak zorunda kaldık. Gece o kadar uzun geldi ki, bitmek bilmedi. Korkmasak rahattık ama sıkıntımız büyüktü. Sabah ışıdığında kalktık ve eve vardık. Evde olay koptu, uykusuz. Karın aç bir şekilde tüm lafları yedik.
Çember de mağaraya erişmek gibi, patikada koşuyorsun, dengeni koruyamazsan kaştan aşağı uçuyorsun. Koşmaya da mecbursun, çünkü yürüyerek çember sürülmüyordu. Kardeşim çember sürmediğinde lastik sapanıyla kuş peşinde koşardı. Sapan oyun değil bayağı tehlikeliydi.
Çember için koşmak, bir arada iken patikanın taşlarını düzenlemek hiçbirimizin aklına gelmezdi. Demek ki yol gösteren de yoktu. Çünkü, kardeşim çember çevirirken, kaştan aşağı uçtu. Heyecanla yanına gittik. “Patikada koşabilen, uçmasını da bilir.” Dedi. Çocuk işte, suçlu ama sorumlu değil. Ondan sonra da çemberi bıraktık.
Okul tatil olunca, bisiklet evresine geçtik. Herkesin bisikleti yoktu. Bir şekilde arkadaşları idare ederdik. Bisikleti olmayanların bazıları da bahçe işlerini oyun hâline getirirdi. Yalnız bahçe işlerini oyun hâline getirir ama hiç bitmezdi. Farklı işlerin biri biter, diğeri başlar ve birbirini takip ederdi.
Bahçe işlerinden zaman bulursak, denize gider ve kolaylıkla da çıkmazdık. Akşam karanlığı çökmesi bizi denizden kovmak demekti.
Çocukluğumuzdaki oyunlarımız, zararlı değildi ama kendimize problem yarattığımız oluyordu.
Zamanı gelince, ekşi elma bile olgunlaşıyor. O gün ki oyunlarımız, zihnimizden yel gibi geçti. Fakat iz bıraktı.