Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
(Bu sabah yine kıssadan hisse bir hikaye ile başlayalım istedim güne… Bu hikayeyi pek çok kişi duymuştur, okumuştur. Ama ben yinede görev edindim, hatırlatayım istedim)
ÇATLAK KÜP HİKÂYESİ
Zamanın birinde bir çiftçi iki tane küp satın almış. Fakat sonradan farkına varacağı üzere birisinin altında bir çatlak varmış. Çiftçi boynuna dayadığı sopanın iki ucuna asılı olan bu küplerle dereden kasabadaki evine su götürüp bahçesini sulamak için kullanıyormuş. Sağlam küp tamamen su dolu olarak geliyor. Fakat çatlak küpten sürekli su sızıyor ve yolda akıyormuş. Bu nedenle çiftçinin bahçesi sadece sağlam küp ile sulanıyormuş. Bu da çatlak küpün kendini faydasız hissetmesine neden oluyormuş. Bir süre bu şekilde devam etmişler…
Sağlam olan küp gururlanıp, sürekli bu sızdıran küp ile alay ediyor ve dalga geçiyormuş: “Sahibimin bahçesi benim sayemde sulanıyor. Sen çatlak olduğun için bahçeye hiçbir faydan olmuyor…” deyip kahkahalar atıyormuş. Görevini yapamadığını düşünen çatlak ama gururlu küp bir gün dayanamayacak noktaya gelmiş ve sahibiyle konuşmuş: “Kendimden utanıyorum. Hiçbir işe yaramıyorum…” demiş ve çiftçiden kendisini çöpe atmasını istemiş.
Çiftçi bunun üzerine gülümsemiş ve “Sen sağlam küpün dediklerine kulak asma… Sanırım geçtiğimiz yollarda kendi tarafına hiç bakmıyorsun. Gel seninle bir gezintiye çıkalım…” demiş. Kasabaya giden yola geri dönmüşler. Çiftçi, yoldaki çiçekleri çatlak küpe göstermiş: “Gördün mü? Seni boşuna taşımıyordum. Senin durumunu biliyordum. O tarafa tohumlar ektim. Senden toprağa dökülen sular ile bu çiçekler büyüdü. Sen sızdırmasaydın, yollarda böyle çiçekler açmayacaktı. Bu manzara senin eserin!” demiş.
İşte hikaye böyle dostlarım….
Farkında mısınız?.. Netice olarak adeta her birimizin kendine has kusurları olan birer çatlak küp gibiyiz dostlarım…
Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklar hayatımızı ilginç yapan, mükâfatlandıran, renklendiren, güzelleştiren birer özelliğimiz olarak düşünelim…
Allah’ın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızla birlikte gerçek gücünüzün oluştuğunu bilirseniz eğer, siz de güzelliklerin yaşamasına sebep olabilirsiniz.
Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenelim… Dışlarındaki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görelim… “Herkesin bir kusuru ve eksik yönleri vardır. Hiç kimse kusursuz ve mükemmel değildir…” Bakmalı ve görmeliyiz. Bakmak başka görmek başkadır… Görmeye çalışmalıyız. Belki bir yerlerde açan çiçekler vardır.
Duymak istemeyenden daha sağırı, görmek istemeyenden daha körü yoktur. Kişileri ve şeyleri görmenin ve işitmenin ilk koşulu duyarlılıktır. Karanlık gecelerde, geminin kayalara çarpmaması için, deniz feneri nasıl yanıp sönerek işaret verirse, düşünebilen bir insan da yaşamda bilim, din ve felsefenin ışıklarından hangisi gerekli ise onun ışığından yararlanmalıdır.
Bakmak ve görmek!..
Bakmak bir göz hareketi, görmek ise bir şuur faaliyeti… Bakmak bir eylem, görmek ise fark etmek!..
“Bakmakla görmek arasındaki fark nedir?..” diye sormuşlar Mevlana’ya. “Senin baktığına herkes bakıyor; ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu?.. Aralarındaki tek fark sensin” diye cevap vermiş.
Bakmak şahitliği, görmek derinliği ifade eder.
Bakmak sadece gözle olur. Görmek, akıl, kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir.
Bakmak bir göz hareketi, görmek bir şuur faaliyetidir.
Bakışta geçicilik, görüşte seçicilik vardır.
Bakmak en fazla tanımakla, görmek anlayıp kavramakla sonuçlanır.
Bakınca yalnız seyrederiz, görünce bir hükme varırız.
Bakmanın üst seviyesi tanımak, görmenin ki ise yaşamaktır.
Bakan kişi anlatır, gören kişi sorgular ve yorumlar.
Bakınca kenardan tutarız, görünce iki elle sarılırız.
Bakınca severiz, görünce hayran oluruz.
Peki ya siz?.. diye sorsam…
Bakıyor musunuz ya da görüyor musunuz?.. Ya da baktıklarınızı görebiliyor musunuz?..
Bakmak gözün işi gibi tanımlansa da fizyolojik olarak, görmek için ruhun, bilincin, yüreğin desteğine ihtiyaç duyar beyin. İki gözün varsa ne âlâ, bakarsın her şeye elbet. Görmek ise herkesin harcı değil.
Dinlemiş olmak için dinlemeyen, okumuş olmak için okumayan, görmüş olmak için görmeyen, duyularını tam anlamıyla kullanan, tüketmek kadar üretmeye de çaba harcayan bireyler olabilmek dileğiyle kalp gözünüz açık olsun dostlarım…
Kuşkusuz İnsanın hayata pozitif bakması, olaylara olumlu yaklaşması, zor şartlar altında bile gülümsemesi çok önemlidir.
Her ne olursa olsun, ne yaşanıyorsa yaşansın, hayata küsmemeli insan. Ümitsiz olmamalı.
Şems-i Tebrizi şöyle diyor: “Bugün olmadı diye sızlandığın duaya, gün gelir olmadı diye şükredersin.”
Yıllar önce Dale Carnegie demişti ki:
“Herkese portakal gelirken, niye bana ekşi limon geldi?..” diyeceğinize, limonunuzla limonata yaparak herkesten farklılığı yaşayın…
Son Bir söz: “Herkes aya benzer, kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır…” Mark TWAiN
Gönlü güzel insanlara çıksın tüm yollarınız…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim.
Hepimiz için güzelliğin adının gerçekten daima ‘güzellik’ kalacağı ve daima gerçek rollerimiz için sahnede yer alabileceğimiz sağlıklı ömürler ve güzel bir Perşembe günü diliyorum…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler gönderdim…
Hoş kalın, hoşça kalın, hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#