Salona uyuşuk bir ruh haliyle girdim. Bedenen de gergindim. Geniş ve şatafatlı salonda nereye oturacağımı bilemedim. Geldiğime pişman oldum fakat, geri de dönemedim. Salondan içeriye açılan odalar dehliz gibiydi. Loş bir ışık, içeride efsunkâr bir hava yaratmıştı.
Salonun mobilyaları, çiçek ve hayvan figürleriyle donatılmıştı. Mobilyalar imparatora sunulacak görkemdeydi. Bakıldığında renk uyumunun ahengi inanılmazdı. İçeri dolan hava solgun ruhumu açtı ve geçicide olsa, huzur buldum.
Salonu; tiyatro gösterisini izlemeye gelen sanat severler doldurmuştu. Davetliler; çiçek ve hayvan motifli mobilyaları inceliyordu. Salonun pencere ve kapı pervazları bile sanat eseriydi.
İsimlerimizin olduğu masalara oturduk. Konuşmacı geldi ve kürsüye yöneldi. Salonda sesler kesilmişti.
Masaya oturduğumda, eşyaları ikişerli olarak görmeye başladım. İlk geldiğimde her bir eşya tekti. Eşyaların ikişerli olması başımı döndürdü. Konuşmacının tarafına bakmak istemedim. Çünkü her eşyayı simetrik olarak görüyordum. Konuşmacının sesi tek geliyordu. Fakat simetrik eşyalar kafamı allak bullak etmişti.
Biraz dikkat ettiğimde aynadan gördüğüm insanlar da çiftti. Arkadaşa niçin çift görüyoruz, dedim. Arkadaş olayı açıkladı. Ayna ortadan yarıktı ve aynadan görünen her şey çiftti. Çünkü aynayı boydan aşağı yarmışlardı.
Aynaya bakmadan, masalara, duvarlardaki süslere baktım ve hepsi tekti. Buradan aynanın marifeti diye mırıldandım. Konuşmacı, fiyatların iki yüzyıldan beri değişmediğinden bahsediyordu.
Duygusallığıma yenik düştüm ve aynanın yanına gittim. Yüzüme bakar gibi yaptım ve salonu çiftler halinde gördüm. Çok güzel bir görüntü elde edilmişti. İki güzel tablo insanı kendinden geçiriyordu.
Arkamdaki yaşlı amca, bu kadar simetrik eşyaların olduğu bir salon ilk defa görüyorum, dedi.
Yaşlı amcaya fark ettirmeden güldüm.
Salonu ve tertip komitesini tebrik ettim.
Salonun düzenini evimde aynen uygulayacaktım.
Hasan TANRIVERDİ