Okula kayıt olduktan sonra, amcasının konağına gelmişti. Amcası sarayın demir işini yapıyordu. Konağı hazineden satın almıştı. Tamiratını yapmış, oturacak hâle getirmişti.
Çalıştığı nüfus dairesinde, müdür yardımcılığına terfi etmişti. Hakkında arama emri çıkınca, kaçmıştı. İsim benzerliğinden arandığı anlaşılmıştı. Fakat bir sakata gelmemeliydi. Hafiyeler kol geziyordu. Aranan isim, Fransa’da ressammış ve padişahın aleyhine tablolar yaparmış.
Sabahtan beri konağı zor buldu. Yalnız konağa akşam karanlığında girecekti. Gözetleniyor olabilirdi. Bir haftadır yolda izdeydi. Allah’tan başındaki kalpağı, sakalı ve zayıf hâli onun tanınmamasına neden oluyordu. Fransa’da padişah aleyhine tablolar yapan aranan insanın fotoğrafını görmüştü. Ressam, fil gibi ve esmerdi. Halbuki Hüseyin ağanın yeğeni, sarışın ve oldukça zayıftı.
Akşam karanlığını bekliyordu. Amcasını zor duruma sokabilirdi. Tokmağı vurduğunda, dizleri titriyordu. Yüzü sararmış, ayakta duracak hâli kalmamıştı. Kapı açıldığında sevindi, yüzüne renk geldi ve güldü. Hemen yengesinin ellerine sarıldı. Sağ olasınız dedi ve içeri girdi.
“Sizler olmasaydınız ne yapardım.” Dedi.
Amcası biraz gecikecekti. Yemek yediler ve odaya geçtiler. Ana, baba ve kardeşlerini anlattı. Görev için, İzmir’e gittiğimi biliyorlar. Kimse İstanbul’da olduğunu bilmiyor. Küçük yerde çekememezlik çok şikâyet ederler diye kalmadım. Çünkü mahallede herkes birbirini tanırdı.
Amcası Hüseyin ağa geldiğinde, odadaydılar. Hanımı haber verdiğinde, amcası yeğenine sarıldı. Yemekten sonra yapılması gerekeni konuştular. Bir memurun Fransa’da padişah aleyhine tablo yapacağını kim iddia edebilirdi. Fakat ihbar edecek çıkabilirdi. Dost var, düşman var dedi. Alacağımız tedbirlerin başında, hiçbir şekilde dışarı çıkmaman olacaktır.
Hüseyin ağa, padişahın has adamıydı. Hafiyeler, yakaladıklarını mahkemeye teslim etmiyorlardı. Bir köşede kelleyi götürüyorlardı. Hüseyin ağa sarayın durumunu bildiği için, yeğenine “Olayların gidişatına göre hareket ederiz,” Dedi.
Şimdilik, bu evde bile yoksun. Durumlar hiç iyi değil, padişahı her an tahttan alabilirler. Büyük bir değişim bekleniyor. Eli kulağında bugün yarın, dedi.
Çatı katını hazırlayalım, varlığını belli edecek hiçbir canlılık yapmayacaksın. Soba ve ışık yanmayacak. Pencereler silinmeyecek ve içten siyah bezle kapanacak. Önlerine eski mobilyalar konacak. İçerde insan yaşadığı asla anlaşılmayacak. Bir ay böyle idare edeceksin. Yarın gece bakarım. Işık sızmıyorsa, mum ışığı kullanabilirsin.
Hafiyelerin neyin peşinde olduğunu öğrenirim. Gerekli bilgiyi en kısa zamanda sana veririm. Gece yeğenini çatı katına yerleştirdi. Çatıya çıkan merdivene kimse ayak basmayacaktı. Yeğeni için esaret hayatı başlamıştı ama duyulması hâlinde sonu olurdu.
Çatı katında kitap okuması ve yabancı dil öğrenme gibi eylemlerle zaman geçiyordu.
Hüseyin ağa Padişahın halledilmesinden sonra, her taraf toz duman olduğu için, beklememiz gerekir diyordu. Aradan iki hafta geçmiş ve olaylar patlak vermişti. Çok az kalmıştı. İşine dahi gidebilecekti. Fransa’daki ressamdan haber yoktu.
Ressam ortaya çıksa, yeğen kurtulurdu. Hüseyin ağa ressamın haberini bekliyordu. Padişah da yoktu. Bir an önce işine gitmeliydi. Memur rüyada gibiydi. Çatı katında kitap okuyor, dinleniyordu.
İstanbul çok hareketliydi. Padişah taraftarları görevden alınıp Anadolu’ya sürülüyordu. Hüseyin ağanın morali çok bozuktu. Bir gün sonra, Hüseyin ağa ve çalışanlar saraya çağrıldı ve hepsi Anadolu’ya sürüldü. Habere göre Fransa’daki ressam gelmişti.
Hüseyin ağanın yüzünden düşen bin parçaydı. Yeğen serbestti, kendisi ise gidiyordu. Yeğenine “İşine başla, hiçbir şeye karışma ve akşama gel görüşelim,” Dedi.
Yeğeni kitaplarını toparladı. Çatı katın kapısını kilitledi ve akşama görüşmek üzere çıktı.
Bir yalanın, bir iftiranın nelere mal olduğunu yaşayarak öğrendi.