Gerçek Gazetesi’nin bölge belediye ziyaretleri programı itibariyle Çatalca Belediyesi’ni ziyaret ettik.
Ben daha çok işin bilgilenme, öğrenme ve anlamaya çalışma kısmındayım. Çünkü yöreleri, hele belediyecilik açısından yeterince bilmiyorum. Dolayısıyla olumlama ve eleştirme pozisyonunda değilim. Arkadaşların bu açıdan epeyi yazıları var.
Çatalca’da Mübadele Müzesi’nin açılışına gitmiştim. Belediye Başkanı Cem Kara’yı ilk defa orada gördüm ve dinledim. Sesi, şu sıralar cami hoparlörünü sonuna kadar açarak ezan okuyan müezzinlerinki gibi çok yüksek çıkıyordu. Eşime dönerek, “Belediye başkanı niye bu kadar bağırıyor” demiştim.
Bu gezide soruyu kendisine sordum. Öğretmenliğinden kalan bir alışkanlık olduğunu söyledi.
Kendisiyle dalga geçen, kendini ti’ye alan insanlar, kendileriyle barışık insanlar olup gelişmeye açıktırlar. Kendini eleştirebilen insan, özgüveni olan insandır. Benim Cem Kara için ilk intibaım bu yönde.
İnsanın kaderi biraz da coğrafyadır!
Çatalca’nın makus talihi de, coğrafi konumundan ileri gelmekte.
İstanbul ilinin beşte bir yüz ölçümüne sahip (1000 kilometre kare) bu büyük ilçe, şehircilik açısından alanının büyüklüğüyle ters bir orantıya sahip.
Çünkü nihayet İstanbul’un mastır planı dediğimiz yüz binlik planları yapıldı ve buna göre Çatalca ilçesi, İstanbul’un su kaynakları bölgesini oluşturduğu için, bölgeye sanayi yatırımı yasak!
Bölgenin nüfus kapasitesine sınır çizilmiş ve nüfus yoğunluğunu artıracak yatırımların (ticari hinterlantlar vb) yapılması yasak!
Çatalca’ya kala kala tarım ve hayvancılık kalıyor.
Bir de bu alandaki üretimin yürütülmesi için girdilerin ticareti ve üretimden elde edilecek ürünlerin tüketici için hazırlanması, depolanması, sevkiyatı vs. alanlarında yapılacak yatırımlar.
Başkan Kara, bu realiteyi çok iyi kavramış durumda ve bölgede tarım, hayvancılık ve yerli turizm sahalarında yatırımlar yapmanın yollarını arar durumda.
Çatalca’nın makus talihi ancak bu yolda aşılabilir sanıyorum.
Ayrıca bölgenin bu şekilde planlaması, Çatalca için bir şanstır da diyebiliriz. Kentleşmenin o yoğunluğundan, betonun çirkinliğinden uzak yaşam alanlarına sahip olmak, günümüzde ve gelecekte büyük bir avantaj sağlamakta. Çatalcalılar üzülmesin, belki arazileri çok paralar etmez, ama bu durum kendileri ve çocukları için daha hayırlıdır.
Çatalca Vilayeti!
Yolda giderken Ali Tarakçı, Hüseyin Abi, Çatalca vilayetmiş dedi. Ben de bildiğim kadarıyla Çatalca’nın tarihte il olmadığını, ancak mutasarrıflık olduğunu söyledim.
Yanılmışım!
Ve bu gezide yeni bir şey öğrenerek, kafamdaki soruya da açıklık getirdim.
Soru şuydu: 1924 Mübadele anlaşmasına göre Türkiye’de İstanbul, İmroz (Gökçeada), Tenedos (Bozcaada) Rumları ve Yunanistan’da da Batı Trakya Türkleri, mübadeleden muaf tutuldular.
Hal böyleyken, İstanbul’un burnunu dibindeki Avcılar (Amindos), Yakuplu (Trakatya), Esenyurt (Eşkinoz), Kavaklı (Garden), Mimarsinan (Kalikratya) bölgelerindeki Rumlar neden Mübadeleyle gönderildiler?
Bu soru zihnimin bir tarafında duruyordu, ama doğrusu araştırmamıştım da.
Bu Çatalca gezisinde Türkiye Cumhuriyet’i Devleti’nin bir maharetini (Hani Osmanlı’da oyun çoktur denilir ya; demek Cumhuriyette de devam ediyor!) daha öğrenmiş oldum.
Mesele şuydu: 1924 yılında Çatalca, Cumhuriyet Hükümeti tarafından il yapılarak, İstanbul’un Bakırköy’ünden ta Edirne il sınırına kadar olan bölgedeki Rumların da Mübadeleye tabi tutulması sağlanıyor. Yani Ankara, büyük bir ‘uyanıklık’ yapıyor. Mübadele zalimliği bittikten sonra da, il yaptığı Çatalca’yı tekrar ilçe yaparak İstanbul iline bağlıyor!
Rütbe verilerek cepheye sürülen komutanın, görevini ifa ettikten sonra rütbelerinin sökülmesi gibi, Çatalca’nın da vilayetliği geri alınıyor.
Belediye Başkanı Kara’nın bir Çatalca monografisi hazırlamasını öneriyorum.
Çatalca’nın en büyük kazanımlarından birisi, Mübadele Müzesidir. Küçük ama yoğun olan bu müzede ailelerin, bireylerin hatıraları sergileniyor. Tam da şimdiki müzecilik anlayışına uygun bir konsept bu. Çünkü artık devasa ve resmiyet kokan müzelerin yerini, daha sivil ve bireylerin tarihini esas alan müzecilik alıyor. O bireylerin tarihinde öyle objeler, belgeler vardır ki, yığınlarca tarih kitabı sayfasından daha değerli ve açıklayıcı bilgiler sunar.
Her ne kadar Cumhuriyet dönemi için yazdıklarım pek hoşuna gitmeyecek olsa da, bu vesileyle Mübadele Müzesi’nin açılışı için yaptığı katkılardan dolayı Cem Kara’ya teşekkür ediyorum.