Sizin bugünkü öğle yemeğinizde ne var bilmiyorum ama bizim her 18 Mart’ta öğle yemeğimiz bir tas buğday çorbasından ibarettir, empati… Çanakkale destanını, Sarıkamış dramını, İstanbul’un fethini, Malazgirt zaferini ancak böyle diri tutabiliriz değil mi?
Kısaca hatırlayalım ‘Çanakkale’ neydi;
Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında 1. Dünya Savaşı esnasında 18 Mart 1915 tarihinde başlayıp 9 Ocak 1916 tarihinde büyük bir zaferle sonuçlanan, Türk Milleti’nin dünya tarihine adını altın harflerle yazdırdığı önemli muharebelerden biridir. Malazgirt’le Anadolu kapıları açılmış, İstanbul’un fethi ile bu topraklar mühürlenmiş, Çanakkale ile Anadolu kapılar kapatılmıştır. Tabi bir de 37 yıl süren Rus işgaline direnerek Sarıkamış’la bu topraklarda tutunmamız var…
Tıpkı Sarıkamış muharebesinde olduğu gibi, Çanakkale muharebesinde de yedi düvele karşı aziz ecdadımız mühimmatsız, iaşesiz yokluklar içerisinde insan üstü bir gayretle bu topraklar için mücadele vermiştir. Öyle ki bizim gibi tıka basa yediğimiz üç öğün değil sadece günde bir tas buğday çorbası ile idare etmek zorunda kalmıştır. Bu çorbayı bulanlar şükrederler, çünkü buğday bulamayanlar dane arpayla yetinmek zorundadır. O kadar acı bir durum ki bu harp, arpa bulanlar bile şanslıdır aslında, cephede günlerce düşman ablukası altında kalan neferler açlıktan ayaklarındaki çarıkları yemek zorunda kalmışlardır…
TYB’mizin tarih, kültür, sanat ve edebiyat ile ilgili düzenlemiş olduğu programlara zaman zaman iştirak ediyor, Çanakkale Zaferi ile ilgili de konuşmalar yaparak geçmişle gelecek arasında köprü görevini üstleniyoruz. Ancak bu bizim programlarımızla ya da içtiğimiz bir tas çorba ile sınırlı kalmamalı diye tasavvur ediyorum… Çocuklarımızı da aynı empatiye alıştırmalıyız. Bizim kuşak hatırlar hani ilkokullarda ‘Yerli Malı Haftası’ vardı milli bilinci diri tutmak için. Gerekirse bu etkinlik Mart ayına çekilip, her Mart ayının üçüncü haftası ‘Yerli Malı ve Milli Kültür Haftası’ olarak kutlanarak; Güneydoğunun fıstığı; Egenin zeytini; Marmara’nın Kızılcığı; TrFakya’nın ayçiçeği; Doğunun kayısısı; Akdeniz’in narenciyesi; İç Anadolu’nun buğdayı; Karadeniz fındığı ve çayının yanına bir tutam Çanakkale destanı, Sarıkamış dramı, İstanbul’un Fethi, Sakarya Zaferi gibi kahramanlıklarımız katılmalı ve dahi Dede Korkut, Nasrettin Hoca, Keloğlan, Karacaoğlan, Mevlana, Yunus Emre, H.Bektaş Veli… gibi değerlerimiz de hatırlanmalı. Böylece dolu dolu bir kültür haftası olarak kutlanmalıdır. Bu önerimizi ilgili sayın MEB yetkililerine buradan duyurmuş olalım. Önemli…
Biz ve bizden önceki nesil zaten köklerine bağlıydı. Sözlü tarih ve edebiyatın ninnisi, masalı, menkıbesi ve kahramanlık hikâyeleriyle büyüye geldik. Ya şimdiki nesil böyle mi?
Bilgisayar, cep telefonu, dipsiz kuyu internet ve sosyal medya da boğulup gidiyor çocuklarımız. İşte yeni neslimizi bu durumdan kurtarmak için Japonların yaptığı gibi, biz de çocuklarımıza şanlı tarihimizi iyi anlatmalıyız, geçmişimizi iyi öğretmeliyiz, okullarda kültür programları düzenleyerek, bizzat tarihi mekanları gezdirerek empati yaptırarak geleceğin güçlü Türkiye’sine hazırlamalıyız. Çünkü tarihinden ders çıkartan milletler çınar ağaçları kadar güçlüdürler, geçmişine sahip çıkarmayan milletler ise köksüz ağaçlar gibi en ufak rüzgârda devrilirler… yazarmehmetballi@gmail.com