Yaklaşık 10 bin kişinin çalıştığı işyerimizde, dünkü öğle yemeğimiz; kırık buğday çorbası, üzüm komposto ve ekmekti…
Tıpkı 99 yıl önceki, kınalı kuzuların, düşmana karşı göğsünü siper ederek, Çanakkale’yi bizim için savunurken yedikleri öğün gibi…
ki bizim hoşafımız şekerli idi, onlarınki ise tatsız tuzsuz!!!
Çanakkale ruhu!!
Şükür, minnet ve rahmetle yâd…
Bir asrı devirmeye bir sene var, ama necip ecdadın nasıl beslendiğini dahi bugün ancak kavrayabildik!
Empeti…
ya gerisi!?
Ahhh… bir de anlayabilsek?
Darısı, bu duyguyu çocuklarımıza aşılamaya…
…
Dönemin Başbakanı Turgut Özal zamanında gerçekleşmiş bir olay şöyle anlatılır ki;
Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş.
Özal’ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş ve sonuç olarak şunu söylemişlerdir;
“Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!”
Turgut Özal’ın, “Nasıl?”
sorusu üzerine şunu anlatmışlardır;
“Biz Japonya’da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız;
Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazagi’ye götürür, orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir deriz ki; Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız sonunuz böyle olur.”
Bürokratlardan biri atılır,
“Ama bizim Hiroşima’mız yok ki!”
Japon uzmanın cevabı tokat gibidir;
“Sizin Çanakkale’niz on Hiroşima eder!”
…
Japonların bildiği ve verdiği değeri biz kendimize verebiliyor muyuz?
Hayır!
Çünkü geçmişini bilmeyen geleceğini tayin edemez!
…
Birileri bu aziz milletin hem geçmişini hem de geleceğini çalma peşinde olmuştur!!!
Vesayetler…
hafıza silmeler…
…
Çoğumuz Çanakkale’ye gitmemiştir?!
Giden azımız da ya Belediye, dernek vb.lerin düzenlediği sıradan gezilerle…
sıradan geziler… çünkü Çanakkale’yi anlatan rehberlerde bile Çanakkale’nin ruhunu görmek ne mümkün ki gezenlerde bir heyecan olsun!
Bunu yaşayarak öğrendim…
ve çok üzülmüştüm o zamanlar… hatta bir rehberle tartışmış ve dahi eleştirici bir makale yazmıştım…
Aklın yolu bir, Japon eğitimcinin yaptığı gibi, bizde çocuklarımızı pekala;
Asrın projesi Marmaray’la kıtaları jet hızıyla geçirip İstanbul Boğazının mevi-yeşil-erguvan güzelliğinde heyecanlandırsak,
Mevlana’ya kanat açtırıp manevi coşkuyu taddırsak,
Sarıkamış’dan yürüyüp Çanakkale’ye demir atsak…
ve o mübarek abideyi şehadete, şehitliğe dokundurarak anımsatsak…
bu toprakların nasıl kazanıldığını anlatsak…
Bundan daha büyük ruh şoklaması olur mu!
İnanıyorum ki biz Japonları geçeriz…
kendi uçağımızı da yaparız… yerli otomobilimizi de!…
Yürekli ve daha kadim bir milletiz biz!!!
Lakin
Bir yerlerden başlamak lazım?
Ama önce ortaöğretimden…
Yani çocuklarımızdan…
…
‘Yazarlar Okullarda’ projesi kapsamında lise talebelerine ‘Tarihi Roman’ konulu verdiğim seminerde bir kız öğrenci bana şöyle bir soru yöneltmişti;
-Hocam, bu kitapta Kurtuluş Savaşı’ndaki katliamlardan birini anlatmışsınız ya, yani böyle necip bir milletin verdiği mücadele…ler…
Peki bu gençliği, BİZİ bu ECDADa LAYIK görüyor musunuz!
Tereddüt etmeden cevap verdim;
-Böyle bir kitabı (Tarihi Roman) okumuş, okuduğu öykü yüreğine dokunmuş ve dahi kendini sorgulayacak kadar şuur sahibi bir genç(lik) ile GURUR DUYUYORUM.
Deyince ;
Salondaki o 450 kişinin ayağa kalkarak 5 dakika boyunca alkışlamasını gözlerim yaşlı izlemiştim.
Onur ve teşekkür…
(aman Allahım! bakar mısınız, nekadar deruni bir soru cevabı içerisinde!!!)
var olunuz, genç evlatlarımız…
Asımın Nesli…
Evet, bu potansiyel var çocuklarımızda…
Bireysel bir ruhun heyecanını toplumsal eğitim sistemine de…
Yeter ki siz, doğru zamanda doğru şeyleri vermesini bilin…
Bilelim, verelim…
Aziz şehitlerimizi minnet ve rahmetle… evlatlarımıza da bu şuur duasıyla… Mehmet Ballı Yazar