Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben… Ömrünü tüketirken bu yürek, bir gün daha başladı işte, akreple yelkovan birbirini kovalarken, zaman saatin tik takları altında saklanmış, akşama doğru hızla akıyor kimselere görünmeden…
CAN KIRIKLARI
Bazen çocuklukta kalmış, kaygısız günlerin hafifliği gelip oturuyor içime. Günlük hayatın, geçmişin, gelecekle ilgili bütün düşüncelerin dışına çıkıyorum o zaman. Her şeyi bir kalemde silip atan, her şeye yeniden başlanabilinir sandıran bir duygu bu… Hayat bir oyun, istediğimiz gibi oynayabileceğimiz bir oyun…
Eskiden bir şeyler kırıldığında çöpe atılmaz, tamir edilirdi.
Mantarın zehirsizini nasıl anlarsın?.. Yediğin kazıktan zehirlenince…
Paslı çiviler için bir alet vardır, içine atarsın kolu çevirince birbirine sürte sürte pası döker, keşke ilişkilerin de pasını dökebilse.
“Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır.” Demiş Oğuz Atay
Kırık cam parçaları mı, can kırıklıkları mı canınızı daha fazla acıtır?..
Cam kırığının acısı çabuk geçer ama can kırığınki uzun sürer çabuk geçmez, geçse de her eylemde düşe gelir acıtır. Can kırıkları daha çok acıtır çok.
‘Hayatım kırılmış bir bardak gibi, ne kadar toplamaya çalışsam da o kadar çok parçalanmış, dağılmış ki can kırıkları… Bir yerlere gizlenmiş, hiç olmadık zamanlarda yüreğime batıyor…’
“Can kırıkları. Cam kırıkları gibi değildir. Öyle süpürünce gitmez; içinde kalır, aklına geldikçe de batar “ demiş Murathan Mungan…
Kalpte kalan aşkın, sevdanın, sevginin can kırıkları acıtır kalbi, susuz bırakıp, bir hazan yaprağı misali kurutur kalbi. Tıpkı bir fırtınanın önüne sürüklenir gibi bir meçhule savrulur durur…
Ağaç, dalındayken bilmezmiş yaprağın kıymetini, düştüğünde anlarmış, onu ne kadar çok sevdiğini. Pişmanlığını dile getirmeye vakit bulamadan bir bakarmış bir fırtınanın ününde sürüklenip gitmiş yaprağı…
Ve kalp alabildiğine sessiz, hüzünlü sevdiğinin hafif bir dokunuşu bekler durur…
Hep bekleriz kırıklarımıza bir el değsin ama değen el yeni pişmanlık vermesin diye de düşünürüz. Çünkü çok acımıştır kalbimiz ve hala sancısını içinde atmaya, yaşamaya çalışmaktadır…
Hesapsızca gözüm değiyor savrulan can kırıklarıma… Acıyor ruhum, yürüdükçe kırık parçalarla kalbim kanıyor. Ne kadar ağlasam nafile, yok ki dönüşü eski haline.
Bu güne kadar hiçbir şey canımı böylesine acıtmamıştı… Avutuyordum kendimi kırıklarıma bakarken ruhum… Geçer, sabret, unutursun, gayret et diyordu yüreğim… Ama zaman unutturmamış, ben bile anlayamadım, o can kırıklarının kalbimi kanatıp paramparça ettiğini… Gecelerde kaybolup kalan kırıntıları oldu umutsuzluğumun, her attığım adımda ayaklarıma batmasındandı acılarım ama fark ettim ki sonradan cam kırıkları değil de, can kırıklarının acıtmasıydı bana zor olan…
Şu gök kubbe altında nice canlar acı çekiyor, kalbindeki can kırıklarıyla ben gibi diyorum, hükmettikçe kırık parçalar kalbimden ruhuma… Hüsranlarımla can bulsa da kalbimdeki can parçalarından kanayan yaralarım, biliyorum ki ölüm berdel istemiyor, ödenecek hesaba…
Bilmedin ey yar kuru neresi, neresi balçık, dili olan zararlı zararsız söyler fikrini bazen kapalı bazen açık ama sen gözü kapalı tek kelimeyle canı kırıp gittin… Yaşadığımız onca şeyleri alıp gittin, kayboldun gözden hızla, Yani diyeceğim şu sana, bana hiçbir şey bırakmadın özle
Gözün kapalı, ardına bakmadan yaşadıklarımızı maziye salıp gittin…
Ne çok kırıyoruz fark etmeden ya da ederek gönül aynalarını… Kendini keserken cam kırıkları başkalarını kanatıyor can kırıklarını… Bilmiyor insanlar sevmesini, bilmiyoruz Yaradanın özenle yarattığı canların kalplerini kırıyoruz ve içine dolduruyoruz can kırıklarını
Sevemiyoruz arkadaş sevemiyoruz insanlığı ve dahi yaratılanları.
Ama görülen o ki hepimizin var kanayan bir yarası. Farklı olsa da dertlerimiz, kederlerimiz, hüzünlerimiz… Gönlü kırık dert küpleriyiz her birimiz. Bazıları avaz avaz bazıları sessiz sedasız…
Can kırıkları acıtsa da kalbimi ama Rabbime çok şükür canım sağlam diyorum, kalbimi birisi alır kırar fakat canımı ancak Rabbim alır. Kimse benden önemli değil diyorum…
Çoğu insan mutluluğu, burnunun üstünde unuttuğu gözlük gibi etrafta aramakta…
Boşuna etrafta arama mutluluk senin içinde…
Düşününki, ne kadar yaşayacağımızın belli olmadığı bir dünyada, ömrümüzü hırgür içerisinde geçirmenin bir anlamı var mı?. İnsan olarak herkesin sevgiye, mutluluğa, anlaşılmaya, güvene, insan gibi yaşamaya hakkı ve ihtiyacı var. Bütün bunları hak etmek için de öncelikle kötü huylarınızdan vazgeçip, özveride bulunabilecek bir çaba içine girmelisiniz.
Yılların yaprak misali döküldüğü, sevginin eridiği, insanın öz değerini yitirdiği şu âlemde, dostluğunu kaybetmemiş nadide insanlara, dostlarıma, sevgi bestesinin notasını yüreğinizde hissedeceğiniz, ümitlerinizin dostluklarla pekişeceği, gülücüklerinizin hiç bitmeyeceği, barış dolu, sevgi dolu bir gün dileğiyle, sağlıkla, sevgiyle, sevdiklerinizle, nice mutlu günler olsun…
Ve şairin şu sözlerine kulak verin;
“Senden bir tane daha yok bu dünyada. Gülümsemeyi, sevmeyi unutmayınız…”
Yaşanan gün nasıl olursa olsun, beklenen gün her zaman daha güzeldir. Çünkü insanın geçmişi hep kayıplarla, geleceği de hep umutlarla doludur…
Öyleyse dostlarım; haydi kahvenizi alın, oturun bir köşeye. Ruhumuzu keşfe çıktık, sizde de katılın bu serüvene…
Haydi, geçmişi unutmadan, geçmiş derslerimizden tecrübe kazanmış olarak bu güzel Çarşamba gününü ve dahi hayat yolumuzda ki hayat ağacımıza asılacak her günümüzü sevgi, saygı ve iyiliklerle, Yaratandan Ötürü, Yaratılanı Severek ve bu geniş mozaik içinde birlik beraberlik içinde geçirilelim…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’
Hayat sevince güzel sevelim, sevilelim ve diyelim ki cümle âleme:
Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#