İsim vermeyeceğim: Bir alışveriş merkezindeydim. Kahvaltılıkların reyonunu inceliyordum ki, hemen arkamda bir “ıhhh, ıhhh” inleme sesi duydum. Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğim zaman zorlukla yürüyen yaşı 80’lerde yaşlı bir adam görmüştüm. Adam yürüteçten destek alarak, ağır adımlarla yürüyordu. Sepetine baktım boştu. İçimden ‘Taşımada yardım edebilirim belki,’ düşüncesiyle ondan bakışlarımı uzaklaştırmayarak izlemeyi sürdürdüm…
Yanımdan geçerken gözlerimiz buluştu. İnlemesi beni görünce daha da hızlanmıştı. Gözlerime üzüntü ifadesi yerleşmişti.
Önce onun bir KOAH hastası, yani astımlı olduğunu düşünmüştüm.
Yanılmıştım!
Neden mi? Kısaca yazayım:
O bir süre kozmetik reyonunda oyalandı. Erkek parfümlerinin kutularını birini açıyor, boynuna göğsüne sıkıyor, diğelerini de açıp aynen üstüne başına sıkıyordu. Onu hayretle izlerken içimden de ona öfke biçiyordum. Astımlı gibi ıhh…Ihlaması ne de çabuk geçmişti?!
Önce yanına yaklaşıp” Beyefendi bu yaptığınız çok ayıp, ne yaşınıza ne de başınıza yakıştırıyorum,” diyecektim ki vazgeçtim.
‘ Aman bana ne! Ahlak müfettişi miyim ki? Market ondan daha zengin. Alamıyor belli ki…’ düşüncelerlerdeydim.
Yaşlı adam hiçbir şey almadan marketten çıkmıştı. Ardından bakarken annemin sözleri çalındı kulağıma…
” Paran çoksa kefil ol. Zamanın çoksa şahit ol ”
onu şikayet etmekten de vazgeçmiştim. Bakışların marketin tavanında gezindiğinde köşelerde kameraları fark etmiştim.
Nasıl olsa kameralardan onu izleyen birileri vardı…
Rahmetli annem, bana hala ışık oluyordu adımlarken şu hayat yolunu…
Mekanı cennet olsun.
.
Emine Pişiren/Akçay