Sağ siyasetlerin ortalama halk üzerinde ki yansıması olan “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” düşüncesini tartışmak istiyorum.
Aslında bu düşünce, kişinin sola oy vermeyip, sağ siyasetlere oy verebilmesi için, kendi kendini kandırma aracıydı.
Kişinin, doğru yaptığına, kendi kendini inandırma aracıydı. Dürüst insanın kendi kendisi ile olan savaşının bir göstergesiydi.
Hırsızlık yapan insanlar bile, kendi dışında, hırsızlık yapanları onaylamaz. Kaldı ki, dürüst insanların hırsızlığı onaylaması mümkün olsun.
Aslında ifade edilmek istenen, el yordamıyla anlamaya çalışılan husus; kapitalizmin bünyesinde ki hırsızlığı, bir şekilde, ifade tarzıydı.
Oysa halkın gördüğü ve haklı olarak hırsızlık diye tanımladığı hususların hepsi yasaya uygun soygunlardı. Çünkü kapitalizm rasyonalite adı altında, ahlakı yok sayıyordu. Kapitalizmin yasaları uygulanmaya başlanmıştı.
Kişi henüz kapitalizmin ne olduğunu bilmediği için o sadece dışardan bakarak, ahlakın olmadığını görüyordu.
Ahlak yoktu. Soygun vardı. Ama bir şeyler de ortaya çıkıyordu.
Sermaye birikimi diyeceğimiz işleyişin ilk yıllarıydı. İlk sermaye namuslu yollardan birikemezdi. Kapitalizm henüz oturmamış, artı değer oluşmamıştı.
Sola oy vermemek için insanoğlu hırsızlığın normal olduğuna inandırılmıştı. Çalıyor ama çalışıyordu.
Bu düşüncenin, hala sağ kesime oy verenlerin, önemli bir kısmında geçerli olduğunu düşünüyorum
Ancak kamusal alanda artık “çalıyor ama çalışıyor” ifadesini onaylayanlara rastlamıyoruz. En azından propagandası yapılmıyor.
Kapitalizm henüz bir ekonomik düzen olarak tartışılmadığından, servet sınıfı veya çalışan sınıf sözcükleri fazlaca dolaşımda olmadığından, siyasetler, sınıflar üzerinden inşa edilmiyor.
Yöneten ve yönlendirenler, servet sınıfını temsilcileri olduğundan, artık siyasetlere yansıyanlarda onların felsefesi oluyor.
Lakin yönetenlerin, meşruiyet kazanmaları için çalışanların da oyuna ihtiyaçları oluyor.
İktidarda meşru olmanın, şimdilik, tek yolu da sandık. Sandığı meşrulaştıran tek husus da fazla oy.
Servet sınıfı, yeni bir bölüşüm ekonomisinin konuşulmasını önlemek ve kendini meşrulaştırmak için korkular üzerinden siyaset yapıyor.
İç düşman ve dış düşman korkusu üretmek, halkçı olmayan milliyetçiliğin ana aracıdır. Bu araç üzerinden tüm diğer korkular üretilir.
Korkuları halkında korkusu haline getirerek, birlik ve bütünlük sağlanmaya çalışılır.
İyi niyetle devletin arkasına konulan bu destek, servet sınıfının arkasına konulmuş bir destek haline gelir.
Halkçı değil ırkçı milliyetçiliğin arkasına konulan bu destek, tüm siyasetçilerin, kendini meşrulaştırmak için, kullandığı bir araca dönüşür. 27 Mart 2021, bulentesinoğlu@gmail.com