Başlığı okuduğunuzda kızacaksınız belki de. Diyeceksiniz ki kölelik kalkalı çok oldu. Peki sizce kölelik gerçekten kalktı mı? Yoksa hepimiz, her geçen gün köleleşmekte miyiz? Hemen karşı çıkıp “ Ben kimsenin kölesi değilim” dediğinizi
duyar gibiyim. Ama ne kadar karşı çıkarsanız çıkın, hepimiz, hepiniz “çağdaş köleleriz”. İş yerinde patronunuzun, normal yaşamınızda; cebinizdeki cüzdanda duran, size güven veren kredi kartlarınızın, dolayısıyla da bankaların… Nedir ana sebep? Para… Para başlangıçta emeğin ve üretimin karşılığı olsun diye, mal ve hizmet takas sisteminin zorluğundan kurtulmak için devreye sokulmuş olsa da, kapitalizm sistemini ortaya koyanlar tarafından dünyanın bütün kaynaklarını sömürme aracı olarak kullanılmıştır. Bu da başlı başına kölelik değil mi zaten? Yine diyeceksiniz ki “Köle iradesi dışında alınıp satılabilendir…” Peki siz değil misiniz? Patronunuz maaş vererek sizi satın almıyor mu? Onun isteklerini harfiyen uygulamak zorunda ve durumunda değil misiniz? Kredi kartlarınızın bir kölesi değil misiniz? Peki köleliğin belli başlı ortak özellikleri nelerdir? Özgürlüklerin kısıtlanması, emeğin sömürülmesi değil midir? Geçmişte kölelere yapılanları okudukça nasıl üzülüyor ve insanlık dışı olduğunu düşünüyorsunuz değil mi? Oysa şimdi de sizler birer kölesiniz: Çağdaş köleler… Sistemin getirdiği ve gerektirdiği şartlarda kölesiniz… İleri teknoloji ve küresel kapitalizm, sürekli telkinler yaparak, toplum mühendisliğini kullanarak bilinçaltını işgal etmeye, beyin yıkamaya devam ediyor… ‘Daha fazlasına sahip olun’ algısını bilinçaltına işliyor… Bir an için düşünün 45 dakikalık film ya da dizi, araya giren reklam kuşaklarıyla tam 2 saat sürüyor… Bilinçaltı işgal sistemiyle herkese; ‘daha çok sahip ol, daha çok iste, sahip olduğun şeyler seni tatmin etmez, daha fazlasını almalısın’ diyor… Bilinçaltına bunu o kadar etkili işliyorlar ki beyin adeta işgale uğruyor; çoğu insan irade dışı davranış ve istemlere itiliyor. Birey bu sayede de ‘tükettiren’ sermayenin sömürgesi oluveriyor. Bilinmeyen ama aslında çok iyi bilinen bir ‘güç’ tarafından yönetiliyor ve bireyin egosu esir ediliyor…
Sonuçta mutlak bir tüketim toplumu oluşuyor… Sınırsız istemler ve doyumsuzluk ön plana çıkıyor. Friedrich Nietzsche’in çağdaş kölelik konusunda: “İnsanlar geçmişte de olduğu gibi köleler ve özgürler diye ikiye ayrılır. İster devlet adamı olsun, ister tüccar, memur ya da akademisyen, kendine gününün üçte ikisinden azını ayıran herkes köledir” diyor. Şimdi söyleyin bakalım siz kendinize ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz? Yoksa siz bir çağdaş köle misiniz? Tarihe baktığımızda eski zamanların köleleri, köle olduklarını biliyorlardı ve bir gün kurtulma umutları vardı. Bir eşya gibi köle adıyla alınıp satılırlardı. Yükümlülükleri çoktu, ağır işlerde çalıştırılırlardı, hiçbir hakları yoktu. Günümüzle kıyasladığımızda en azından açlık sorunları yoktu. Aç ve açıkta kalma dertleri yoktu. Oysaki modern zamanların köleleri böyle mi? Günümüzün çağdaş köleliği de çağ atlamış, isim değiştirmiş. Özünde ise değişen bir şey yok. Modernizm, birtakım kolaylıkları, olanakları ve yenilikleri beraberinde getirmiş olsa da aslında eskinin kölelik anlayışını silip atmamıştır. Eski zamanlarda kralların adamlarının, elinde kılıçla insan öldürmesi ile, emperyalizmin ve sömürgeciliğin kimyasal silahla, bombayla insan öldürmesi arasında bir fark var mı?Tarlalarda ırgat olarak çalışan, deve ve at bakıcılığı yapan köleyle, modern fabrikalarda karın tokluğuna çalışıp patronlarını mutlu ve zengin eden işçilerin arasında ne fark var? Eski zamanlarda efendilerin daha namuslu, daha dürüst; modern zamanlarda ise namussuz ve hilekâr olduklarını söyleyebilir miyiz? At arabasına binen insanlarda daha az merhamet ve insanlık, uçak ya da otomobile binen insanlarda daha çok sevgi, merhamet ve insanlık olduğunu mu söyleyebilir miyiz? Güler yüz ve merhametin tıraşlı yüzlerde, sevgi, adalet ve doğruluğun kravatlı adamlarda bulunduğunu söyleyebilir miyiz? O zamanlar kölelerin efendileri belliydi. Peki, çağdaş kölelerin efendileri kim? Şimdi bilinen ama görünmeyen efendiler var. Çağdaş köleler, köle olduklarının farkında olmadıkları için birileri onları uyandırıncaya kadar köle olarak yaşamaya mahkûm kalacak gibi görünüyorlar. Çoğu zaman da sonsuza kadar köleliğe mahkûmdurlar. Efendilerini tanımadıkları için, bu bilince sahip olmadıkları için, kölelikten kurtulma çabaları da olmayacaktır. Çağdaş kölelere efendilerini kim gösterecek? Burada suçlu kim? Köleler mi? Efendiler mi? Alışveriş merkezlerinin, bankaların, eğlence yerlerinin, şatafatlı çarşıların tapınılacak yerler, maddenin, zevk ve paranın tapınılan olarak kabul edildiği güya çağdaş dönemler yaşıyoruz. Bu çağdaş(!) dönem ise her insanı çağdaş bir köle durumuna getirdi. Ama ne yazıktır ki bu durumdan kurtulma çabası da yok insanların. Gün geçtikçe belli bir davası olmayan, fikirsiz; her zaman emir almaya alışık, güçlüye boyun eğen, itiraz etmeyi bilmeyen, sorgulamayan, düşünmeyen, koyun kişilikli, ezik ruhlu insanların sayısı artıyor. Voltair’e ait bir söz var; ‘‘Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir.’’ Siz kendinizi nereye koyuyorsunuz?
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.