Beşiktaş’ta okul müdürü iken okul kapımıza “Bu kapı çocuk mutluluklarına açılır.” yazdırmıştım.
Gelip geçenlerin gıptayla baktığı takdir ettiği bir sloganı önce çocuk yüreklerine sonra da kapıya işlemiştim. Benden sonra gelen bir müdürün ilk icraati bu yazıyı o kapıdan kaldırmak oldu.
Bu haftaki yazım mutluluğu ararken mutsuzluğun modern dehlizlerinde kaybolan biz zavallı bireyleri anlatıyor.
Birey olalım derken yalnızlaşıp depresyonun karanlığına teslim olmamızı anlatıyor.
Bir ara ‘Tokatlı Tokatlı’yı tokatlamamalı’ konulu yazımda mutluluğu başkalarının mutsuzluğunda arayan asalakları yazmıştım.
Ancak Mirim, yeni bir mutsuzluk tipi var artık.
Durmadan mutluluğu aramanın mutsuzluğu.
Aradıkça daha da uzaklaşıyor.
İyi de aradığımız nasıl bir şey?
Şair ne diyor; “Oysa defalarca sormuşlardı: Büyüyünce ne olacaksın? diye… “Mutlu” diyemedik. Çünkü, çocuktuk; akıl edemedik…”
Hayatın amacını araçlarda arayan zavallılara döndük.
Büyük bir kitapçıya girmiştim. Alacağım kitabı alıp kasa kuyruğuna geçtim.
Önümde orta yaşlı birkaç kadın ve bir genç kız vardı. Tatile çıkmak üzere son alışverişlerini yaptıkları anlaşılıyordu.
Ellerindeki kitaplar dikkatimi çekti. Kapağında “mutluluk” kelimesi geçen kılavuz kitaplardı.
“Küçük Pembe Mutluluk Kitabı”, “Mutluluğu Keşfetmek”, “Mutluluk Okulu”, “Gerçek Mutluluk”
Şöyle bir baktım.
İyiydiler, hoştular, halleri vakitleri de yerinde gibiydi. Ama ne yalan söylemeli. Zarif alınlarında, bakımlı ellerinde tatminsiz hırsların, umarsız arayışların yorgunluk çizgilerini gördüm sanki.
Düşüncelere daldım: “Ellerindeki kitaplar anlatıyor muydu acaba?”
Mutluluk denen şey, içinde bir ömür geçirilen bir ülke değil ki bir otobüse atlanıp gidilsin.
Devamlı mutlu olmak diye bir şey yok ki, formülleri olsun.
İsmi bile yanlış.
Mutluluk yok, mutlu anlar var.
Tabii ufuklardan mutluluğun gelmesini beklemekten, kitaplardan mutluluğun sırlı formüllerini aramaktan fırsat bulup çevresine bakabilenler için.
Kim bilir; belki o tatile gittikleri yerlerde de mutlu anlar onları bekliyor olacak! Ama onları görebilmeleri için kafalarını “mutluluk öğreten” kitaplarından kaldırıp etraflarına bakmaları gerekecek.
Sosyal medyada ‘miş gibi verilen pozlarla’ mutluluk satanların silkinip ayağa kalkmaları etraflarına bakmaları gerekecek.
Çay yudumlarken, çayın eşsiz tadından başka bir şeyi düşünüyorlarsa, yüzerken, kafalarında bedenlerini saran sudan başka bir şey varsa, biriyle beraberken şimdiye değil, olup olmayacağı belirsiz uzak geleceklere odaklanmazlarsa onlardan mahrum kalacaklar
Bir arkadaşım aklıma geliyor şimdi…
Ara sıra şöyle yakınırdı.
“Basitçe uyum istiyoruz, anlamak ve anlaşılmak istiyoruz. Çoğu zaman bir parça huzur istiyoruz. Ama bize sürekli sihirli mutluluk reçeteleri veriyorlar. Bir yanlışlık var bu işte!”
Aslına bakarsanız mutluluğu, çağlar boyunca en gerçekçi şekilde dinler ele aldı.
Aydınlanma çağı sonrasında bireysel hazlar ve arzular yüceltilmeye başlanınca mutluluk bir tür “kazanç” veya “başarı” gibi pazarlanmaya ve öyle de algılanmaya başladı.
Oysa sorun tam da orada!
Mutluluk için kan ter içinde mücadele etmek.
Tuhaf, hattâ tutarsız değil mi?
Belki mutlu olmak için hayatla kavga etmekten vazgeçme hâlinin ta kendisidir mutluluk!
Belki hikmetine akıl erdiremeyeceğimiz bir armağanıdır Yaradan’ın.
Hiç de öyle Kâf Dağının ardında, gizli haritalarda işaretlenmiş ıssız adalarda değil; tam yanı başımızda, gözlerimizin önünde, oraya buraya serpiştirilmiş; çiçekler gibi.
Başınıza gelmiş, veya ne yaparsanız yapın zaten gelecek olumsuzluklara omuz silkip “Gönderene selam olsun” demektir, mutluluk.
Mutlu olmak (!) için harcayacağınız zamanınızı ve paranızı ihtiyacı olan birisine harcayın, onu sevindirin.
Sonra şöyle demli bir bardak çayın tadına varırken kulaklarınız bir çocuğun, bir kuşun şen sesini yakalamaya çalışsın.
Yok mu?
Hayal edin.
Mutluluk anı yakalamak görüntülemek değil yaşamaktır.
Mutluluk geçmişi sorgulamak yarını kurgulamak değil, anı yaşamaktır.
Mutlu olmak her şeye sahip olmak değil, sahip olduklarını her şey yapabilmektir.
Azla mutluluk çokla didişmekten iyidir.
Mutluluk küçük çocuklara hediye almak gibidir.
Mutluluk vermektir, gardrobunu boşaltmak bazen..
Unutma, gölgesiz mutluluk olmaz, bak güneşte bile leke var.
Mutlu olmak için mutsuzluğu bilmek gerekir.
İnsanlar için en ideal düzen, onların mutlu olduğu düzendir.
İnsan öğrendikleriyle değil öğrettikleriyle mutlu olur.
İyi yaşamak değil, yaşamayı iyi bitirmek. İşte gerçek mutluluk budur.
Mutlu edemeyeceksen meşgul de etmeyeceksin.
Mutluluk sözünü yutanla değil ne olursa olsun sözünü tutanla yaşanır.
Mutluluk ikiz olarak doğar. Onu tatmanın tek bir çaresi vardır o da paylaşmak.
Ne kadar değişirsen değiş ilk nerede mutlu olduysan, hep oraya çevirirsin kafanı.
Başkalarının mutluluğundan kendine pay çıkaran insan, en mutlu insandır.
Bahçelerinde lahana ekenler bizden üç veya dört kat mutludurlar.
Mutluluğun formülü, gerektiğinde önemsiz şeylerle meşgul olabilmektir.
Kaybettiğini sandıkların kurtulduklarındır belki. Unutma, kimi gittiği yeri mutlu eder, kimi terk ettiği yeri.
Mutluluk daima yakınımızdadır, yakalamak için çoğu zaman elimizi uzatmak yeter.
Mutlu bir hayat istiyorsanız hayatınızı bir amaca bağlayın, kişilere veya eşyalara değil.
Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer. Nehir asla durmaz.
Mutluluk karşılıksız verebilmektir, siz hala anlamadınız mı?
Mutluluk objektiften değil çıplak gözle bakabilmektir güzelliklere..
Mutluluk bir dostun sağlam omzu, uzattığı elidir vesselâm!
Erhan Ziya SANCAR
Eğitimci Yazar
#Çay yudumlarken #Kâf Dağı’nın ardında #mutluluk #Tokatlı #carpediem #ezs