Büyüme hızında Türkiye Avrupa birincisi olmuş. Ne âlâ. Ekonomi biliminin bir genel geçer kuralı vardır. Ya hızlı büyüme tercih edilir hızlı büyümenin bonusu olarak yüksek enflasyon göze alınır, ya da fiyat istikrarı sağlanır, büyüme hızı sabit kalır. Peki, hükumet hem hızlı büyüme hem fiyat istikrarını nasıl sağlamakta. Ekonomi biliminin başta belirttiğimiz kapalı havuzlar örneğindeki bonusu (külfeti) nasıl devre dışı bırakır. Yani hem hızlı büyüme olurken hem nasıl fiyat istikrarı sağlanır, yani fiyat artışları makul seviyede kalır?
Bu şu anki tek parti iktidarı için çok zor olmasa gerek. Çünkü şu an var olan ekonomik durum, fiyat istikrarının önemli ölçüde sağlanmış olmasıdır. Hızlı büyüme istatistiki bir olgudur. Yani Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) in verilerini nasıl okumalıyız.
TÜİK’e göre, Türkiye geçen yıl yüzde 8.9 oranında büyümüştür. 2010 yılında kişi başına milli gelir ise, 10,079 usd. (dolar) olmuştur. Bu oranlar veya rakamlar şekil itibarıyla nefis rakamlardır. Ancak nefaset görünüşteki bir nefasettir. Zira söz konusu on bin dolarlık milli gelirin gerçekten hane halklarına düşen bir milli gelir olmadığını biliyoruz. Yani hane halkları açısından bir gelir artışı söz konusu değildir. Sadece ülkedeki büyüme, yabancı sermaye girişlerinden ve/veya bir kısım mutlu azınlığın durumundaki iyileşmedir. Sabit gelirliler açısından öyle kayda değer bir gelir artışı olmadığı gibi, meslekteki derecesi kademesi veya unvanı sabit kalan bir sabit gelirli için değişen hiç bir şeyin olmadığı bir gerçektir.
Peki hükumet yukarıdaki her iki başarıyı aynı anda nasıl sağlıyor. Bunu açıklamak o kadar zor değil. Çünkü çok dar gelirli ama nüfusun önemli kısmını oluşturan kitleyi mikrokredi ile veya transfer harcamalarıyla mutlu ediyor. Bunu çok rahatlıkla oya dönüştürerek fiyat istikrarın bir başka bonusu olan yüksek işsizliği (sessiz sedasız) kontrol ediyor. Niçin sessiz sedasız peki, çünkü yüzde Onbeşlere varan oranda yüksek işsizliğe rağmen hükumet hala iki kişiden birinin teveccühünü kazanabiliyor. Yani insanlar işsiz de olsa hükumete oy veriyor. Niçin peki, iradesini çok küçük mikrokrediler karşısında hükumete teslim ediyor. Çalışmaktansa mikrokredilerle çalışmadan az da olsa geçiniyor. Tabi ki bu durumda olan her zamanki gibi orta direğe ve sabit gelirliye oluyor. Çünkü sabit gelirli veya orta direk ülkedeki hızlı büyümeden nasibini alamıyor.
Ülkedeki büyüme hızının artmış olması gerçek bir başarı değildir. Adil bir yönetim için ülke gayrısafi milli hasılasının kişi başına düşen geliri hesaplanırken GELİR BÖLÜŞÜMÜN ADİL OLMASI GEREKİYOR.
Ülkedeki seksen kişinin gelirin yüzde yirmisini alırken, ülkedeki yirmi kişinin gelirin yüzde seksenini alıyor olması olsa olsa gafilleri sevindirir. Bu yönetim de Adil ve Kalkınmış bir yönetim olmaz, zalim ve sözde kalkınmış bir yönetim olur.
Sonuç: Açıklanan büyüme oranları gerçekçi olsaydı, bu gün yüzde 15 lere varan işsizlik oranlarından bahsediyor olmazdık. Yanılıyor muyum acaba.(!)
Hükumete Son Söz: Hala ben bu ülkede dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyorum. Bana bunu KIVIRMADAN izah eden birisi çıksın lütfennnn.
Aydınlık yarınlar temennisiyle.
Not:
Bu yazı, www.bilgiagi.net, www.bilgievreni.com, www.gazetecanik.com,
www.kamudanhaber.com, www.siyasalforum.net, www.ahmetfidan.com ile, Halkın Sesi, Gazete Canik vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.