Her yönüyle, her şeyiyle, her imkanıyla, iyiliğiyle, güzellikleriyle, kötülüğüyle, sevgileriyle, sevgisizlikleriyle, saygısızlıklarıyla İstanbul´da yaşam, kolaylığından çok, bence zamanla her rahatlığın vermiş olduğu bir haylazlıkla, saygı diye nitelen saygısızlığın yoğun olduğu bir yere döndü.
Yaşam ekonomik imkanlarından çok, insani duygularından yoksun, aciz kaldı…
Apaçık bir robotlaşma dönemine mi girdik ne ?
Saygı, sevgi artık köylerde, küçük şehirlerde mi kaldı ?
Kimse birbirini tanımıyor diye saygısızlık dizboyu.
Yada büyük şehirde yaşayan, saygıyı, sevgiyi unutup, iş, para kazanma hırsı, geçinme derdinden sabitleşmiş robotlaşan şehir mi olduk ?
Veya büyük şehirde yaşayan, saygıyı, sevgiyi hak eden belli bir kesim mi var, ?
Ünlü insanlar veya zenginliğiyle herşeyi satın alabilen insanlar mı hak ediyor ?
Saygıyı hak etmek için belli bir makama, konuma mı gelmek gerekiyor ?
Sıradan, mütevazi bir şekilde yaşayan, abartıdan uzak, dürüstçe yaşayan insanların saygıya hakkı yok mu ?
Ben kendimi bildim bileli, özellikle İstanbul´da her zaman tanık olduğum, yaşadığım diğer şehirlere nazaran, yaşlılara, bayanlara, çocuklara ve canlılara artık saygıları zamanla dahada azalıyor…
Özellikle bunu en başta kalabalık yerlerde, toplu taşımalarda, otobüste, metrolarda görmek mümkün.
“Bana bindiğin vasıtayı söyle, söyleyeyim karakterini” gibi.
Toplu taşımalarda, yer kapma yarışı ve telaşından, oturması gereken aciz, hasta, yaşlılara yer verme konusun da pekte başarılı değiliz.
Ben bir bayan olarak, okula giderken sabah akşam, mutlaka oturabiliyorsam etrafa manasız, anlamsız bir boşluktaymışım gibi bakmaktansa, mutlaka bir şeyler okurum, kitap okurum, değerli zamanımızı değerlendirmeye bakarım.
Ve arada ayakta kalan özellikle yaşlı ve bayanları gördükçe, rahat edemem, vicdanım sızlar.
Acı acı, bir onlara bakarım yer vermeye çalışırım ama etrafım da yer verme fedakarlığını göstermeyen, oturan gençlere, erkeklere hazinle kötü kötü bakarım, onların vermesi gerekirken…
Özellikle, üstelik birde turistleri görünce daha da endişelenirim, biz kibar, misafirperver olarak tanınan imajımızı zedeliyoruz diye üzülürüm.
Annemiz, babamız, kardeşimiz, dedemiz veya ninemizi ayakta bırakabilirmiyiz ?
Seve seve yerimizi vermez miyiz ?
Ama aynı şeyleri başkası için düşünemiyoruz,”Aman onlar başkası ne halleri varsa görsünler” mi denmeli ?
Özellikle turistleri çok şaşırtan durumlardan biri de, her saat kalabalık olan toplu taşımalar, bu kalabalığı gördükçe iş mesaileri içinde ağızları açık kalıyor, herkes işsiz, boş geziyor, çalışkan değiliz gibi geziyor izlenimi veriyor !
Günümüz de en başta, ne kendi insanımıza saygımız var, ne de ülkemize gelen yabancılara, boş boş geziniyoruz gibi oluyoruz…
Hayvanları sevmeyen, onları hor gören, yaşamayı hak etmiyorlar gibi tavırlarla onlara eziyet eden insanımızdan ne beklenir ki !
Hayvanları sevemeyen bir insandan, bir iyilik, merhamet beklemek imkansızdır.
Özellikle canavar kesilen, direksiyon başındaki, köpek katili insanımızdan ne bekleyebiliriz?
Geçen gün şahit olduğum, dehşetle, üzülerek gördüğüm bembeyaz kangal tipi bir köpeğin caddede bir arabanın çarptığı, acıdan kıvranıp havlayan köpeği arabaların sadece izlemekle kaldığı, hiç bir arabanın durup yoldan kurtarmadığı, yanından geçip gittiği bu kadar acımasız olabilen insanlardan, insanlığından şüphe ederim…
“Boşver alt tarafı bir sokak köpeği, ne önemi var !” zihniyetiyle bu kadar acımasız, merhametsiz olabiliyorsak, ben insan değilim !
Orda bir insan ezilse, aynı şey kendi insanımıza da yaparız, çok yazık !
Özellikle İstanbul´da yoğun kar yağışının olduğu bir günde yine tanık olduğum bir olaya da çok üzüldüm.
Zavallı aç kalan, aciz kedi ve köpeklere apartmanın önüne, kalan et kemikleri, mama vs. yemek koyan duyarlı bir vatandaşın, çöpe gideceğine hiç olmazsa hayvanlara koymuştu.
Fakat yanlış bir şey yapmış gibi bir azar ve şikayet işitmişti.
Onu gören bir kaç apartman sakini ( bence sakini değil de, hayvan savaşcısı) rahatsız olmuş, mazaretleri de apartmanın önü kedi, köpek oluyormuş, kirleniyormuş, sanki yerlere asla çıkmayan zift dökmüş gibi tepki göstermişlerdi.
Hatta olay uzun bir kavgaya dönüşmüştü…
Zaten komşuluk ilişkilerinin de çöktüğü bir dönem de, şikayete, hazımsızlığa ve tahammülsüzlüğe gelince çok iyi komşu olabilen insanımızdan çok iyi bir şey öğrendim ki :
1 – Ne hayvan sevgisi olmayan insandan,
2 – Ne komşu gibi bir komşuluk beklersin,
3 – Ne sevgi beklersin,
4 – Ne de saygı beklersin…
Bir de mükemmel bir üstünlükmüş gibi, o tip insanlardan, önemli uyarıcı kimse yokmuş gibi bir tek iyi oldukları şikayet, yakınmalarıyla başarılı olmaları hayatta bu yetiyor onlara…
Hayat felsefeleri bundan ibaretmiş gibi…
Komşun açken duyarsız kalınamıyorsa, ama başka bir canlı olunca işler değişiyor, uzaylı bir yaratık gibi aç kalmayı hak ediyor.
Buna göz yuman bence insan olamaz.
Kısacası, ne komşu sevgisi, ne insan sevgisi vede hayvan sevgisi olmayan, kendilerince mutlu olmayı hak eder gibi, mutlu bir hayat sürüyorlar ve yaşamın anlamı bu onlar için.
Benim gerçek dostum, sadece bana dost değil, her canlıya, yaşlılara, çocuğa candan, içten dostluk kurabilendir.
Bana, başkalarına iyi olupta, en hassas olduğum özellikle hayvanlara nefret, kin duyuyorlarsa ( dünyadaki bütün savaşları, kötülükleri yaratıyorlarmış gibi…) hayvansever insanların gözünden de düşer.
Ve böyle dostluk istemem.
Bana dokunmayan yılan bin yaşamasın.
İnsanlar gerçek dostsa, iyilik severse; herkese, her canlıya, herşeye gerçek dosttur, gerçek iyidir…
Yaşlısından, çocuğundan, aciz kalmış, savunmasız herkese, herşeye dost, sevgi dolu ve saygılıdır. Böyle olamayan insandan, iyi insanlar da, iyilik sever her canlı insanlığından şüphe eder.
Özellikle hayvanlara işkence eden, acı çektiren insan değil, bambaşka görülmemiş bir türdür. Bunu bir canlıya yapan, zamanla insana da yapar.
Köpek, kedi zehirleyenlar, zarar veren, onlar için mücadele edip, engellemek isteyenlere, hayvanları savunanlara nefretle bakanlar da insan değil…İçten içe kin duyan, gerçek düşmandır. Sevgiyi, iyiliği hiç bir zaman göremeyen kör kalmış biridir.
Velhasıl ; saygıyı, sevgiyi, höşgörüyü herkese, herşeye gösteremiyorsak, kendimizden şüphe etmeliyiz.
Kendimizi zindana kapatmalıyız, belli olmaz belki bir gün canavara dönüşebiliriz !
Zamanı, sevgiyi, saygıyı yerin de kullanmalı, ziyan etmemeliyiz.
Kimseye haksızlık etmeden, hor görmeden saygı duyarak, mutluysak, mutlu olabiliyorsak, huzurlu isek, neden aynısını hayvanlara yapamıyoruz ?
Çok mu zor, çok mu imkansız bir şey?
Yeni neslin, saygılı, sevgi dolu, hayvanlara karşı duyarlı olması ailelerin elinde.
Hiç olmazsa öğretelim ve bilemeyene, göremeyene, iyiliği öğretelim, tanıtalım.
Yaşayan, soluk alıp veren hatta doğaya, bitkilere karşı da herşeye saygı dolu olmasını öğretelim. Saygı duyabilirsek, zamanla bu sevgiye de dönüşür.
Otobüste olsun, metro da olsun, veya nerde olursak olalaım yer vermeyi bilelim, bencil olmayalım.
Hayvanlara daha duyarlı olalım.
Mutlu olabilmek için, huzurlu olabilelim, huzur için de saygılı olalım vede bunları paylaşmayı bilelim.
Gerçek insalığımızı, yerinde zamanın da öğrenebilme dileğiyle…
İşin özü ; hiç kimseyi, hiçbir şeyi ve hayvanları dahi sevemiyorsak en azından, saygılı, Höşgörülü olmayı öğrenelim ve öğretelim.
Bilmiyorsak öğrenmek için çalışmalıyız…