Bazı anlar okuyor, bir yerlerden kin yükleniyorum. Televizyonda gördüğüm tabutun üstündeki kırmızı bayrakla, sokakta pervasızca güle oynaya ilerleyen sığınmacı genç gözümün önünde aynı karede beliriyor. Veya çalışmaktan elleri nasır tutmuş memleketimin anası ile daha genç yaşında boy boy çocukları dizmiş mülteci aile, birlikte geliyor gözlerimin önüne…
Sesler geliyor kulaklarıma; “Vatan haini bunlar! Bizim Mehmetçiklerimiz kara toprağın altına girerken onlar elini kolunu sallaya sallaya geziyorlar!”
“Bizim başımıza gelse hangi devlet kabul ederdi bizi!”
“Bizim acımız bize yeter. Kendi karnımızı doyuramıyoruz. Hazır işleri de ellerimizden aldılar.”
“Böyle çoğalmaya devam ederlerse on yıla kalmaz ele geçirirler ülkemizi.”
“Ahlâksız bunlar. Bizim karımıza, kızımıza göz koyuyorlar.”
Bir de durmaksızın beddualar duyuyorum. Yüreğindeki acının; (sanırım) sadece böyle hafifleyeceğini düşünenlerden…
Her yerden öfke ile kuşatılmışken, küçük küçücük bir soru karıştırıyor aklımı, “Bu insanlar kaderlerini kendisi mi çizdi?”
Kıyıya vuran çocuk cesetleri, özellikle de kırmızı bluzlu, kot pantolonlu sahile vuran küçük kız kopup geliyor, hiç istemediğim bir yerlerden, göğsümü sıkıştırıyor görüntüsü…
Ben uzak bir ülkede, sadece, dilini bilmemenin zorluğunu yaşamıştım epey zaman önce. Öğretmen olarak görevlendirilmiştim. Hayli iyi durumdaydı ekonomik şartlarım. Saygı da görüyordum lâyıkıyla. Yine de derdini anlatamamanın çaresizliğini öğreten zor zamanlarım olmuştu.
Şimdi burada, küçümseyici bakışlar altında, çoğunlukla da düşmanca tavırlara maruz kalarak sürdürüyorlar, sığınmacılar yaşamlarını. Lütfedip bazılarımız “onlar da Allah’ın bir kulu” diyor, acıma ve merhamet duygularını da ekleyip üstüne düşen vazifeyi en iyi şekilde yaptığına inandırıyor kendini. Aslında o insanla hiç eşit görmediğini, asla da görmeyeceğini düşünmüyor…
Ne ailemizi seçebiliriz, ne doğduğumuz coğrafyayı, ne de milliyetimizi…
Mülk Allah’ındır deriz bir taraftan, bir taraftan da istemiyoruz yabancı kimseyi topraklarımızda deyip, sadece bu dünyadan uğrayıp geçtiğimizi unutur, her şeyiyle sahipleniriz.
Bırakalım büyük resme bakmayı, suçluları aramayı ve kin kusmayı. Sadece çevremize bakıp ‘hiçbir çocuk ölmesin nehirlerden geçmeye çalışırken’ diyebilmeliyiz.
Dilerim ki bu temenniye katılmayacak kadar taşlaşmamıştır yürekler…
Muhteşem bir yazı. Us’unuza sağlık. Büyük resimmidir bilemem amma, Avrupa Birliği bu çaresiz insanlar için adeta üç maymunları oynuyor. Bu çerçeveden de bakmak gerek.
Teşekkür ederim yorumunuz için…