Yıllardan beri sivil toplum örgütlenmesine yönelik yazılar yazarım. Türkiye’nin çağdaşlığı yakalayıp, demokrasinin nimetlerinden yararlanmasının tek çıkar yolunun da, sivil toplum örgütlerinin gelişmesi ve çoğalmasında gördüğüm için de, bu tür çalışmaları hem desteklerim, hem de yayılması için de çaba harcarım.
Sendikalar da, bugün hak arama merkezli sivil toplum örgütlerinin başında gelen kuruluşlar olarak, ülkemizde son 50 yıldan bu yana sosyal hayatın içerisinde yer almaya başladılar.
Gerçi sendikalar konusunda alacağımız daha çok yol olduğu gün gibi aşikar. Öncelikle sendikalarımızın sadece özlük hakları peşinde koşan ve üyelerinin aidatları ile sendika ağaları yetiştiren kuruluşlar olmaktan çıkması gerektiği gerçeğini de görmek gerekir.
Şu an için konumuz bu olmadığı için, ileride bu konu ile ilgili düşüncelerimizi de bir şekilde dile getirmek kaydıyla, gündemde yer alan Haber-iş Sendikası’nın grevine değinmek istiyorum.
Türk Telekom özelleştirilip, Lübnanlı Hariri ailesine satıldıktan sonra, ilk toplu sözleşmede greve gitmesini herkes gibi ben de son derece manidar karşıladım. Bu tesbitimizi yine şimdilik kaydıyla, burada noktalayalım.
Günümüz, hepimizin de bildiği gibi iletişim çağı. Artık insanoğlu, dünyayı parmaklarının ucunda buluyor. Bu ya bir cep telefonu oluyor ya bir bilgisayar. Bir iki tuşa tıklama ile dünya önünüze seriliyor. Korkunç bir gayya kuyusu…
İşte, böylesine bir iletişim çağında, internet denilen ve artık çağdaşlaşmanın ötesinde bir gereklilik olarak ortaya çıkan iletişim şekli, günümüzde 3-4 yaşındaki bebekten, 80 yaşındaki ihtiyar delikanlıya kadar büyük bir ilgi odağı şeklinde kendine milyarların oluşturduğu bir dünya kurdu.
Bu dünyada herkes kendi duygu ve düşüncesine göre bir mekan buluyor ve oradan yararlanıyor.
İşte, böylesine devasa bir kainat haline dönüşen internet ortamı, son bir haftadır, kör topal bir şekilde yürümeye çalışıyor.
Ortada türlü söylentiler var!.. Türk Telekom cephesi, greve dikkat çekmek ve istenilen talepleri alabilmek için sendikanın özellikle iletişim ağını kimi yerlerde yavaşlattığını kimi yerlerde de tamamen ortadan kaldırdığını iddia ediyor.
Buna karşılık da sendika cephesinden, yapılan bu tür sabotajların özellikle Türk Telekom yönetimi tarafından sendikayı toplum gözünde rencide edecek bir suiistimal olarak gerçekleştirildiğini öne sürüyor.
Hangi taraf doğruyu söylüyor, şu ortamda anlamak, bilmek mümkün değil. Ancak, bilinen bir gerçek var ki, ipler, Türk Telekom yönetiminin elinde.
Dediğim gibi pazartesi gününden beri internetin hızında muazzam bir düşüş var. Hatta, zaman zaman tamamen gidiyor ve saatlerce gelmiyor.
Şunu kabul etmek gerekir ki, Türk Telekom size bir hizmet satıyor.
Diyor ki; “Ey müşterim. Ben size, dünyanın en çağdaş iletişim hizmetlerini, şu şartlarda ve şu fiyatlardan sunuyorum. Eğer bu imkanlardan yararlanmak istiyorsan, gel benimle sözleşme yap ve dünyayı parmaklarının ucunda dolaşmaya başla…”
Siz de bu çağrıya uyarak, gidip Türk Telekomla bir sözleşme imzalıyorsunuz ve bu hizmeti satın almaya başlıyorsunuz.
Bu benim verdiğim sadece internet ve ADSL hizmeti için geçerli tabii.
Son aylarda, telefon görüşmelerinin sabit telefonlardan yapılması için Cem Yılmaz’ı kullanan ve cep telefonu şirketleri ile kıyasıya bir rekabete giren Türk Telekom’un ayrıca milyonlarca dolar reklam harcaması yaptığı da bilinen bir gerçek.
Neyse… İşte sizin karşılıklı bir sözleşme yaptığınız kurum, şu sıralar size resmen ve alenen kazık atıyor ve kandırıyor.
Şu da bir gerçek ki, Türkiye kişi başına gelir seviyesi açısından dünyanın geri kalmış ülkeleri arasında yer alırken, yine dünyanın en yavaş ADSL sistemine en yüksek parayı ödeyen bir ülke olarak da aptallık kategorisinde baş sıralara güreşen bir konumda.
Buna bir de yine en pahalı telefon görüşmesi bedellerini eklediğinizde, millet olarak biz salak olduğumuzda, tepemize binenlerin ve bizim sırtımızdan milyon hatta milyar dolarlar kazananların da ekmeğine yağ sürdüğümüz gerçeği ayrıca ortaya çıkıyor.
Kaldığımız yere dönersek, geçtiğimiz gün saatlerce giden internet görüşmesinin nedenini öğrenmek için yetkililere telefon açıyorum, herhangi bir sorun olmadığını söylüyorlar!..
Allah Allah… Deli olmak işten değil.
Her gün, kör topal da olsa iletişim kurduğumuz internet sisteminde hareket mareket yok ve yetkililer de “Her hangi bir problem olmadığını” söylüyor!..
“Ne olabilir?” diye soruyoruz?
Yok efendim modemimizde bir arıza olabileceğini, telefon hattımızda olabileceğini söylüyorlar.
Bakıyoruz, ediyoruz, denilenleri yapıyoruz ama hiç de onların söyledikleri gibi değil.
İnternet kaput. Yok yani.
Aradan yaklaşık 1 saate yakın bir zaman geçiyor ve internet kendiliğinden geliyor.
Bu arada da çevremizde tanıdıklarımıza soruyoruz, onlar da aynı dertten sıkıntılı.
Nasıl oluyor, anlamak mümkün değil.
Bir de, çeşitli veri hızı şeklinde pazarlanan internet sisteminde, bir yere bir bilgi göndermek ya da bir yerden bilgi almak şu sıralar deveyi hendek atlatmaktan beter hale geldi.
Ne bileyim, 3-5 megabaylık bir dosyayı indirmek için saatlerce bekliyorsunuz!..
Evet evet yanlış anlamadınız dakikalarca değil, saatlerce bekliyorsunuz…
Hani, Avrupa ülkelerinin internette veri hızını, dünyanın en hızlı hayvanı sayılan çita olarak kabul ederseniz, bizimki onun yanında ancak bir solucan hızıyla yarış ediyor.
Eh, fiyatlara gelirseniz, çita hızıyla hizmet alan ülkelerden çok daha fazla bir bedeli solucan hızındaki bir sisteme ödediğimiz de ortada.
Sonuçta, Türk Telekom yetkilileri, sizi hem saf, hem aptal, hem de salak yerine koyarak, bir güzel soyuyor. Üstelik de gözünüzün içine baka baka “size hızlı internet erişimi sağlayacağım” diye yalan söyleye söyleye…
Dikkat ediyorum da, hiç kimsenin bu konuda en ufak bir tepkisi bile yok. Herkes alamadığı bir hizmetin karşılığında dünyanın en pahalı bedelini ödemeye o kadar alışmış ve şartlanmış ki, gıkları bile çıkmı-yor. Bravo vallahi.
Bir de, arıza olduğu hallerde size verilen bir numara var ki, saatlerce çaldırsanız, karşı taraf bakma zahmetine bile katlanmıyor.
Şimdi gelelim asıl meseleye…
Yazımızın başında da dediğimiz gibi, insanlar haklarını sivil toplum örgütleri aracılığı ile aradıkları zaman çok daha çabuk ve kalıcı yararlar sağlayabiliyor.
Bunu hiçbirimiz inkar etmediği gibi, hepimiz de destekliyor ve yerinde buluyoruz.
Peki, burada insanın aklına şu geliyor; Birileri kendi hakkını ararken, bir başkasını da mağdur etmek durumunda olmalı mıdır?
Türk Telekom yönetimine göre, sendika yönetimden talep ettiği özlük haklarını alabilmek için ya işi savsaklıyor ya da yavaşlatıyor.
Sendikaya göre ise toplumun baskısını sendikaya yönlendirmek için yönetimin bir oyunu…
Hangisi doğruysa, yapılan tamamen topluma karşı saygısızlık, topluma karşı yapılan bir terbiyesizlik.
Benimle taahhütte bulunup, bir bedel karşılığında hizmet satacağının garantisini veriyorsun ve bunu yerine getirmiyorsun.
Kaldı ki, dünyanın en kötü kalitedeki hizmetini, dünyanın en yüksek bedeline bize kakalıyorsun ve karşılığında bu hizmeti zaman zaman kesintiye uğratı-yorsun.
Hadi bakalım, o zaman vermediğim ya da doğru dürüst veremediğin hizmet için, abonelerinden özür dile ve bizlerden birkaç ay para alma da görelim senin yiğitliğini Türk Telekom olarak.
Bakalım yapabiliyor musun?
Tabii ki yapamazsın. Daha doğrusu yapmazsın. Çünkü ipler senin elinde. İmzalanan taahhütname senin elinde. Parasını ödemeyen müşterinin telefon hattını kesip anında hizmet dışı bırakır, üstelik icra yoluyla da alacağını alırsın.
Ya peki, bana vermediğin hizmetin karşılığını benden şakır şakır alırken, yönetim olarak acaba hiç yüzünüz kızarıp, vicdanınız da sızlıyor mu?
Doğrusu bunu çok merak ediyorum.
Eğer bu konuda cevap verme lütfunda bulunan bir yetkili olursa, seve seve bu sütunlarda yer vereceğimi de şimdiden söylüyorum.
Ama verilecek cevap da, öyle işkembe-i kübradan atılmadan, gerçeklere dayanan bir cevap olursa…
Ben burada, sendika ya da yönetim olarak herhangi bir tarafı da suçlamak istemiyorum.
Fakat, suçlu hangi taraf ise benim ödediğim paraları da vermedikleri hizmet karşılığında tahsil edip, ne şekilde kullanırlarsa kullansınlar, helal etmiyorum.
Haberleri olsun.
Eğer, bir parça inançları varsa, kul hakkının ne olduğunu biliyorlarsa, az da olsa utanırlar belki…
Bu arada vatandaşları da oynanan bu oyuna karşı tepki göstermeye davet ediyorum.