Gün/aydın dostlarım…
Yaşamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
BUGÜN GÜNLERDEN BABA
Anlaşıldığı üzere “BABALAR GÜNÜ…”
Ne mutludur, ne kutludur hala babasına sarılan ve ellerini öpenler için.
Ya olmayanlar için. Onlar içinde anmak özeldir, hatırlamak özeldir… O baba sıcaklığını benim gibi hala hissedebilenler için…
Yıl 2008, Haziranın yedinci günü, Eğenin ve Türkiye’nin yazılı medyaların birçoğu o sabah şu manşetle çıktılar yola;
“ÇİFTÇİ BABASI KALBİNE YENİLDİ
Hayatını tarıma adayan İzmir Ziraat Odası’nda 40 yıl başkanlık yapan, İzmir Ziraat Odası Başkanlığı yanı sıra bir süre Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nde Başkan yardımcılığı yapan, çiftçinin sorunlarını Ankara’ya taşıyarak, çözüm yolları bulmak için ömrünü adayan TOPRAK ADAM lakabıyla anılan Reşit Kurşun 85 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Kurşun, 7 yıl önce kaybettiği oğlu Serdar Kurşun ’un yattığı Buca Kaynaklar Mezarlığı’nda toprağa verildi.
İzmir Ziraat Odası’nda 40 yıl başkanlık yapan, Doğru Yol Partisi’nin (DYP) kurucuları arasında yer alan 85 yaşındaki Reşit Kurşun, tedavi gördüğü Yeşilyurt Devlet Hastanesi’nde yaşama veda etti. 28 yıldan bu yana kalp rahatsızlığı bulunan Kurşun, geçtiğimiz yıl da Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 1,5 ay yatarak tedavi görmüştü. Son olarak 6 Mayıs gecesi rahatsızlanan Reşit Kurşun, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırarak tedaviye alındı. Aort anevrizması rahatsızlığı bulunan Kurşun’a By-Pass ameliyatı yapıldı. Ancak Kurşun ‘un kalbi daha fazla dayanamadı ve geçen cumartesi günü durdu. Yapılan müdahalelere rağmen Kurşun kurtarılamadı.”
14 yıl geçti aradan ben babamı yitireli ama hala dün gibi, hala tazedir acısı ve eksiktir kalbimde bir parça. Ama İşte o gündür bugündür hep gelir bu gün, babalar günü… Ama ben almam babama hediye… Param yok diye değil… Babam yok diye!..
Babalarımız, hayatımızdaki en büyük öğretmendir. Bizlere öğrettiği dürüstlük, yardımseverlik ve doğruluk ilkeleri, ömrümüz boyunca sahip olduğumuz en önemli değerlerimizdir…
“Baba sevgisini koru. O sevgiyi kesip atarsan, Tanrı da senin mutluluk ışığını söndürür.“
Annesinin karnında daha yedi aylıkken babası ölen, yani yetim doğan Hz. Muhammed babalar için böyle demiştir…
Bir baba giderse, kaç yaşında olursa olsun evladın ardındaki yaslandığı duvar yıkılır, duvar yıkılırken anası varda evlat anasının saçlarına tutunur. Anası da yoksa tutunacak hiçbir dal bulamaz, boşlukta kaybolur…
O gidince ‘baba’ diye susayan yanımız susuyor gibi. Baba’nın varlığına bitiştirilmesi gereken yaramız kabuk bağlıyor gibi. Oysa ”Baba” diyebilmek, kendi çocuk yanlarımızın kıpırtısını uyandırıyor içimizde, rüzgârı bekleyen ekinler gibi hep birlikte başını eğmeye hazır bir yumuşaklığı barındırıyor göğsümüzde. O gidince bu fani dünyadan, pandoranın kutusu açılıyor ve kendimizi kendimizden taşıran bir barajın kapağı açılmış gibi aniden yıkıyor kalbimizi…
Eksikliğinin kanıksanabilir olduğunu sandığımız her şey gibi, incecik köklerini varlığımızın her yanına yaymıştır babamız; orada dururken fark edemeyiz varlığını, kapattığı boşlukları hesap edemeyiz, belki de küçümseriz, bize neleri kazandırdığını göremeyiz.
Kapattığı boşluklar küçük ve önemsiz görünse de, çekildiğinde içimizde ne kadar dolaşık olduğunu bıraktığı derin ve uzun acıyla hissederiz. İlk bakışta denizin kıyıya bir katkısının olmadığını sanırız, denizin varlığı kıyıda biter, deniz kendi içinde derinleşir, varlığı kıyının ötesindedir.
Deniz kıyıdan çekilecek olursa eksilen sadece deniz olmaz. Kıyı kendi lehine genişler ama yoksullaşır ıssızlaşır yalnız kalır.
Baba da dışımızda kalır bir dönem; hele de oğullar için varlığı denizle kıyı gibi hareket halindedir.
Baba çekilirse kıyılarından daha çok erkek, daha çok adam hisseder kendini oğullar. Ama baba gittikten sonra fark eder babanın kıyılarından çekilmesinin kendi varlığını da dibe çektiğini…
Bir gölge nasıl geçerse eşyanın üzerinden, izini bırakmadan ama ışığın eksikliğini de tattırarak, renkleri ve biçimleri silerek, baba da öyle geçiyor gibi ömrümüzden. Eksikliği gölge kadar hafif, belirsiz, incitmesiz, bir taşın boşluklarını hem görünür hem görünmez kılması gibi gölgenin, hüzünlerimizin kuytularına doluşup görünmez kılıyor acılarımızı. O kadar gölge ki, çekip gidince bile varlığımızı bütünlüyor gibi, oğlunu ya da kızını kendi kendine yeter hale getiriyor.
Şunu bilin ki; babanın ne iyisi olur, ne de kötüsü, yaşınız kaç olursa olsun en kötüsü babasız yaşamaktır…
Bir erkek için baba dayanaktır, hayat sigortasıdır. Bir kız için baba ilk aşktır, kahramandır, her şeyden öte adam gibi adamdır.
Babasını kaybedenler için ise bu dünya bir imtihandır.
Babaları ebediye intikal etmiş tüm dost ve arkadaşlarıma baş sağlığı ve sabırlar diliyorum.
Baba kelimesi, zihinlerimizde öncelikle sahiplenme, güven ve fedakârlık gibi kavramları çağrıştırmakta.
Onların faziletleri, çocukların en büyük servetidir. Bir baba çocuğuna doğruluk, dürüstlük, çalışmak ve paylaşmak gibi erdemleri aşılamaktan herhalde daha değerli bir miras bırakamaz.
Bizim kültürümüzde babalarımız, ailesinin ve çevresinin üzerinde adeta koca bir çınar gibidir. Gölgesine sığınan herkesi korur, onlara kucak açar. Babasının gönül rızasını kazanan bir çocuk ise dünyanın en büyük hazinelerini kazanmış gibidir.
Babalarımızın ve tüm büyüklerimizin değerini bir dakika olsun unutmamalıyız. Onların kıymetini kaybetmeden bilmeliyiz.
Çocuklar olarak sadece Babalar Günü’nde değil, yılın her gününde onlara saygı ve sevgi gösterebilmeli, sağladıkları imkânları en iyi şekilde değerlendirerek ülkesine, milletine layık evlatlar olabilmeliyiz. Bu, babalarımıza verebileceğimiz en büyük hediyedir.
Bu hayatta istediğimiz kadar büyüyelim, kaç yaşına gelirsek gelelim babamızdan daha güvenilir ve daha çok bizi koruyan kimse çıkmayacak karşımıza. O zaman bunun değerini bu dünyadayken bilmek çok daha doğru olacaktır.
Ömrünü feda edip, üzerimize sabır tohumu eken, sevgi ve şefkatin ile sulayıp bir gülfidanı gibi özenle büyüten, babalar… Çocukken anlayamasak da, insan büyüdükçe daha bir farkına varıyor. Ve kaybettiğine ise arkasında bir duvarın yıkıldığını anlıyor. Artık yalnızdır hayatta…
Ben baba sıcaklığı hala arıyorum, o sıcaklığı hem beni, hem de hayallerimi sımsıcak tutuyor.
Gülünce gözlerinin içi gülerdi. Ah babam şimdi üşüyorum, şimdi tedirginim, şimdi yalnızım.
Sevgine, sıcaklığına, şefkatine o kadar muhtacım ki ah babam, kafamı dizlerine koysam, sen saçlarımı karıştırırken ben doyasıya ağlasam. Güvenle yaslandığım o duvar yok artık arkamda… Yaslansam sanki koca bir gayya ardımda, düştüm düşeceğim sanki neredeyse. Tutunacak dal bile yok sağımda solumda…
Hatalarımda bile sımsıkı “aslanım” diye sarıldığın ve başımı okşadığın için bana…
En kötü şartlarda bile kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrettiğin için baba…
Kahkahalarımın gücünü, mücadele azmini ve dürüstlüğü senden aldığım için…
Kan tükürüp kızılcık şerbeti içtik bu gibi ne güzeldi demeyi bellettiğin için.
Hata olarak ne yaparsam “tecrübe kazanıyorsun oğlum” deyip beni yüreklendirdiğin için…
Yanında kimi zaman çocuk, kimi zaman büyük, hep şımarık, ama asil kalabildiğim için…
Bin kere gelsem dünyaya, seçme şansı verseler bana, gene seni seçerdim “babam ol” diye baba…
Bu duygu ve düşüncelerle, öncelikle şehit babalarımıza minnet ve saygılarımı iletir ve tek ebeveyn olmakla iki katı iş, iki katı stres, iki katı gözyaşı… ama aynı zamanda iki katı sarılma, iki katı sevgi, iki katı gurur yaşayan, evlatlarına hem analık, hem babalık yapan, cefakâr, fedakâr anneler dâhil olmak üzere; sayfamda ki tüm babaların, baba adaylarının, torunlarına babalık yapan bütün dedelerin, nenelerin, eş dost, hısım akraba, sevenlerimin, sevdiklerimin “BABALAR GÜNÜ” kutlu olsun…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#