Öbür partiler de kısmen onun izinden gidiyor.
Milletvekilliği aday adaylarından bahsediyorum.
Adam seçimden birkaç ay önce aday adaylığı müracaatları başladığında; nereden geldiği belli olmadan pat diye ortaya çıkıveriyor.
“Vallahi de, billahi de şehrim için kul, köle olmaya geldim.”O da yetmiyor “Ünye’m için kendimi feda edeceğim…” Lafını da
peşinden ekliyor.
Adam büyük… Yere göğe sığamıyor… Üstelik bulunmaz Hint Kumaşı. Tam seçim zamanı aklına gelmiş “yahu bizim doğup büyüdüğümüz bir yerler olacaktı… Hele gidip bir bakayım. Eksiği, gediği var mı? Biraz da orası için yanıp, tutuşayım…”
Sanki Hz. Allahtan hidayet gelmiş de “ya kulum git bak bakalım, şu sefillere bir kol, kanat geriver. Yetmezse kendini feda et.”Demiş gibi…
Hani sessiz sedasız aday adayı olur da “tutarsa ne ala.” Dese anlarız.
Ama öyle değil. Kazandıkları haydan gelmiş, huya gitse ne olur? Misali sağa, sola para saçıyor.
Afişler, broşürler, telefon mesajları, araba konvoyları vs. Mübarek hiç de parasına acımıyor.
Belli ki kazandıkları haydan gelmiş… Huya göndermeye kararlı. Ya da kazanacağı milletvekilliğinde “bal-börek” var. Katmerlisiyle çıkaracak. Veya hastalık sirayet etmiş bir kere… Çaresi yok, deneyecek.
Hani desek ki “yahu gel Allah rızası için ayda yüz lira ver, şu garip talebe okusun da adam olsun. Cahil kalmasın.”
Varsa feda edecek servetin hayır,
hasenatta bulun.
Yok, illa “Ünye için kendimi feda etmeye geldim.” Diyor da başka bir şey
demiyor.
Lakin bu milletvekilliği sevdalılarında kabahat yok aslında… Kabahat onlara gaz verip hazır rahatını bozanlarda…
Garibe diyorlardır ki “memleketin sana ihtiyacı var. Acele gel.” Aslında memleketin onlara ihtiyacından ziyade… Gaz verenlerin onlara ihtiyacı var. Eni-kullanacaklar ya…
Neden mi?
Hevesli adamımızı memlekete getirip “pazarlarsak” buradan bir şeyler nemalanırız hesabı…
Sonra partiye aba altından sopa gösterme,
“Bakın bizim desteklediğimiz adayı seçilebilir bir yere koymazsanız küseriz vallahi… Gerisini siz düşünün…”
Hepsi böyle değil tabii ki… Kimisi de der ki;
“Ulan memlekete gidip söyle bir-iki pankart astık mı? Bir-iki de palavra sıktık mı? Bir de ağamın düşmanına sövüp-saydım mı? Seçimden sonra gelsin genel müdürlükler…”
Ne yapalım devir böyle… Bu cep telefonları, faceler, tivitler oldukları müddetçe her şeyin cılkı çıkmaya devam edecek. Lakin bu teknoloji denen meretin de bir kötü tarafı var… Her bir şeyi kaydedip saklıyor. Beş yüz yıl da geçse, yine de ayan-beyan ortaya saçıyor.
Onun için aday adayları ve adaylar siz-siz olun seçimler geçip her şey bittikten sonra önünüze konacak bir şeyler bırakmayın. Yoksa mahcup olursunuz.
Tıpkı Sayın Mustafa Hamarat da
olduğu gibi…