Allah Azze ve Celle, “Âdem’e secde edin” emrini verdiğinde, iblis dahi o put yüzünden isyan eder.
Bu put ki, daha çok ilim ehli, şöhretliler, zenginler, makam-mevki sahiplerinde tebârüz eder.
Bakıyorsunuz, adam Kur’an-ı Kerim’den, Sünnet-i Seniyye’den bahsediyor ama “küçük dağları ben yarattım” edasında…
Bu yüzden “bilmek” ile “adam olmak” arasındaki ince çizgiyi kaçırıyoruz. Belki de iyi maksatla çıktığı yolda yoldan çıkıyor insan.
Dünya öyle bir yer ki, ne satsanız muhakkak bir alıcısı çıkıyor. İster zerzevat satın, ister zehir, ister cenneti pazarlayın, isterseniz de cehennemi… Muhakkak bir alıcı buluyor!
Geçmişte de “ene putu”na yenilerek, İslam’a, Sahabe-i Kiram’a, ulemaya, hâl ehli dervişlere, kin kusan, küfür edenler vardı. Kendi çağına göre “İslam içinde İslam çıkarmak” isteyen de eksik olmaz hiç.
Melun Abdullah İbn-i Sebe’nin ektiği fitne tohumlarının yeşermesi ve onun yolundan giden Hasan Sabbah gibiler Müslümanların başına bela olurlar. Hasan Sabbah denilen melunun takipçi zındıkası, Müslümanlara zarar vermekle kalmayıp, “Tapınakçılar ve Thug” örneklerinde olduğu üzere küfür cephesine de ilham olurlar.
“Benlik davası” güdüp İslam’a zarar veren yahut kötü örnek olanlar, radyo, televizyon ve internet gibi mecralar sayesinde hatırı sayılır bir kitleye ulaşabiliyor. Bu yüzden pek çok kimsede zihinsel depreme yol açıyorlar.
Bunlarda fırka fırkalar. Sünnet/Hadis-i Şerifleri reddedenler, Hz Peygamber’e güya ince ince dokunduranlar, Sahabe-i Kiram’ı aşağılayanlar, Ehli Sünnet kisvesi altında Şiicilik oynayanlar, eski mutasavvıfa küfredip aşağılayanlar, tarihselcilik yapanlar, Hasan Sabbah’a rahmet okutan veya okutmaya aday olanlar… Yani ne ararsanız var, derde devadan gayrı.
“Şöhret afettir” derler ya gerçekten öyle. Şöhret adamı dinden, imandan, vicdandan eder, kendi kendine taptırtır insanı.
Sevilmek insanın hoşuna gider, lakin ilgide ölçüsüzlük muhatabı yoldan çıkarabilir. Emin olun Nemrutları, Firavunları ve daha nice zavallıları yoldan çıkartıp, Rab’lik iddiasına iten de bu.
Evet, bunlar lisan biliyor, pek çok eseri okumuşlar. Allah için kafaları iyiye değilse de, “iyi” çalışıyor. Allah önünde rükû ve secdeye de varıyorlar. Ama aynı zamanda müntesiplerinin kendi önünde rükû etmelerine de itiraz etmiyorlar.
Hayr bile söyleseler, sözlerini söylerken ki tavırlarından anlıyorsunuz benlik davaları ve çiğliklerini. “Ene”lerini put edinmişler. Âdem’e secde etmeyen kibirli varlıktan daha bilgili ve etkili değilseler de, bazılarının bilgi ve sözleri de hakikaten tesirli. Buna aldanıyor pek çok insan…
Kibir, insan için ateştir. Sadece kendisini değil, müntesiplerini de yakar.
Onlar sanıyor ki, Yunus bir şair ve o sözleri şairlik taslamak için yazdı.
Oysa Yunus’u kor ateşe sokup, su veren biri/piri var. Sadece Yunus mu, bu yolda olmuşların hepsi öyle… Adam bir öğün bile kuru ekmeğe razı değil, Yunus’luk taslıyor bize.
Bu günün cemaatlerine / tarikatlarına / Müslümanlarına bakıp, bütünden/tevhitten uzaklaşarak verilen hükümler, odundur / ateştir. Gelir de sahibinin ruhunu / bedenini sarar.
Onu bunu eleştirip, “kendine tapılmasına izin verenler”in içlerinde “ben” adlı bir volkan fokurduyor. O/nlar da biliyor ama Yunus gibi yan(a)madığı, kuru ekmeğe talim edecek bir yüreği olmadığı için bastıramıyor adam benlik volkanını!
Benlik davası güden adamların, çoğunun şöhret ve paradan sonra değiştiklerini görürsünüz. Sonra bir de bakmışsınız ki, içlerine Yahudi, İngiliz, Alman, Amerika, Suud yahut İran kaçıvermiş… Çıkar çıkarabilirsen!
Bakmasını bilenler görür ki, bu tiplerin sunduklarının içinde muhakkak bir tenya gizlidir, içinizde büyüsün de sizi de yoldan çıkarsın diye… Elma ikram etseler de, hikâye anlatsalar da, ilim nakşetseler de gizlenmiştir o tenya! Aman ha!
Merak buyurmayın! Dini, Sahibi korur! Aman biz kendimizi koruyalım! Hesap gününde peşinden gittiğiniz bu ben putunun müntesipleri, sizden şikâyet edip, kendini yoldan çıkardığınızı söyleyecekler. Bizden hatırlatması! Merak eden Kur’an ve Sünnnet’e müracaat etsin. Orada yazılı bu!
Kaynak: Yeni Söz