466- Memleketimden İnsan Manzaraları
Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Izdırap!
*Sevdiğiniz birine vereceğiniz hiçbir hediye
okuyana yeni şeyler düşündüren bir kitap
kadar değerli değildir asla! (H.E)
Geçen haftaki 50 yıl önce yaşanmış anımsı öykümü okuyan İzmirli bir hanım kardeşim, şu iletiyi göndermiş bana. Aynen veriyorum:
“Günaydın Erkan Öğretmenim;
Ben sizin yazılarınızda neden hep kendimi görüyorum; bilemedim.
Evlilik, nikâh, düğün, hediye alıp verme…
Sevgi, tartışma, kırgınlık ifade şekilleri öylesine benziyor ki birbirine!
Sanki kendinizi değil de eşimle beni anlatıyorsunuz. İnanın, sevgili eşiniz Güler Hanımla olan ilişkinizin aynısını yaşadık biz de. Siz bizden 15 yıl kadar önce evlenmişsiniz. Evlenme şeklimiz de aynı bire bir, ilk aylardaki kavgalarımız, kırgınlıklarımız da…
Evet, fiziksel şiddet hiç yok ama birbirimize olan aşırı sevgimizden dolayı psikolojik şiddetin dozu gün geçtikçe katbekat artarak vuruyor. Dolayısıyla yordukça yoruyor bize.
Hele hele şu son bir haftadır yüksek mi yüksek bir dozda…
Belli etmemeye çalışıyoruz ama içten içe derin kırgınlıklar yaşıyoruz.
Yazınızda sözünü ettiğiniz Semra Maraşlı’nın iki kitabını da alıp okuyacağım; en kısa zamanda. Sonrasında ne olur bakalım!”
Böyle deyip de bırakmamış ama devam etmiş:
“Değerli eşiniz Güler Hanımın, ‘Bu böyle olmayacak. Ben anamın evine döneyim bari’ diyerek yaptığı ve size yaşattığı o deneyimi yaklaşık 35 yıllık evliliğimiz döneminde yaşatmadım ben biricik aşkıma, canımın içi sevgilime.
Bazen aşırı ilgi, sevgi ve özverili davranışlarımdan dolayı, “Hatalı olan ben miyim acaba?” diye soruyorum; kendi kendime. Gerçekçi bir özeleştiri yapmak kolay değil tabii. Her birimiz kendi açımızdan baktığımız için her olaya, sonuçta yine kendimizi haklı görüyoruz hep.
Sizler de okullarda, derslerde bu konulara hiç değinmediniz ki! Varsa yoksa ders kitabı… Niçin gerçekçi bir özeleştiri yapmayı öğretmiyor okullarımız, öğretmenlerimiz?
Eşiniz Güler Hanıma selam, sevgi ve saygılarımla teşekkürlerimi de iletiyorum.
Teşekkürüm şunun için: Geçen ay yayımlanan 111’inci eseri “Provasız 6-12 Yaş Çocuk Giyim Kalıpları” ile kız ve erkek torunlarıma öyle güzel elbiseler diktim ki, bayram günkü sevinçlerini bir görmeliydiniz onların!”
Bu iletiden iki gün sonra da şöyle yazdı:
“Birkaç ay önce, Sema Maraşlı’nın, “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabı ilişti bir yerde gözüme. En kısa sürede bu kitabı alıp okumalıyım; diye düşünmüştüm ama unutup gittim sonra. “Eşimin Eşi Yok” kitabıyla birlikte sipariş ettim bugün.
-2-
Ancak bu kitapları yalnızca benim okumam yetmez. Eşimin de okuması gerekir.
Gerekir de bunu nasıl yapacağımı bilemiyorum işte. Zira hem çok okuyan biri değil, hem de bu tür kitaplar hiç onun tarzı değil. Bir yolunu bulmaya çalışacağım. İnşallah başarırım!
Bana Maraşlı’nın kitabından “Bükçe’yi Öğrenin” başlıklı bir alıntı göndermiştiniz. Okuyunca, bu ileti tam ona göre diye düşünüp eşime tıklamıştım hemen. Sonuna kadar okuduğunu bile sanmıyorum. Dahası küçümser bir ifadeyle “Bu da neyin nesi?” dercesine tersleyen bir karşılık verip atıp atacacağıma pişman etti beni. Ne yapacağımı bilmez bir durumdayım. Ne dersiniz?”
Bu iletiyi okuyunca, epeydir unuttuğum eski bir şarkının sözleri çınladı kulağımda:
Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap
Zavallı kalbim ne kadar harap!
Gerçekten de zor, bu kardeşimizin işi. İyi de kimin işi kolay ki? Bükçe bilmeyen, böyle bir dil olduğundan bile haberi olmayan erkeklerin işi kolay mı? Gidip bir de onlara sorun bakalım:
“İncir çekirdeğini bile doldurmayacak nedenler yüzünden niçin her basit konuyu eşeleyip durur benim eşim? Eşeledikçe büyütür, büyüttükçe çözümsüz bir sorun haline getirerek niçin hep kendini ve beni de hep üzer?Neymiş efendim! Komşu hanıma niçin hep kibar davranıyor muşum ben? Ne biçim soru bu, Tanrı aşkına? Kaba mı davranmalıyım ben komşularımıza? Bir hanım kocasına böyle bir soru sorar mı? Sormalı mı?
“İyi de bana niçin öyle kibar davranmıyorsun?” diyor bu kez de. Uzattıkça uzatıyor.”
Beyler de böyle yakınıyor genellikle. Onlara ne diyeceğiz?
Her şeyden önemlidir; bence aile içinde huzur. Ne yazık ki hiç mi hiç önem vermiyoruz bu konuya. Oysa aile huzurluysa, ailelerden oluşan toplum da huzurlu olur; değil mi ya! Ailede huzur yoksa sokağa da yansır bu, işe de, iş yerine de… Evde sürekli kavga, gürültü varsa erkek de başarılı olamaz mesleğinde, kadın da… Nerede çalışırsa çalışsınlar -isteyerek olmasa da- oradaki huzuru da bozarlar; farkında olmadan.
Onca yıl sonra farkına vardım ki iyice, eşler birbirlerini ne kadar severse sevsin, dinlemiyorlar dikkatle. Sözgelişi İzmir’den yazan hanım kardeşim, eşinin okumasını istediği alıntıyı, kendisi değil de bir başkası iletmiş olsaydı, daha doğru ve daha etkili olurdu bence.
İster bay olun, ister bayan… Eşinizin öyle değil de böyle olmasını istiyorsanız, bunu siz söylemeyin, bir başkası söylemiş olsun ona. Göreceksiniz ki, daha etkilidir bu yöntem.
Bu konularda uzman falan değilim ben ama deneyimim var biraz.
Siz bilirsiniz yine de. Denemesi bedava!
Hüseyin Erkan
0535 371 74 83
huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr