Belki 200 yıldan fazla bir süredir toplumsal hafızamıza nakşedilmek istenen bir inanç, bilinçaltımıza pompalanan bir düşünce var. Zaman geçtikçe aslında bir masaldan ibaret olduğu daha iyi anlaşılacak olan bu düşüncenin özeti “Avrupa değerleri” ve “Batı demokrasisi” şeklinde bize anlatılır.
Güya Batıda ve özellikle de Avrupa’da demokrasi gelişmiş de medeniyeti en üst seviyede temsil eden değerler önümüzde bir model olarak duruyormuş. Dolayısıyla o seviyeye bizim de çıkmamız gerekirmiş.
Daha önce Avrupa’da yaşamış, oraların hak hukuk tanımayan karanlık yüzüyle karşılaşmış insanlar elbette buna gülüp geçerler. Peki bu tecrübeyi yaşamamış olanlar ne yapacak?
Yaklaşık beş yıldır ülkemizde yaşanan olumsuz gelişmeler, ekonomik sıkıntılar ve bir kısım liyakatsizliklerin gözlenmesi birileri için bu masallara tekrar popülerlik kazandırma fırsatı vermiştir. Basın, sosyal medya ve siyasiler ağzıyla, bu ülkede yaşanamayacağı, çözümün Batı ülkelerine gitmekte olduğu sürekli tekrarlanmakta ve zihinler bulandırılmaktadır. Bu noktaya yazının devamında tekrar döneceğiz.
Allah bize “akletmemizi”, yani aklımızı kullanmamızı emrediyor. Müslümanlar için bu emrin yeterli olması gerekir. Bu emir hesap gününü düşünen her Müslüman için tembel olmamayı, adaleti, dürüstlüğü, liyakati nasıl çağrıştırıyorsa masallarla avutulmamayı da o derecede çağrıştırmalıdır.
O kadar çok somut örnekle karşılaşılmaktadır ki akletmemek gerçekten ahmaklık olur.
Son günlerde İsveç ve Finlandiya ‘nın NATO ‘ya girme talebi ile Türkiye ‘nin bu talebe haklı gerekçelerle karşı çıkması ulusal ve uluslararası medya ve kısmen de ülkelerin kamuoylarında gündem oluşturmakta. Basın aracılığıyla farklı ülkelerin kamuoyları manipüle edilmekte ve Türkiye ‘ye karşı şartlandırılmaya çalışılmakta.
Özellikle son 20 yıldır bu tip faaliyetlere alıştığımız için bunu bir kenara bırakalım. Öncesinde benzer manipülasyonların daha zayıf olmasının bizi sevdiklerinden değil uğraşmaya değer görmediklerinden kaynaklandığını da unutmayalım.
Hayranları tarafından Avrupa ‘nın en demokratik ülkelerinden biri olarak lanse edilen İsveç örneğinden görebileceğimiz gibi, anlatılan masalın sırıtan yüzü asıl bu tartışmalar esnasında tüm çıplaklığıyla bir kez daha ortaya çıkmış ve sözde Batı medeniyetinin maskesi İsveç özelinde bir defa daha düşmüştür.
Bilindiği gibi İsveç terör örgütlerine, özellikle de PKK uzantısı YPG/PYD ‘ye açık destek vermekte, finansal ve siyasi olarak yardımda bulunmaktadır. PKK mensupları istedikleri gibi hareket etmekte, adeta ülkeyi ilave bir planlama merkezi gibi kullanabilmekte.
Birileri diyebilir ki demokrasinin gereğini yerine getiriyorlar, sığınanları koruyor ve ülkenin ne kadar demokratik ve serbest olduğunu gösteriyorlar.
Böyle düşünen zavallılar için İsveç ‘te yaşanan son olaylardan birini hatırlatmak istiyorum.
Danimarkalı ırkçı politikacı Paludan, polis eşliğinde Müslümanların yoğun olduğu bölgelere gidiyor, Kur’an-ı Kerim yakıyor ve bu normal karşılanıyor. Üstelik bu adam Danimarka ‘da yıllardır aynı provokasyonu tekrarladığı halde buna İsveç ‘te özellikle izin veriliyor. İnançlarına yapılan bu açık saldırıdan incinen ve sinirleri bozulan insanlar tepki gösterip karşı gösteri yapmaya kalkınca da polis bunlara coplarla müdahale ediyor, tepki gösteren esnafın dükkânlarını kapatıyor.
Isveç ‘in bu olaydaki tutumu ve halen Türkiye ‘ye karşı terör destekçiliğindeki ısrarı bana Bosna-Hersek eski Devlet Başkanı merhum Aliya İzzetbegoviç ‘in şu sözlerini hatırlatıyor: “Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur..”
Batı ülkelerine gidip orada yaşama konusuna dönersek…
Bir kısmı küresel nedenlerden, bir kısmı yönetimdeki hatalar neticesinde ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntıları kullanarak “Batı cenneti”’ hayalini pompalamaya çalışan ve Batı’ya tapınmayı tekrar gündeme getirme fırsatı bulanlardan fazla bir şey beklemiyoruz. Bazıları için kendi çıkarından başka hiçbir şeyin önemi yoktur ve onlar kendi ülkesinde eleştirilmeyi bile hazmedemezken gidecekleri ülkelerde buyruk almaya dünden hazırdır. Allah kimilerini sevdikleri Kuzeydeki ülkelere, kimilerini de sevdikleri Güneydeki ülkeye kavuştursun ve onlarla haşretsin. Asıl mesele ülkesini seven ancak karamsarlığı üzerinden atamayıp bir ışığa ihtiyacı olan genç nesillerdir.
Anlatılan Batı demokrasi masalları ile zihinleri bulandırılmaya çalışan gençler bu masallara daha ne kadar kulak verecekler?
Elbette Batı ülkelerinin refah düzeyi genel olarak ülkemize göre yüksektir. Gençleri cezbedecek yanları vardır. Planlarına, hedeflerine uygunsa bazı imkanlara kavuşmak için gençler elbette gidilebilir. Ancak bu her gidenin orada cennet bulacağı anlamına gelmeyeceği gibi ülkeyi tamamen terk etmeyi de gerektirmez.
Ne zaman gerçeği kavrayıp, bir şeyler yanlış gidiyorsa bile yanlışı düzeltmenin yine kendileri tarafından sağlanacağını anlayacaklardır?
Özetle, bahsi geçen masal daha ne kadar dinlenecek?
Batı küstah tavrını sürdürmekten vazgeçmeyecek ve gittikçe gerçek yüzünü daha fazla gösterecektir çünkü o medeniyetin temelinde inanç olarak paganizm vardır, psikolojisinde ve dünya görüşünde ise üstünlük kompleksi baskındır.
Hem dünyadaki ekonomik büzülmeyi ve buna bağlı sorunların artacağını hem de Batının ikiyüzlülüğünün zamanla daha fazla hissedileceğini dikkate aldığımızda diyebiliriz ki 10-15 yıla kadar bırakın ülkemizde, dünyada bile o masalı dinleyecek kimse kalmayacaktır.