Bugün Demokrat Parti kongrelerinden birindeydim. Demokrat Parti MKYK üyesi bir partili, TOBB başkanını Hükümete karşı dik duramamakla suçladı.
Geçen hafta Demokrat Parti’nin kadro ve lider sorunu olmadığı, sorunun yeni şartlarda yeni politikalar üretememek olduğunu yazmıştık.Ve ilaveten Demokrat Parti’yi Demokrat Parti yapan seçmen kitlesi ile güç veren kesimlerin artık eski durumda olmadıklarını ifade etmiştik. Yine ilave ederek isteseler de istemeseler de Demokrat Parti’nin yeni şartlara uyum sağlamak zorunda olduklarını yazmıştık. Kendileri bilirler.
Artık ayan beyan anlaşılıyor ki seksen yıldır süre gelen düzen kendi partilerini üretmiş, bu partiler her ne kadar zaman-zaman sistemden şikâyet etseler dahi sistemle barışık ve yandaş olmuşlardır. Mesela, Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç’ın bir TV’ye yaptığı yorumda da söylediği gibi, Saadet Parti’si Numan Kurtulmuş olmasa idi, eski kadroların yönlendirmesi ile hayır oyu vereceklerdi.
AKP’den önce kurulmuş tüm partiler(Numan Kurtulmuş’un Saadet Parti’si hariç) hepsi hayırdan yana idi. Yine konuştuğum birçok MHP yöneticisi kendileri hayır verdikleri halde, seçmenlerini yönlendirecek hiçbir hareket ve çalışma yapmadıklarını ifade etmişlerdir. Her ne kadar AKP’nin referandum başarısına ortak olmak gibi bir duyguları olsa dahi kendi tabanlarının bu konuda parti yönetimine mesafeli olduğunu gün gibi biliyorlardı. Dolayısıyla seçmenleri ile karşı karşıya gelmek istemediler. Ama bile-bile hayır verdiler!
Neden?
Görüyoruz ki CHP’de kendi içinde tereddüt halinde. Tüm bunlar gösteriyor ki kamuoyunun yanı sıra partiler de yeni düzeni kabullenmiş durumdalar. Burada bana göre son mücadele önümüzdeki genel seçilmede olacak. Çünkü bürokraside gerileyen eski düzen sevdalıları son çare olarak umutlarını kendi sistemlerinin artık marjinalleşmeye doğru gitmekte olan partilerine bağlayacaklardır.
Ben burada marjinalleşme diye kelime anlamına uygun olarak uç fikre doğru kaymayı kastediyorum. Zira hala geçmişin düşünceleri, kalıpları, ütopyaları ile yol almak kamuoyu tarafından çağ dışı olarak algılanıyor/ algılanacaktır.
İşin tuhaf tarafı; bu eski partilerin kadroları tecrübeli oldukları halde, ülkemizin makas değiştirdiğini görüp partilerini yeniden tasarlamak yerine “inadım inat” demişlerdir.
Düşünüyorum, acaba bu partileri yönetenler de mi göbeklerinden bilmediğimiz bir yerlere bağlılar? Öyle ya, Saadet Partisinde (ama geçekten parti mi?) olduğu gibi onca yıl sonra bir lider çıkaramamak ve seksen dört yaşındaki bir muhtereme bel bağlamak, gericiliğin daniskası değil mi? Ya da bu ne manam bir aymazlıktır?
Bütün siyasi partilerimizin uyguladığı yirminci yüzyılın moda yöntemi olan “düşman ve hain yarat, sonra yok et” prensibi artık yirmi birinci yüzyılda geçerli değil.
Bu gericilik değil de ne ya?…