Öğretmenime sahaflar çarşısında rastladım. Branşının yanında spor yapar ve yarışmalara katılırdı. Yürüyerek dinleniyorum, derdi. Çiçekleri çevreleyen, kesme taşlar üzerinde oturduk. Bir şey sormadan anlatmaya başladı.
Böyle değildim, birkaç yıla kadar. Top oynardım, akşam serinliğinde. Koşardım saatlerce top peşinde, atlardım ayaklarına yüzüme tekme gelse de.
Böyle değildim, inanın.
Akşama kadar okulda, akşam da evde koştururdum. Sabah ışımadan kalkar, yürürdüm soğuğa ve yağmura aldırmadan. Ağaçlı yoldan giderdim okula, sevgi, saygı ve mutlu yarınlara çocukları yetiştirmek için. İyi insan olmaları için, didinirdim. Gecemi gündüzüme katardım.
Büyük önder ATATÜRKÜN dediği gibi, “Gelecek, yeni nesillerin olacaktır.”
Bilimsel çalışmayı esas alan, adaletli ve özgür bireyler yetiştirmeye çalıştım.
Böyle mi olacaktı, hayat şifrem, kaderim ve alın yazım. Dizlerim beynimi dinlemez oldu. Bakma güldüğüme. Eklem sıvılarım mı? Azaldı, kanım mı? Yavaşladı. Dağlara mı? Çıksam dedim, doktor, “O zamanında olacaktı.” Dedi. Dağ, tepe ve sahil gezmeliydim. Yürümede zorluk çekiyorum. Omuzlardan askıya alınmış gibiyim. Durduk yere başım, kolum ve ayaklarım ağrıyor. Dış görünüşüme aldanma. Yağı doldurulmuş fitilsiz lâmba gibiyim. Tuzlu yemiyorum, yemek seçiyorum yine başım dönüyor. Baş dönmesi iyi değil demiş doktor. Dinlemedim çünkü, her tarafım çürümüş gibi. Sinekten bile medet umuyorum. “Yazgıya karşı çıkılmıyor.” Diyorum.
Doktorun dediklerini de anlamaz oldum. Bastonla yürü diyor. Baston ve ben. Bastona çok uzağım ve asla yakın gelemem.
Saçıma aklar düştü, kırçıllaştı ve yıllara boyun eğip pamuk tarlasına dönüştü. Gözlerimin kenarı soğan evlekleri gibi yol yol oldu. Alnımda paralel hendekler oluştu ve gittikçe de derinleşti. Elmacık kemiklerimin üstü bile kırıştı. Yüzüm ve ellerim buruştu. Parmaklarıma bir şeyler oldu. Artık kontrol edemiyorum, titriyor. Özellikle sinirlensem rotasını şaşırıyor. Çay bardağını tutamıyorum. Kılcallarım içe çöktü. Rengimi kaybettim, solmuş güle döndüm. Her dert, sona bir adımdır, derler. Fakat önemli değil, vurdum duymaz oldum artık. Bereketli topraklar, acı dolu günlere gebe. Herhalde dünyanın yaşanılır çemberinden çıkarıldım. Gül bahçesinde diken oldum.
Bir türlü bana uymayan buz gibi bir sistemi benimseyemedim. Şımarık gülücükler ve yapmacık hareketlerle gözümü boyamaya kalktılar. Eğitimsiz eğitim camiasından uzaklaştım.
Böyle değildim inanın.
Yıllara mı? Küssem, bilemiyorum. Hiçbir şey yemesem de kilo alıyorum. Kaldırımda çuval gibi sürünüyorum. Yatsam mı hoş, kalksam mı hoş diye düşünmeden edemiyorum.
Sinir merkezlerim, beyin ve omurilik; diğer vücut sistemlerimi kontrol edemiyor. Hormonlardan haber yok, tiroit bezim uykuda. Duygusallığım hortladı, dizginleyemiyorum. Çaresiz boyun eğip istediğini yapabilirsin diye boyun eğiyorum. Ruhum sessiz ve huzur içinde denizde yol alan, dev bir balina gibi özgür.
Şimdiki zamanda yaşıyorum, geleceğe nasıl bakarım düşünemiyorum. Duygularıma bir mana veremiyorum. Platonun dediği, insan gibi, mağaranın duvarına yüzümü dönüp otursam ve düşlerimde yaşasam, diyorum. Acaba ucu bucağı olmayan gökyüzüne mi baksam da neşelensem.
Umutların tükendiği andı. Kalktı, birkaç adım attı ve “Ayrılmak zamanı.” Dedi.
Hasan TANRIVERDİ