Hayal kırıklığını bir insan, aynı gün iki kez yaşar mıydı?
Biz eşimle o gün yaşamıştık.
Anadolu Lisesi müdürünün tam karşısında ki koltukta öylece dona_kalmış bir vaziyette oturmaktaydım. Omuzlarım çökmüş bir halde onunla son konuşmamızı yapıyorduk.
Eşim müdür beye yalvarır bir ses tonuyla;
” İmkansız diye bir şey yoktur müdür bey. Siz yeter ki inisiyatifi ele alın.”
Müdür bey ellerini yana doğru açıp olumsuz bir ifade takınmıştı:
” Malesef öğrencimiz için bir şey yapamam. Kaydını çoktan kapattım. Okulumuzu kazanan öğrencilerin yeni kayıtlarıyla kontenjan açığı kapandı. Bilmem anlatabildim mi?”
Sözü ben ele almıştım:
” Sizi gayet net anladık müdür bey. Oğlum lisenizi kazanmak için tam üç yıl dershanelerin merdivenlerini aşındırdı. Ve okulunuzu kazandı. Bir yıl bu okulda okudu. Şehir değişikliği nedeniyle kaydını sizden almak zorunda kaldık. Ama aksilik işte…Okul nakli için eksik olan hastanenin heyet raporunu alamadık.
“…Biz de doktorun ‘pazartesi gelin veririm,’ sözü üzerine güvenip kamyon tutup eşyalarımızı İstanbul’a taşıdık. Heyet raporunu vereceğini söyleyen doktor sözünde durmadı. Perişan olduk. Oğlumuz şimdi açıkta kaldı. Onu normal bir düz liseye kaydını yaptıranayız. Ev eşyalarımız İstanbul’da…
Biraz nefes aldım:
“…Peki, bundan sonraki yol haritamızı nasıl çizelim? Lütfen bir yol gösterin bize…”
.
Ağlamamak için kendimi zor tutmaktaydım. Düdüklü bir tencerenin içindeki sıkışmış buhar gibiydim. Biri es kaza dokunmuş olsa patlatabilirdim. Öylesine öfkeliydim işte sisteme.
.
Müdür çenesini sıvazladı. Sonra acır gibi bir yüz ifadeyle bakışları bir bana, bir eşimin üzerinde gidip geldi.
” Bir yol var ama bu yolu bugüne kadar hiç kimse denemeye cesaret edememiştir.”
Eşim ve ben umutla müdürün masasına yaklaştık.
” O yolu söyleyin. Hemen aşalım biz.”
Müdür bıyık altı buruk bir gülüş uzattıktan sonra.
” Yönetmelik der ki: Öğrencinin yaşadığı şehirde afet yaşanmışsa, ebeveynlerden birinin tayini başka bir şehire çıkmışsa, öğrencinin psikiyatrik veya tedavisi sürekli olan bir hastalık raporu varsa, ve son olarak…
Sözlerini burada kesmişti. Biraz yutkunduktan sonra devam etti konuşmasına;
” Veya…”
Adam konuşamıyordu bir türlü… Gözlerini bizden kaçır kaçırmaya çalıştı. Susmuştu.
Eşim umutla ayağa kalkıp müdürün masasına iki eliyle abandı:
” Veya… Nedir müdür bey?”
Müdür isteksizce yanıtladı:
” Bu maddeyi size nasıl ileteceğim bilmiyorum ama söylemek zorundayım. Öğrencinin velayeti eşlerden birine geçtiğinde, öğrenci eşdeğer bir Anadolu Lisesine nakil işi gerçekleşebilir.”
Anlamakta zorlanıyorum.
” Yani…”
” Yanisi şu. Ebeveyn mahkeme kararıyla ayrılmış olması gerekir.
Az önce bahsettiğim gibi bu maddeyi bugüne kimse uygulamış değil. ”
O dakika hiç düşünmeden,
” Bunda ne var ki? Keşke bu maddeyi baştan söylemiş olsaydınız. Biz de o aksi doktora boyun eğip yalvarmamış olurduk “.
Bu kez şaşırma sırası müdüre geçmişti.
” Pardon anlamakta zorlanmamı mazur görün. Siz, boşanmaya kolay mı diyorsunuz?”
Gülümsememin içinde buruk hüzünler saklıydı. Öylesine suskun, çaresiz bir vaziyette donuk donuk müdüre bakan eşimin ellerine uzandım.
” Hayatım, yıllar önce sana evlilik teklifini ben yapmıştım. Şimdi boşanma teklifini sen bana yapar mısın?”
Eşim gözlerimde ki ha aktı, ha akacak duygu yüklü ifademi yakalamıştı.
” Bir şartla yaparım.”
” Şartın neymiş ki”
” Bana tekrar evlenme teklifi yapacaksan…”
Ona sarılıp demiştim ki;
” Şartını kabul ettim gitti…”
Üçümüz gülüştük bir süre. Sorunu soğukkanlılıkla çözebileceğimizi kavrayan iyi niyetli okul müdürü de rahatlamıştı. Derin bir ” oh be” diye soluklandıktan sonra masasındaki zile dokundu. Odacısını çağırdı.
” Kahve mi çay mı içersiniz?”
” Çay olsun müdürüm. Mahkemeye yetişmemiz lazım da…Bekletmeyelim nöbetçi hakimi…”
Emine Pişiren/Kocaeli
Dip not: Gerçekten yaşanmış bir anı öyküsüdür.