Kendine has özellikleri bulunan bir dost oruçtan bahsederken; “Kuş Orucu, Kış Orucu, Taş Orucu ve Boş Orucu” diye bölümlere ayırmış.
Henüz reşit olmamış çocukların Kuş orucu, Kış Mevsiminin soğuk ve kısa günlerinde tutulan Kış Orucu, Peygamber ve sahabenin boykot yıllarında zulüm ve açlıklara karşı karınlarına taş bağladıkları Taş Orucu ve asrımızın görünen manzarası, gerçeği Boş Orucu…
Yazar şöyle diyor:“Bunu da ben uydurdum… Tuttuğumuzu zannedip kendimiz boşuna aç bıraktığımız oruçla boşu boşuna aç kalmakla eş yani bu şekilde tuttuğumuzu oruçlar…Orucu bahane edip insanların kalplerini kıranlara da insanın lütfen ne kalp kırın ne oruç tutun diyesi geliyor tövbeler tövbesi…”
İsabetli ve doğru olan da budur. Hakka dayanan aklın yolu da birdir.
“İbadet Arapça kökenli bir kelimedir. Sözlükte; boyun eğmek, itaat ve kulluk etmek anlamına gelir. Terim olarak ise: Allah’a saygı, sevgi, şükür ve minnet duygularını ifade etmektir. Başka öz bir ifade ile gönülden Allah’ın yap dediklerini yapmak ve yasakladıklarından kaçınmaktır.
İbadet sadece namaz, oruç zekat hac gibi temel ibadetlerle sınırlı değildir.
İbadetin tarifini geniş anlamda ve öz ifade ile Allah’ın emrettiklerini yapmak ve yasakladıklarından sakınmak olarak tarif edilir.
İbadetin bir tek yapılış nedeni vardır. Oda Allah emrettiği için ve Allah’ın rızasını kazanmak için. Bunun dışındaki amaç ve gayeleri ibadeti ibadet olmaktan çıkarır. Bu nedenle ibadette niyet bu olmalıdır. Zaten niyet ibadetin ruhudur. İbadetin değer ve kıymeti bu niyetle artar ve azalır.”
İbadetler Allah için yapılar, kabul olup/olmayacağını elbette ki yaratan bilir amma, zahire baktığımız zaman, Allah’ın ibadetlere ihtiyacı yoktur. Her türlü ibâdet kulların saadet ve huzuru, cennete talip olmaları içindir.
Sapla samanın birbirine karıştığı, imanların avuç içlerinde ateş olduğu bir zaman diliminde; mübarek Ramazan rahmet, mağfiret ve kurtuluş kanatlarıyla üzerimize geldi, bilenlere, alanlara ve yaşayanlara ne mutlu.
Toplumdaki yozlaşma, kopmalar, soysuzlaşma, özden ve tevhit değerlerinden ayrılma, Kur’an emirlerine, Sünnete ters düşenleri yapma “Çağdaşlık” haline geldi, san ki moda (!) oldu.
Zarureti olanlar, hasta olanlar, seferi olanlar oruç tutmayabilir, kaza eder veya fidye verirler.
Adamın boyuna/posuna bakıyorsun, taşı sıksa suyunu çıkarır, zebellah gibi sağlam. Bir elinde tavla zarı, diğerinde sigara, önünde çay bardağı. Ezan okunuyor, oyuna devam, zerre kadar rahatsız değil. Oruç tutanların karşısında inadına orucunu yiyor, isyanını aşikâr ilan ediyor.
Böyle bir toplum cahiliye döneminde vardı, peygamberler tebliğ görevini yaparken zorlanıyordu. Hidayete erenler, sağlam bir Müslüman, mümin oluyor, her engeli aşıyorlardı.
Bu asrın teknolojisinde, imkânlarında, bolluğunda, varlığında ibadetlerden kaçınmak, akıllı işi olmasa gerek. İsyan ve inat bayrağını açanları, ancak Cehennem bekler, azap büyük olacaktır.
Allah’a dua ve niyazlarda bulunarak, secdelerden ayrılmayarak, Ramazan ayının rahmetinden faydalanmak ne güzel bir açık kapı, kurtuluş ve huzur vesilesidir.
Allah hidayet nasip eylesin, hatalarımızı, noksanlarımızı, eksik ibadetlerimizi kabul buyursun inşallah.
Yazımı bir şiirle bitirmek istiyorum:
BİR İFTAR VAKTİNDE
Bir iftar vaktinde, sakin Kâinat,
Mevlâ’nın ahdinde, küfre var inat,
Mânevi tahtında, kol iki kanat,
Hayalin sathında, büyük saltanat.
İBRET ALSA İNSAN, TEFEKKÜR YETER,
OLMAZ ASLA NİSYAN, HATALAR ÖRTER.
Aradım kendimi, “Ben”den içeri,
Yıkarım bendimi, Haktan geçeri,
Bilsem Efendimi, nefis biçeri,
Sırtımda terkimi, âhir göçeri.
ARARSAN BULURSUN, SEN EFENDİNİ,
NÂDANI OLURSUN, BİLSEN FENDİNİ.
Ezanı bekliyor, nefis susamış,
Sofraya ekliyor, iştah uzamış,
Daha ne istiyor, isteğe dalmış,
Aç mide tekliyor, iftar az kalmış.
YEMEZSİN, EMİR VAR, EZAN OLMADAN,
BUNU BİLMEZ AĞYÂR, VAKİT DOLMADAN.
Okundu ezanlar, elde bardak su,
Hak emri yazanlar, bak adalet bu,
Belki de kızanlar, emânettir şu,
Varlığa azanlar, sonunda hûşû.
KEMÂLİ ORUÇ AÇ, ÂFİYET OLSUN,
ŞÜPHELERDEN KAÇ, HAK YERİN BULSUN.