Takvimler 2019 yılının sonbaharını gösteriyordu. Taşova Gazetesinde yazmaya başlayalı bir iki ay ancak olmuştu. Ben Taşova’yı hiç tanımıyordum. Daha önce yolum hiç düşmemişti.
Ahmet günaydın Beyle sadece telefon üzerinden görüşmelerimiz oluyordu. Günlerden bir gün karar verdim. Bir günlüğüne de olsa Taşova’ya gidecektim.
Ünye’de gerekli işlerimizi tamamlayıp, bazı hazırlıklar yaptıktan sonra eşim ile birlikte yola koyulduk. Ünlerden salıydı ve ben gazetenin Salı günleri çıktığını bilmiyordum.
Güzergâhımız; Akkuş, Niksar, Erbaa üzerinden olacaktı. Erbaa ilçesine vardığımızda Taşova’ya çok yaklaştığımızı biliyorduk.
O zamanlar şehre ilk gelen yabancı şehir merkezi bulmakta güçlük çektiğinden sora sora şehir merkezine ulaştık. Önce kalacak yerimizi halledip Ahmet Günaydın Beyle bir telefon görüşmesi yaptım. Akşama buluşmak üzere anlaştık.
Bu arada hazır Taşova’ya gelmişken Boraboy Gölünü ziyaret etmemek olmazdı. Zaten o gece orada kalacaktım. Kalacağımız yeri ayarladıktan sonra bu sefer Boraboy Gölüne gitmek için yola koyuldum. Ünye’den çıktıktan sonra yollarda ara sıra durup fotoğraf çekmek ve bulunduğumuz yer ile ilgili bazı araştırmalar yaptığım için 2,5 saatlik yolculuk yaklaşık dört saati buldu.
Taşova’nın içinden çıkıp Boraboy istikametine doğru yol alırken her yeri ilk defa görüyordum. Bu da beni heyecanlandırıyordu. Bazen ağaçlar arasından, bazen sararmaya yüz tutmuş otların yanından geçerek yoluma devam ederken şimdi tam olarak neresi olduğunu bilmediğim bir yerde namaz için mola verdim. Taşova’dan çıkış istikametine göre sol tarafta kalan bir camii idi. Yanlış hatırlamıyorsam zemin katı işyeri gibi ve merdivenlerle çıkılan bir ibadethaneydi.
Merdivenleri ağır ağır çıkarken öğle namazını eda etmiş cemaat camiden çıkıyordu. Ben önce çıkanları bekledim. İçeride kimsenin kalmadığına karar verdiğim bir anda basamakları çıkmaya başladım. Daha birkaç basamak çıkmıştım ki nurani bir ihtiyarla karşı karşıya geldim. O da camiden çıkıyordu. Tam aynı basamakta birleşince yüzüme baktı ve bana “Camimize hoş geldiniz” dedi.
Şaşırdım.
Yabancı olduğumu biliyordu. Hem öyle olsa bile sanki beni ev sahibi gibi karşıladı.
“Camimize hoş geldiniz…”
Küçük bir sohbetin ardından beni dualarla uğurladı. Camiden çıkınca oralarda yoktu. Belli ki evine gitmişti. İçimden biraz sohbet ederim diye düşünmüştüm.
Ne zaman Boraboy ismini duysam o pirifâninin “Camimize hoş geldiniz” cümlesini duyar gibiyim.
Anadolu insanı işte. Vücudunda sadece kalp değil “gönül” de taşıyor.
Şayet yaşıyorsa o amcamıza sağlıklı bir ömür dilerim.
Hoş bulduk efendim…