Ülkemiz dünyada bitki ve hayvan türleri arasında en zengin ülkelerin başında gelir. Belki bunda iklimin çok önemi vardır. Çünkü dünyadaki diğer ülkeler ya sıcak ya da soğuk iklim kuşağındadır.
Güneyinde Akdeniz, Batısında Ege Denizi ve Kuzeyinde Karadeniz ile çevrili olan ülkemizde farklı iklimler görülmektedir.
İklimlerin özellikle bitki ve hayvan türleri açısından büyük önemi vardır. Çeşitliği artırır.
Gelelim yazımızın başlığındaki bitkiye.
Bazı yerler adları farklı olmakla birlikte birbirine benzeyen başka bitkilerle de karışmaktadır. Ancak insanlarımız bir şekilde isimlendirmiştir. Zaman içerisinde yapılan araştırmalar birçok bitkinin özellikleri hakkında bilgilere ulaşmıştır.
Bizim orada “Ordu/Perşembe” aksanıyla “Börtlen” dediğimiz bu bitki daha çok yok kenarlarında olurdu. Tanelerinin zaman içinde morarması ona farklı bir hoş koku kazandırırdı. Ancak aynı anda olgunlaşmamış olması topluca teminini güçleştirirdi.
Bazı bölgelerde “Bük üzümü” şeklinde de adlandırılan “böğürtlen” kendine benzeyen diğer bitki türleriyle karıştırılırdı.
Yazının başında fotoğrafını gördüğünüz bitkiye Taşova’da ne denir bilmem. Ancak bu bitkinin ülkemizin her yerinde olduğu gibi Taşova’da da olması muhtemel.
Son zamanda yapılan araştırmalar böğürtlenin sağlık açısından çok önemli bir yerde olduğunu kaydediyor. Özellikle bünyesinde bulundurduğu “C vitamini” ve diğer mineraller insan sağlığına önemli bir katkısı oluyor.
Hatta kanser hücrelerini gelişimini durduğuna dair bulgulara da rastlanmış. Ayrıca günümüzde “stres” diye bilinen ruhi yorgunluk ve gerginlik hallerine de iyi geldiği yazılanlar arasında.
Kan şekerini düşürdüğü grip gibi hastalıklara da iyi geldiği söylenen arasında.
Böğürtlenin müstakil olarak dikilmesi mümkün mü bilmiyorum. Bunu ancak İle veya İlçe Ziraat Müdürlüklerinden öğrenilebilir. Her ne olursa olsun faydalı bir besin olduğu kesin.
Tabii bu yazıyı yazmak, bir köy yolunda gezerken gördüğüm böğürtlenleri görünce geldi. Çocukluğumu hatırladım. Biz çocukken onun faydası olup olmadığına bakmaz, bir çocukluk içgüdüsü ile koparıp yerdik.
Daha sonra parmak uçlarımız ve dudaklarımız morarmış şekilde eve gelir; analarımızı bir korku alırdı. Biz böğürtlen yediğimizi söyleyince rahatlar bu sefer de zılgıtı yerdik.
Hatıraların ne zaman karşımıza çıkacağı belli olmuyor.
Öyle işte…