Hz. Yuşa boğazın diğer tarafında, boğazın bir tarafında Yahya efendi… İstanbul manevi yönden doyurucu bir şehir…
İstanbul’un toprağı Mekke ile aynı hamurdan… Bir çok Sahabe İstanbul fethi için geldi ve burada kaldı… Çok nurlu bir şehir İstanbul. Mü’min bir şehir İstanbul…
Bebek Süleyman Yahya Efendi’nin annesi Afife Hatunun sütünü emdi. Bu bebek Süleyman sonradan Кanuni Sultan Süleyman olan Süleyman’dı. Allah VEHHAPTIR… Yahya efendiye bir hediyesi bu bebek Süleyman…
Yahya Efendi’nin adı denizcilikle iIgili birçok hikayede geçer ve İstanbul’lu denizciler onun İstanbul Boğazı’nın dört manevi bekςisinden birisi olduğuna inanırlar. Diğerleri Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi, Beykoz’da Yuşâ Peygamber, Sarıyer’de Telli Baba’dır.
Şairdir Yahya efendi: Yaptığı çeşme kitâbesi için yazdırdığı şu beyt meşhûrdur:
“Binâ târihi bu inşâlar olsun
Konup içenlere sıhhâlar (safâlar) olsun”
Bir diğer şiirinde de şöyle der:
Enbiyâ zümresi hep
Âleme çoban geldi.
Yine yüce Allah Yahya efendilerin hürmetine rızkımızı artırır ama biz Yahya efendilere olan sevgimizi ve ilgimizi artıralım… Yahyâ Efendinin sevdiklerinden Baba Tarak anlatır: “Balıkçı idim. Balık avlar, onunla geçinirdim. Bir seher vakti Yahyâ Efendi hazretlerinin dergâhına vardım. Beni gördükte; “Gel, teknen ile beni denizde bir gezdiriver. Allahü teâlânın kudretini düşünelim. Deryâyı bir güzel seyredelim.” buyurdu. Ben de; “Başüstüne efendim!” dedim. Hemen gidip kayığa bindik. Yahyâ Efendi hazretleri kayığa oturdu. Kıyıdan biraz ayrılınca, gönlümü bir üzüntü kapladı. Gam ile doldum. Zîrâ hanımım bana o gece fakirlikten yakınıp; “Evin ihtiyâcını karşılayamıyorsun. Bak kızın yetişti. Çeyizi bile yok. Sen ise durmadan Yahyâ Efendiye gidersin. O da böylece seni işten alıkoymaktadır. Kuru kuruya gezmek hangi akıl îcâbıdır.” demişti. Gece söylediği bu sözleri hatırıma gelmişti. Kimseye bir şey söylememiştim. Birden Yahyâ Efendi hazretleri bana; “Evlâdım! Yanında balık tutmaya ağın var mı?” diye sordu. Ben de; “Efendim, denizde balık olmayınca, ağ olmuş neye yarar.” diye cevap verdim. Yahyâ Efendi yine; “Balık yok ise üzülme. Allahü teâlâ sana rızkını elbet ihsân ediverir. Ağı bana ver. Şimdi sana Allahü teâlânın kudretini göstereceğim.” buyurdu. Yahyâ Efendi bu sözü söyler söylemez denizin yüzü balıkla dolup kaynamaya başladı. Ağı attı, içi balıkla doldu. Onları kayığın içine boşalttı…
Para vardır Allah’a sığınman için sana imkanlar sunar… Paramız olsa inzivaya çekileceğimiz bir yer alsak. Yahya efendiye bu imkanı sunmuş yüce Allah… Her zengin Karun değil… NİYET ve hal ayırır iki paralıyı birbirinden… Anlatılır:
Kocaeli’nde Hacı Ali Efendi isminde takvâ sâhibi, dergâhı olan bir zât vardı. Hacı Ali Efendi, Yahyâ Efendi hazretlerinin büyüklüğünü ve güzel hallerini işitmişti. Bir gün onu görmek için yola çıktı. Beşiktaş’a, oradan da Yahyâ Efendinin dergâhına geldi. Hizmetçilere hitâben; “Yahyâ Efendiyi ziyârete geldik.” dedi. Onlar da; “Şu anda burada değildir.” diye cevap verdiler. Hacı Ali Efendi tekrar; “O halde nerede bulabiliriz, söyleyin.” dedi. Hizmetçiler de; “Efendim, Yahyâ Efendi hazretlerinin Yeniköy yakınında bir bağı var, oraya gitti.” dediler. Hacı Ali Efendi bunun üzerine yanındakilere; “Gidip onu bulalım.” dedi. Sonra Yeniköy’e geçtiler ve Yahyâ Efendinin bağını buldular. Hacı Ali Efendi bahçıvana; “Yahyâ Efendiye haber verin. Onu ziyâret için geldik.” dedi. Bahçıvan; “Efendim, Yahyâ Efendi hazretleri seher vakti buraya gelip, bir müddet kalıp kayıkla Kavak tarafına gittiler.” dedi. Hacı Ali Efendi bunları duyunca; “Tövbeler olsun! Bu kişi deli olsa gerek. Kendisinde evliyâlıktan bir eser göremiyoruz. Bağdan bağa dolaşan kişi velî olur mu? Arzusu peşinde koşuyor. Bu işler hiç evliyânın işi mi? Hani zikirler, hani dergâhta sohbet, hani ibâdet, hani virdler, zikirler, hani elbise ve külâh? O ise tenhalarda yollara düşüp bağdan bağa koşuyor. Bu dünyâya bu derece heves bir velîde olur mu? Biz onu daha görmeden niyetlerini bir güzel anladık. Âşikâre apaçık ne olduğu meydana çıktı. Dünyâya düşkün olan, âhiret adamı olamaz. Âhiret adamı olan çok kere fakir olur. Nerede Yahyâ Efendide bunlar?” diye söylendi. Geriye dönmeyi düşündü. Fakat vazgeçti. “Bu kadar zahmet çekip tâ Kocaeli’nden buralara kadar geldim. Görmeden gitmek, bu kadar zahmeti boşa çekmek olur. Emeğim boşa gitmesin. Onu görmeden dönmek akıllıca bir iş olmaz. Onu bir bulup imtihan edeyim.” dedi ve kayık ile Kavak yönüne doğru yola çıktı. Kayıkla giderken yolda Yahyâ Efendi ile karşılaştı. Yahyâ Efendi onu görünce, tebessümle; “Kardeşim hoş geldiniz. Bir kimsenin gönlünde dünyâ sevgisi olmazsa, onun elinde bulunan dünyâlıklar âhirette şeref ve îtibâr bulmasına mâni olmaz. Biz dünyâ ehlinden uzak olmak için bu dağ ve bahçeleri mesken edindik. Lâkin biz nereye gitsek bizi buluyorlar. Aman ve fırsat vermiyorlar.” buyurdu. Sonra şu beyti okudu:
“Yâ İlâhî! Kulunum. Emrine itâat ederim, anarım seni
Beni ne yaparsan yap, yeter ki yapma dünyâ delisi.”
Hacı Ali Efendi bu sözleri duyunca, onun gerçek hâlini anladı ve söylediklerine bin pişman oldu.
Sünnetullahı iyi bilmek gerekir… Allah’ı seversen seni seven olur… Sev sevilen ol… Peygamberimiz sevilen oldu Veysel Karani görmeden efendimize aşık olmuştu. Bütün sahabe efendimize aşıktı… Yahya efendide de bu sünnetullahın tecellisine şahit olunmuş… Anlatılır:
Mağripli birisi Yahyâ Efendinin ismini duyup, görmeden ona âşık oldu. Yahyâ Efendinin nerede olduğunu bilmiyordu. Mısır, Şam, Halep ve başka birçok yer gezip Yahyâ Efendiyi aradı. Netîcede İstanbul’a geldi. Gördüklerine dâimâ; “Yahyâ nerede. Ey insanlar Yahyâ’yı biliyor musunuz?” derdi. Birisi onun hâlini anlayıp aradığı kişinin Beşiktaş’ta olduğunu haber verdi. Mağripli yürüyerek Beşiktaş’a geldi. Sorarak Yahyâ Efendinin dergâhını buldu. Kapıyı çalıp, Yahyâ Efendi hazretlerini sordu. Dergâhtakiler Yahyâ Efendinin Kavak’taki bahçesine gittiğini söylediler. Âşık Mağripli; “Âşığa Bağdât ırak değildir.” diyerek Kavak’taki bahçeye geldi…
Efendimizin güzel ahlakı güneştir sahabe bu güneşin yıldızlarıdır. Evliya da aynadır bu güneşe… Adillerdir… Yiğitlerdir… Cömertlerdir… Mesela Hz Musa Firavuna gitmiş… Yiğittirler peygamberler… Allah’a yakın olanlar… “Seni şöhretin değil, adaletin kurtarır!”… Demiş Yahya efendi. Kanuniye… Yani adaletsizlikle suçlar Koca kanuniyi…
İstanbul Boğazına Aşığım
İstanbul Boğazına aşığım
İstanbul Boğazı Leylam benim
Hangi tarihten beridir bilmem
Yolcu boğazın suyu
Durmaz gider
Yorulmaz gider
Sular gider,düşmanlıklar gider
Gemiler gider
Boğazdan akıp
Ne zaman baksam
Mavi bir nur gibi karşımda
Şu İstanbul Boğazı…
Ve mavi bir akışta İstanbul boğazı…
İstanbul Boğazına aşığım
İstanbul Boğazı Leylam benim
Dalıp gidiyorum tarihten bir sayfaya
Sarıyer sırtından bakıp bakıp boğaza
Bu boğazda başlamış, bu boğazda bitmiş nice sevdalar var…
Savaşlara barışlara şahit şu boğaz
Şu maviliğe bakarken gönlümde kalmaz açlık
Bu boğaz bana hep cenneti hatırlatır
Hazreti Yuşa’nın mezarı neler neler söylüyor insana karşı yakada…
Aşığım ona
Hep bahar gününde
Bir güzel akışta şu boğaz
Bir güzel şarkı
Dizilmiş iki yanına evler
İki yanı ağaçlık…
Hangi tarihten beridir bilmem
Yolcu boğazın suyu
Durmaz gider
Yorulmaz gider
Sular gider,düşmanlıklar gider
Gemiler gider
Boğazdan akıp
Bu boğaz akar gider İstanbul’u selamlayarak
İstanbul’dan selam götürür gittiği yerlere
Ey boğazın aşık suları
Türkün türküsünü gönlünü…
Götür gittiğin yerlere…
Şu boğazın tekneleri var,yatları var süslü
Beyaz martıları var
Güneş vurunca yanar suları şu boğazın…
Aşığım ona
Ey boğaz Karadeniz’in ak suları sende
Kusur arayan boşa arar sende
Sana sınırsız aşk var bende
Kıyında balıkçılar neyi avlar
Ben oltamı attım sularıma
Durdurmak için seni…
Ey boğaz Türkün türküsünü götür
Gittiğin yerlere
Aşığım ona
Ülkemde cennet ırmağı şu boğaz
Avrupa’yla Asya’yı
Ayırmamış şu boğaz
İki köprü ile bağlanmış
Bağlamış iki kıtayı
Türkün eli
Türkün eli barış eli…
Al götür boğaz karanlıkları
Getir dostlukları
Ayrılıkları götür
Yeni bir dünya getir insanoğluna
Ak gönüllere boğaz
Uslu uslu akıp git özlediğim yerlere
Selamla bütün insanları
Kucakla bütün kıtaları…
Aşığım ona
Bir mavi çiçek şu boğaz
Ne zaman baksam
Mavi türküler söylemem için
Ne kadar güzel şu boğaz
Gözlerim boğaza bakıyorsun mavileş
Akan maviliktir boğaz
Bu akan cennet ırmağı
Güneşin ışıkları vurunca
Titreyen mavi kedi o
Gözlerim okşasın maviliği
Ve güneş batmasın
Boğaz süslerini gösterirken aman
Ay doğacak yıldızlar doğacak
Uyumayı haram bildi gözlerim karşısında şu boğazın
O mavi sevgili
Aşığım ona
Yiğitliklere soyunur ruhum
Aşka soyunur
İki yakasında iki hisar
İki gül iz
Aşığım ona
Aşığım ben bu boğaza bu maviliğe…
Milletimin her bir ferdi derinden sever bu maviliği
Türküz biz mavidir gönlümüz
Sevgilerin çınarıdır gönlümüz
Cennettir bize vatan
Şu mavi boğazla biz
Birbirini tamamlayan iki sevgiliyiz…