Anadolu Üniversitesinin temelini, 1958’de kurulan Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi oluşturur ve 1982’de Anadolu Üniversitesine dönüştürülür. Eskişehir’in merkezinde yer alan kampüs 3’ü açık ve uzaktan öğretim veren 12 fakülte, 1’i Devlet Konservatuvarı olmak üzere 3 yüksekokul, 3 meslek yüksekokulu, 6 enstitü (4’ü yüksek lisans ve doktora düzeyi) ve 24 araştırma merkezine ev sahipliği yapmaktadır.
Üniversitede 1.709’u öğretim üyesi, 1327’si idari personel olmak üzere, 3 bin 36 kişi görev yapmakta; 16 bin 246’sı lisans, 1733’ü ön lisans, 5 bin 241 yüksek lisans ve doktora öğrencisi olmak üzere toplamda örgün eğitimde 23 bin 220 öğrencisi vardır. Açık öğrenimde ise aktif/pasif toplamda 2 milyon 406 bin 662 öğrencisi vardır.
1975 yılında Konya’da eğitim faaliyetine başlayan Selçuk Üniversitesi, 23 fakülte, 6 enstitü, 5 yüksekokul, 22 meslek yüksekokulu, 45 uygulama ve araştırma merkezi ve 73 bin civarında öğrencisi ile Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden biridir. Üniversite bünyesinde 477 profesör olmak üzere 2 bin 397 öğretim görevlisi, 1192 idari görevli, 2 bin 431 işçi olmak üzere toplam 6 bin 20 personel görev yapmaktadır.
24 Haziran 2020 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle aralarında ülkemizin köklü ve büyük üniversitelerinden Anadolu ve Selçuk Üniversitesi’nin de arasında bulunduğu 5 üniversiteye yeni rektör atanmıştı. (Anadolu Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Nevsehir Hacı Bektaş Veli, Bingöl Üniversitesi, Doğuş Üniversitesi)
Özyeğin Üniversitesi Kurucu Rektörü ve MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 5 üniversiteye rektör atanırken “liyakat gözetilmediğini” savundu. Atanan rektörlere ilişkin Erkut, ”5 rektörün endeksli dergilerdeki toplam makale sayısı 2, dört yeni rektör sıfır makaleli!” ifadelerini kullandı.
Söz konusu üniversitelerde 1000’in üzerinde profesör görev yapmaktadır. İçlerinde endeksli dergilerde makaleleri yayınlanmış, makalelerine atıf almış çok sayıda profesörün olmasına karşı makale sayısı sıfır olan profesörlerin rektör olarak atanması üniversitelerimize, liyakatin yerine siyasetin hâkim olduğunun en açık göstergesidir.
Benzer bir açıklamada Türkiye’deki yükseköğretim sisteminin geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla kurulan Üniversite Araştırmaları Laboratuvarı’nın (ÜNIAR) kurucularından Akdeniz Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Engin Karadağ’dan geldi. Türkiye’deki 206 üniversiteden 68’inde görev yapan rektörlerin uluslararası yayınının bulunmadığını söyleyen Prof. Dr. Engin Karadağ, uluslararası yayını olan 138 isimden 71’inin ise uluslararası atıf yapılan makalesinin bulunmadığını ifade ederek, “68 rektörün uluslararası yayını yok, 71 rektörün ise uluslararası atıf sayısı sıfır!” diye konuştu.
Son dönemde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ataması yapılan rektörlerin yüzde 70’inin kayda değer bir akademik bir çalışması yok. Prof. Dr. Engin Karadağ’ın yaptığı araştırmaya göre; 30’un üzerinde uluslararası yayını olan rektör sayısı 32, yaptığı uluslararası yayınlara 400 üzerinde atıf alan rektör sayısı ise sadece 11’dir. Bir başka ifade ile son dönemde atanan rektörlerin çok küçük bir bölümü yeterli akademik donanıma sahipken, buna karşılık büyük bir bölümü ise liyakat yerine siyaset gözetilerek atanan rektörler. Üniversitelerimize son dönemde atanan rektörlerin akademik donanımı ile ilgili çalışmayı yapan Prof. Dr. Karadağ’ın çok önemli bir tespiti var: “Rektör akademik anlamda ne kadar nitelikliyse üniversitelerin performansları da o kadar yükseliyor. Bilimsel niteliği yüksek olan rektörlerin araştırma ve geliştirmeye verdikleri değerin daha fazla olduğunu kendi bilimsel çalışmalarında ARGE’nin önemini iyi bildiklerinden, rektör olduklarında da bu alana yatırım yapıyorlar.”
Son dönemde rektör atamalarında akademik anlamda nitelik yerine AKP İktidarına sadakat ve yandaşlık esas alındığından atanan rektörlerin öncelikli konusu akademik çalışmalar ve Ar-Ge faaliyetleri yerine; makam araçları, makam odaları, betona yatırım ve üniversitelerin akademik kadrolarını yandaş ve yakınları ile doldurmak, bilim yerine siyasetle ilgilenmek olmaktadır.
3 – Sonuç mu? Dünyanın en saygın üniversite derecelendirme kuruluşları arasında Times Higher Education’un (THE) açıkladığı 2021 yılı dünyanın en iyi üniversiteler sıralamasında ilk 500 üniversite arasında maalesef ülkemizden hiçbir üniversitenin yer almadığı görülmektedir. Aynı değerlendirme kuruluşunun 2014-2015 yılı için açıkladığı dünyanın en iyi üniversiteler sıralamasında ülkemizden tam 6 üniversite ilk 350 üniversite içinde yer alıyordu. ODTÜ 85, Boğaziçi 139, İTÜ 165, Sabancı 182, Bilkent 201 ve Koç Üniversitesi 301’nci sırada yer almıştı.
Times Higher Education’ın 2014-2015 yılı için açıkladığı dünyanın en iyi 250 üniversitesi sıralamasında Türkiye; İtalya ve Belçika ile eşit düzeyde, Rusya ve İsrail’in önünde yer alıyordu. Bugün ise İran ve Suudi Arabistan’ın gerisinde Mısır ve Pakistan’la aynı düzeydeyiz.
4- Boğaziçi Üniversitesine Melih Bulu’nun atanması üniversitelerimizin içinde bulunduğu durumu tartışmak için bize büyük bir fırsat vermiştir. Ancak halen konuyu doğru bir noktadan tartışmanın çok uzağındayız. Esas tartışılması gereken nokta üniversitelerimize rektörü kimin nasıl atayacağından önce atanacak rektörlerde akademik anlamda aranması gereken nitelikler olmalıdır. Sayın Melih Bulu gerek öğrenci, gerek öğretim üyesi sayısı bakımından Boğaziçi Üniversitesi’nden çok daha büyük olan Selçuk Üniversitesi’ne rektör atansaydı bu tartışmaların hiçbiri olmayacaktı.
Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanacaksa öncelikli olarak profesörlerin uluslararası kabul görmüş Scopus, Web of Science (WoS) standartlı uluslararası dergilerde yaptıkları yayınlar, makalelerine atıf sayısı gibi akademik çalışmaları esas alınarak, tüm profesörler akademik niteliklerine göre sıralanmalı, ilk yüzde 20’lik dilimde yer alan profesörlere rektörlüğe aday olma hakkı verilmelidir. Benzer şekilde ilk yüzde 50’lik dilimde yer alan Prof. ve Doç.’lara rektör seçiminde oy kullanma hakkı verilmelidir.
Rektör atamasında adaylarda ve rektör seçimde oy kullanacaklarda akademik nitelik şartı olursa rektör atamalarım bugüne göre çok sağlıklı bir şekilde yapma, akademik niteliği olan bilim insanlarını rektör atama şansına sahip oluruz. Rektör atamalarında AKP iktidarının günahı çok büyük ancak bu konuda muhalefet partilerinin de sorumluluğu büyüktür. Üniversitelerimizle ilgili kayda değer bir çalışmaları ve önerileri yoktur, tek söylemleri YÖK kaldırılsındır. Bu nedenle sorunun bir parçası durumundadırlar.
Sonuç: İktidarın en kısa zamanda, ciddi bir üniversite reformu yapması zaruridir. Öncelikle; ülkenin ihtiyaçları tespit edilmeli, diplomalı işsiz, üreten ve tercih edilmeyen fakülteler kapatılmalıdır. Bununla birlikte rektör, dekan vb. yönetici tayinlerinde mutlaka “LİYAKAT ” esas olmalıdır. Ayrıca üniversitelere kaynak aktarırken; üretilen proje, yapılan ilmî araştırma, geliştirilen akademisyen ve gerçekleştirilen bilimsel yayın sayısı ölçü olmalıdır. Türkiye, bu utanç verici tablodan kurtarılmalıdır.