Adamın belinde çok ağrısı vardı. Yürürken, otururken, hareket halindeyken, dururken sanki sol böğrüne aniden bir bıçak saplanıyordu. Sonra da şiddetlenen ağrı tüm sırtına doğru bıçak saplanıyor_muşcasına yayılmaktaydı.
Eşi bitkisel yağlarla masajlar yaptı. Sanki ağrı sabitti. Geçmedi.
Annesi,
“Oğluma nazar değmiş. Getirin tuzla şeker okuyayım da geçsin,” dedi, okudu üfledi. Hiç geçmedi.
Komşusu ve yakınları ağrı kesiciler tavsiye ettiler. Çoğunu içti, ağrı hafifledi ama yine de geçmedi.
Nihayetinde adam;
“Bu işte bir acayiplik var. Bu böyle olmayacak, galiba ben kanser oldum,” diye düşünüp doktora gitti.
Akla gelen tüm tahlilleri yaptırdı. Teşhis; sol böbrekte iri bir ceviz büyüklüğünde taş vardı.
O taş mutlaka alınmalıydı.
Ama hastane çok yoğundu.
Adam, doktorun yazdığı reçeteyi alıp doğruca eczaneye koşturdu. İlaçları tam bir ay kullanacaktı. Çünkü doktor ona ameliyat için bir ay sonraya gün vermişti.
Hele geceleri, gözüne hiç uyku girmiyordu. Doğum sancısından beterdi çektiği ağrı.
Haberi duyan eş dost adamın yakasını rahat bırakmadı. Sanki her biri bir doktor, bir eczacı, bir kimyagerdiler. Kim nerede, ne bitki bulduysa adama getirdi. Bitki reçeteleri ile evi doldu taştı. Kimileri de “taşı ancak bira düşürür” diyerek adama zorla biralar bile içirmişlerdi.
Adam artık gündüz bile çakır keyif dolaşır olmuştu.
Adam, belki şifa bulurum, umuduyla her getirileni içip durdu. Çünkü çektiği ağrılar dayanılır gibi değildi. Hatta, hangi hocadan, hangi üfürükçüden getirilmiş dualı ilaçları bile “şifa niyetine” düzenli olarak içmişti.
Güney sahillerinden avakoda yapraklarını koli koli eş dost göndermişti. Onları dahi kaynatıp içti sabah öğlen akşam…
Bir süre sonra içtiklerinin etkilerini görmeye başladı. Sabahları kanlı idrar işiyordu. Bu iyiye işaretti. Sonra kavonoza işedi. Kah kum gibi, kah ufak taşları gördü.
Sevindi.
Demek ki, böbreğindeki taştan ameliyatsız kurtulacaktı. Her gün ufak ufak taşlar düşüyordu.
Bir gün yataktan ağrı çekmeden kalktığında öyle şaşırdı ki!
Sanki mucize gibiydi.
AA, hayret ki ne hayret!
Ne ağrısı vardı beliyle sırtında, ne de sancılı kan işemesi!
Ertesi gün ve daha sonraki günlerde de durumu mükemmeldi.
Ne olmuştu ki o cevizden büyük taşa?
Adam düşündü:
Ee, ameliyatına daha bir hafta vardı.
Kurtuldum yahu, var mı ötesi?
En iyisi doktoruma bu son durumumu anlatayım, dedi. Doktora gitti. Tetkikler yapıldı. Ultrasonla tomografiler çekildi. Sıra geldi doktorun sonucu açıklamasına…
Doktor:
“Evet, taşı düşürmüşsünüz. Ekranda görünmüyor… Ama…”
Dedi önce. Yüzündeki ifadeyi gören adam taşının düştüğüne sevinemedi bile…
“Ama, ne doktor? Aması ne?”
Doktor:
“Ne içtiyseniz taşınızı eritmiş ama iki böbreğinizi de yok etmiş. Bundan sonraki hayatınızı diyaliz merkezinde böbrek nakli bekleyerek geçireceksiniz!..”
Emine Pişiren/ Akçay