Genç bir nüfusa sahip olduğumuzu bilmeyenimiz yoktur. Genç bir nüfus demek eğitilecek milyonlarca öğrenci demektir. Yani bunların enerjilerini, zekâlarını, kabiliyetlerini ortaya çıkarmak ve ülkenin menfaatleri için en üst düzeyde kullanmak demektir. Bunu ortaya çıkaracak iyi eğitilmiş kendilerini her şekilde öğrencilere adamış eğitimciler gereklidir. Oysa bizim ülkemizde öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz ne yazık ki yeterli bulunmaz.
İyi eğitim alabilmek ve iyi bir eğitim verebilmek doğru bir eğitim politikasıyla sağlanabilir. Peki, bizim doğru bir eğitim politikamız var mı? Bakalım. Bizim eğitim politikamız merkez endekslidir. Yani Ankara bir eğitim modeli belirler. Daha sonra bütün ülkenin öğrencilerini bu müfredat üzerinden eğitilmesini ister. . Oysa gözden kaçırdıkları birkaç önemli nokta vardır. O da öğrencilerin hangi coğrafik koşullarda yaşadıkları; hangi gelire tabi oldukları; hangi kültürü çocukluklarından beri bildikleri göz ardı etmeleridir. Bir de öğretmenlerinin ihtiyaçlarını karşılayamamalarıdır. Hükümet merkezli eğitim politikası; hükümet değişti mi eğitim politikamızın da değişmesiyle sonuçlanır. Hangi idoloji hangi siyasi parti gelirse o fikir milli eğitime uygulaniyorta aynı hükümetin bakanı bile değişti mi eğitim modeli değişir, bence; Bu çürümüş sistem kaldirilmali. Oysa önemli eğitim kuramcılarından Edgar Dale eğitimi; öğrenci merkezli olması gerektiğini vurgular. Verdiğiniz dersler ve konular aynı olabilir; ama öğrencilerin konuyu öğrenme algıları farklıdır. Bu yüzden bireysel farklılıklar göz ardı edilmemelidir. Bundan dolayı da öğrenci merkezli olmalıdır eğitim modeliniz der. Maslow’un yaşam piramidinde ise öncelikle fizyolojik ihtiyaçlar giderilmeli daha sonra eğitim verilmelidir. Yani öncelikle insanların karınları doyurulmalı ve bireysel ihtiyaçları giderilmeli daha sonra eğitim sağlıklı bir şekilde verilebilir der.
Peki, biz bunlardan hiçbirini yapmış mıyız? Görüldüğü üzere hayır. Çünkü bizim yöneticilerin eğitime bakış acısı duygusaldır. Devletin kasasına daha ne kadar para katılabilir ve eğitime daha ne kadar az para harcanabilir zihniyetidir. Oysa eğitime yapılacak en büyük tasarruf eğitime daha fazla para harcamaktır. Bunun sonucunda da iyi eğitim alabilmiş öğrenciler ve öğretmenler ortaya çıkarmaktır. Para harcamak yerine kasaya para katmayı düşünürseniz tabi ki iyi eğitim alamamış ve yeterli düzeye gelememiş öğretmenler yetişir. Ya da nota dayalı ve eğitilememiş öğrenciler ortaya çıkar. Bu olumsuz durumların nedenlerine bakmadan; özeleştiri yapmadan suçu ve suçluyu başka yerde ararız. İlk önce öğretmen de suç bulur. Daha sonra yok bu modelde olmadı der. Yeni hükümet merkezli eğitim modeli belirleriz.
Ya da en son yapılanlar gibi modeli yurt dışından getiriyoruz. Hiç toplum yapısına uyarlamadan değiştirmeden aynı şekilde uygulamaya koyuyoruz. Yine başarı sağlanamıyor. O zaman bu modeli öğrenmiş; bu model üzerinde eğitim almış öğretmenler lazım deyip. Yurt dışından kırk bin öğretmen getirmeye karar veriyoruz. Sanki bu ülkenin öğretmenlerini bunlar eğitmemiş. Üniversite okuyup mesleklerinin dışında başka mesleklere muhtaç bırakmamış. Bütün öğretmenleri branşları her ne olursa olsun atamış. Öğretmen açığı yokmuş gibi kırk bin öğretmen getireceklermiş. Adama sorarlar ne verdinde ne bekliyorsun? Siz öncelikle kendi elinizde ki öğretmenleri atayın, onların ücretlerini iyileştirin; daha sonra öğrenci merkezli eğitimi uygulayın, nota ve sınava dayalı öğretmeyi azaltıp onun yerine uygulamaya yönelik öğretme modelini uygulayın ondan sonra hesap soracak yüzünüz ve yurt dışından getirecek öğretmen mazeretiniz olsun.
Sayın iyi bilmiş yöneticiler isterseniz sizin mantıkla da hareket edelim. Unutmayalım bu modelleri uygulayan hükümetlerde farklı ve yurt dışında uyguluyorlar o zaman ithal hükümet ve öğrenciler de transfer edelim. Olsun bitsin çözüm ne kadar basit değil mi?