Bağırsaklarımızda yaşayan trilyonlarca bakterinin sağlıklı yaşamamızı; obezite, diyabet, kalp hastalıkları, kanserler başta olmak üzere birçok hastalıktan korunmamızı sağladığını biliyorduk.
Geniş kapsamlı yeni bir araştırmada bu bakterilerin kompozisyonunu yediğimiz içtiğimiz gıdaların belirlediği tespit edildi.
Kısa adı PREDICT olan milletlerarası Personalised Responses to Dietary Composition Trial isimli çalışma gıdalara şahsi cevapların incelenmesi maksadıyla düzenlendi (1).
İngiliz araştırmacı Tim Spector tarafından USA ve Birleşik Krallık’ ta içlerinde tek yumurta ve çift yumurta ikizleri de bulunan çoğu sağlıklı 1.098 kişi üzerinde yürütüldü.
Araştırmada, metabolizma ve hastalık riskini etkileyen faktörlere ait veriler toplandı. Katılımcıların diyet, mikrobiyom ve vücut yağları analiz edildi. Kanda öğünlerden önce ve sonra şeker, hormon, kolesterol ve enflamasyon seviyeleri ölçüldü. Uyku ve fiziki aktiviteleri takip edildi. 2 hafta süreyle kan şekerini sürekli ölçen bir monitörle çeşitli öğünlerdeki kan şekeri seviyeleri ölçüldü.
Aşırı işlenmiş gıdalar bağırsaklardaki zararlı bakterileri artırıyor
Binden fazla insanın diyet, sağlık ve mikrobiyomlarının incelendiği bu araştırmada besin değeri yüksek tam gıdaların “faydalı bakterilerin”; şeker, tuz ve diğer katkı maddelerinden zengin aşırı işlenmiş gıdaların ise metabolik sağlığı bozan “zararlı bakterilerin” çoğalmasını teşvik ettikleri belirlendi.
Böylece yediğimiz gıdanın kalitesi, mikrobiyomlarımızın kalitesi ve nihayetinde sağlığımız arasındaki bağlantı ilk kez gösterilmiş oluyor.
Araştırma, yiyeceklerin mikrobiyota üzerine olan tesirlerinin genlerden daha fazla ve bazı bitkisel ve hayvansal gıdalar diğerlerinden çok daha faydalı olduğunu da gösteriyor.
Beyaz ekmek, rafine tahıllar, işlenmiş et, meyve suları ve meşrubat tüketenlerin metabolik sağlıklıları çok kötü
Araştırmada, herkes için ideal olan bir diyet olmadığı, farklı insanların gıdalara farklı metabolik cevaplar gösterdikleri ve bunun kısmen bağırsaklardaki bakterilerin türleri ile ilişkili olduğu da ortaya çıktı.
Genetiğin rolü çok az idi: Tek yumurta ikizlerinin aynı bağırsak mikroplarının yalnızca yüzde 34’ünü, akraba olmayan kişilerin ise aynı mikropların yaklaşık yüzde 30’unu paylaştığı bulundu.
Her insanın mikrobiyomunun bileşimi daha çok yedikleri tarafından yönlendiriliyor ve bağırsaklarındaki mikrop türleri metabolik sağlıklarında güçlü bir rol oynuyor görünüyordu.
Ispanak, brokoli, domates, fındık ve tohumlar gibi yüksek lifli bitkilerden zengin çeşitli diyetlerin yanı sıra balık ve tam yağlı yoğurt gibi minimal işlenmiş hayvansal gıdaları yiyen insanlarda faydalı bakteri kümelerinin, liften fakir aşırı işlenmiş gıda tüketenlerde ise zararlı bakteri kümelerinin yaygın olduğu görüldü.
Faydalı bakteri suşları arasında, her ikisi de iç organların etrafında biriken ve kalp hastalığı riskini artıran daha düşük iç organ yağlanmasıyla ilişkili Prevotella copri ve Blastocystis vardı. Bunlar, diyabet riskinin bir göstergesi olan kan şekeri kontrolünü iyileştiriyorlardı.
Diğer faydalı mikroplar, enflamasyonun azalması ve yemeklerden sonra kandaki yağ ve kolesterol seviyelerindeki artışların azalması ile ilişkiliydi ve bunların hepsi kardiyovasküler sağlıkta rol oynuyordu.
Araştırmacılar, mikrobiyom profillerine bakarak, metabolik hastalık geliştirme riski yüksek olan kişilerin tanımlayabileceğini ve buna erken müdahale edebileceğine dikkat çekiyorlar.
Gelelim neticeye
Faydalı bakterileri endüstrinin elinin değmediği gıdaların, zararlı bakterileri ise aşırı işlenmiş gıdaların teşvik ettiklerinin gösterilmesi Amerika’ nın yeniden keşfidir.
Senelerdir tekrarladığım gibi günümüzde salgın gibi tüm dünyaya yayılan kronik hastalıkların bir numaralı sebebi aşırı işlenmiş gıdalardır.
Koronavirüslere karşı alınan tedbirlerin aynı şiddette aşırı işlenmiş gıdalara karşı da alınması gerekir.
Obezite, diyabet, kalp krizi, felç, kanser, astım, alerji, Alzheimer, depresyon gibi kronik hastalıkların aşısı “atalarımızın” yiyecek ve içecekleridir.