İnsanların yaptıkları tahribatlar yüzünden tüm varlıklar yaradılış gayesinden uzaklaşmış ve doğadaki ekolojik denge de yok olma evresine girmiştir. Kendi istikbalimiz için bile olsa artık bu gidişe dur demek gerekir. İşte tam da bu yüzden yapılması gereken ilk şey, bizden olsa dahi zalime karşı; karşıtlarımızdan olsa dahi; mazlumun yanında olmalıyız. Ama en önemlisi de zalimi veya mazlumu belirlemede adil olmalı ve takınmamız gereken tavır konusunda çok dikkatli davranmalıyız.
Biliyorum bir davası olmalı insanın. Zira davası, amacı ve hedefi olmayan insan, serseri kurşun, pimi çekilmiş bomba gibidir. İnsanın bir davasının olması önemlidir. Elbette ki bir davanız olsun ama davanızın olmasından daha da önemli olan, davanız mutlaka hak olsun!
Başta özgürlük olmak üzere bireylerin bütün hukukunu korumak için pratikte yapılması gereken girişimlerin var olması gerektiği düşüncesi yadsınamaz bir gerçekliktir. Fakat hak-hukuk naralarıyla başkalarının hukukuna tecavüz veya özgürlük alanını kısıtlamak ne kadar doğrudur!
Kurtuluşumuz olan ced anlayışının aksi istikametinde yürümeye başlayanlar ve ced anlayışına sırtını dönüp batı anlayışına âşık olan bir nesil türetenler, yarattıkları Frankenstein yüzünden er-geç pişman olacaklardır. Umarım ki o pişmanlık son pişmanlık olmaz.
Günümüzde gerçekleşen olaylar, her yönüyle ‘gayrı meşru’ olan bu aşkın meyveleri olduğundan artık bu aşkın sorgulanması gerektiği gerçeğini de ortaya koymaktadır. Gerçek manada bir özgürlük ve huzurlu bir yaşam için evrensel gerçeklikler de göz önünde bulundurularak ced anlayışına dönüş yapılması gerekmektedir.
Ancak efradını cami’ ve aslına uygun olarak “Kendine istediği şeyi kardeşine de istemeyen mü’min olamaz” anlayışını pratiğe yansıtacak bir islam birliği, ortadoğu halklarına huzur, barış ve sükûneti getirebilir, kardeşlerden birini görüp diğerini görmezden gelen günümüz müslümanlarının islam anlayışı değil.
“Sakın Allah’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! 14/42;” Fakat önemli olan, seni bağlayan ve sorumlu kılan: Zulüm işlenirken sen ne yapıyorsun? Ey insan, görevin kurtarıcı beklemek değil, kurtarmaktır. O halde kurtarıcı bekleme kurtarmaya koş! Kendi gerçeğini görmekten aciz olanlardan başkasının gerçeğini görmesini ve dile getirmesini nasıl bekleyebilirsiniz ki?
Asr-ı Saadetten sonra islam, yaşanmadan hep anlatıla gelmiştir.
İslam yaşanmadan sadece söylemde kaldığı için de İslam âlemi bu tefrika ve zillet içindedir. Kıblesi bir, kitabı ve peygamberi bir olan Müslümanlar birleşmedikçe, İslam âlemi kendilerine uzatılmayan birleşmiş milletlerin eline mahkûm olma zilletine devam edecektir.
Ne zaman ki müslümanlar kardeşlik hukukunu bireysel haklara feda etti, İslam âlemi acılara gark oldu.
İslamla baş edemeyen ve müntesiplerinin gün geçtikçe islama ısındığını ve yaklaştığını görenler, denenmemiş bir yolu denemeye kalktılar. İnsanları islamdan soğutmak için; “Müslüman görüntüsü” verdikleri “birilerini” kiraladılar. Bu düşünce ile hareket eden küresel güçler, kiraladıkları bu kişilere kendi coğrafyalarında insanlık dışı tavırlar sergileterek, kendi toplumlarında islamofobiyayı körüklemek istediler.
İnsanlığın kurtuluşu ve insanca bir yaşam için gönderilen ve insandaki hayvani/vahşi yönü/eğilimi gidermeye veya kontrol altına almaya vesile olması gereken İslam dinini terörize ederek islamofobiyayı yaygın hale getirmeye çalışanlar vardır. Bunlar, İslamî amblem, etiket, sembol ve ritüelleri kullanarak ve islam kisvesi altında vahşete varan hareket ve davranışlar sergileyerek, insanları islamdan uzaklaştırma eğilimine girdiler. Fakat iş çığırından çıktı.
Ebette ki dini islam-ı mübini terörize etme gayretinde olanlar, er-geç deşifre olacak ve hüsrana uğrayacaklardır. Bunlar, sadece öte dünyada değil, bu dünyada da rezil ve perişan olacaktır. Bu arada bizim yapmamız gereken, tarafımızı belli etmek olacaktır. Fikren de olsa bu anlayışa karşı durmaktır. Biz duacıyız bedduacı değil!
{ OHAK-DER YKB M. Burhan Hedbi }