İslamiyete geçmiş eski bir Hristiyan olan Ömer Paşa’nın doğduğu topraklara olağanüstü yetkiler kuşanarak gittiği Bosna seferi paşanın şahsi tarihi açısından olduğu kadar imparatorluk tarihi ve onu misafir eden toprakların tarihi için de oldukça önemlidir.
Osmanlı tarihinin son döneminin önde gelen devlet adamlarından Ömer Paşa’nın Bosna seferini konu alan İvo Andriç’in “Ömer Paşa” isimli kitabı 18 bölümden ve 291 sayfadan oluşmaktadır.
Her bölüm kendi içinde bağımsız bir konuyu ve karakteri anlatmış olsa da ana konu; Serasker Ömer Paşa’nın vazifesini ifa etmek için Bosna’ya gidişi, orada bulunduğu esnada yaşadıkları ve şehirden ayrılışıdır.
Türk Zamanı
“Geçmek bilmeyen Türk zamanı” olarak betimlenen 46. sayfada anlatılmak istenen, bu toprakların Osmanlı İmparatorluğu himayesinde bulunduğu uzun zaman dilimini ifade etmektedir. Anılan zamanın son döneminin önemli figürlerden birini konu alan “Ömer Paşa” kitabı; halkın içinde bulunduğu durum, geçim şartları, mimari yapı, doğal zenginlikler, iklim koşulları, insan ilişkileri ve gündelik yaşantıya dair detaylı bilgi verilmektedir. Kitabın “Geliş” ve “Ordu” isimli bölümlerindeki zaman ve mekan anlatısıyla, kitaba konu edilen atmosfer rahatlıkla tasavvur edilebilmektedir.
Serasker; günümüzde Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı görevine denk gelmektedir. Bu ünvan padişahtan sonraki en önemli ünvanlarda biridir.
Serasker ünvanındaki Ömer Paşa, Bosna seferi süresince ikamet edeceği Travnik şehrine gitmek için önce Saraybosna’dan geçeceği haberini veren tellalların ferman okuması dahi geniş bir katılımla gerçekleşmiştir. Büyük gün geldiğinde yöredeki tüm kaymak tabaka ve yetkili kişiler karşılama töreni için hazır bulunmuştur. Hatta son on yıldır hiç bir veziri karşılamaya gelmemiş bağımsız Hersek Mostar Veziri Ali Rizvanbegoviç bile oradadır.
Bir bulutun üzerinde ilerliyormuşçasına yol alan şık ve heybetli Ömer Paşa’yı gören halk adeta büyülenmişçesine törenş izlerken akıllarından geçenler şöyledir: “Atları ne kadar besili, koşum takımları ne kadar parlaktı! Kendileri de ne kadar güçlü, gururlu ve bakımlıydı! Sanki burada, Bosna’da yenilenden daha leziz ve zengin farklı bir gıdayla besleniyor ya da daha yumuşak ve cömert bir havayı teneffüs ediyor gibi bir halleri vardı!” (ANDRİÇ, 2020, s. 16)
Kitap bazı konularda bilgi kavanozu gibidir. Bu tür bilgilerden biri “müretted tabur” dur. Şehre giriş töreninde halkın hayranlıkla izlediği en gösterişli müfrezenin adıdır: “Mürtedd tabur.” Arık Müslüman isimleri kullanan Hristiyan ve Yahudilerden oluşan taburun dilden dile yayılan hikayesi halka korku salmıştır.
Esere Değer Katan Etkenler
Kitaba değer katan bir başka önemli özelliği; günümüzde yaygın olarak kullanılmayan hatta pek bilinmeyen kelimeleri okurun kelime hazinesine eklemesidir. Bu durum okur gözüyle esere değer katan bir faktördür. Az sayıdaki kelimeyle döndürdüğümüz günlük yaşantımızın yanı sıra okuduğumuz eserlerde bu zenginliğin olması hem kelimeleri uzun ömürlü (belki de bir anlamda ölümsüz) kılmakta hem de günlük konuşmalarımıza ekleyerek kullanım alanına genişletmeye fırsat vermektedir. Bu nitelikteki kelimelerden bir kaçı şöyle: “münadil: tellal, ayan: taşranın sözü geçip saygı duyulan nüfuslu kişiler, kadidi çıkmak: bir deri bir kemik kalmak, çok zayıflamak, tecessüm etmek: belirmek, görünmeye başlamak, meşrafiye: kafesli cumba, eçhel: kara cahil, bilgisiz, iğva: yolunu şaşırtma, ayartma, başyan çıkartma, ihtilaç: çırpınma, titreme, pleb: ticaretle uğraşan tefeci sınıf, ihtida: dininden dönerek Müslüman olmuş,.
Az bilinen kelimelere ek olarak az bilinen renkler de yer almış kitapta. Örneğin; bakla kırı: beyazı çoğalmış beyazlamaya yüz tutmuş, balkıyan al: parıldayan kırmızı, gibi…
Kitapta yer alan Saraybosna’ya ait bazı sokak ve semt isimleri bu gün hala varlıklarını sürdürüyorlar. Eserin mekânsal anlamdaki coğrafi zenginliği okurla arasındaki bağı güçlendirerek gerçeklik kazandırmış oluyor. Mesela: Sabura Sokağı, Kovaçi Sokağı, Başçarşı gibi.
Halkın eğlence hayatından fikirler sunan bazı bölümlerde komik şarkı sözleri bulunmakta ve o dönemin eğlence anlayışı hakkında bize fikir vermektedir: “Komposto ağanın oğlu pilav evleneceği zaman, Baklavanın kızı helvayı alır karı diye.” (ANDRİÇ, 2020, s. 36)
Sonuç
Balkanlara dair kaleme alınan eserlere olan sıradışı ilgimden olacak bu kitabı okurken inanılmaz keyif aldım. Bosna’nın 1800’lü yıllardaki panormasını, demografik yapısındaki ağırlıklı etkenleri, din olgusunun gündelik yaşantıdaki yeri ve önemini, ekonomik hayatını, beşeri ilişkilerdeki detayları, dünyanın ve Osmanlı İmparatorluğunun o tarihteki fotoğrafına bakıyor olmak bir perspektif sunmakta.
Yazar 247. sayfada Saraybosna için “kin kenti” diye bir betimleme yapmıştır. Bu “kin” in kendine hep yeni nedenler bulduğunu ve kendini haklı çıkarttığını, kendi kendini beslediğini de söylemektedir. Aslına bakılacak olursa halksız da değidir. Bosna’nın tarihi mercek altına alınacak olursa şehrin kaderinin bu olduğu bile söylenebilir. Güzel doğası, yeşil bitki örtüsü ve verimli toprakları olan şehir tıpkı Allah vergisi güzleliği sebebiyle hırpalanan kadınları hatırlatır.
Barış Özkul imzalı önsözüyle “Ömer Paşa” kitabın, İvo Andriç’in yaşadığı topraklara bıraktığı paha biçilmez mirasının önemli bir parçasıdır.
Ömer Paşa – İvo ANDRİÇ
Iletişim Yayınları – İstanbul 2020
1. Baskı Çev: Ali BERKTAY