Sayın’ı kaldıralım mesela. Sen diyelim… Hatta o “Edepsiz” söylemden cesaret alıp “ŞEYİN ŞEYİNİ ŞEY ETMEK” adına biraz da kabalaşalım da meydanı hepten sana bırakmayalım. O kadarcık bizde de var o fasıldan feraset. Ayda bir akşamda bir biz de senin kadar biliriz “Şeyin şeyini şeyetmesini!”.”
Yasalar önünde eşitiz. Öyle biliriz. Ama değiliz… Gelirimiz mesela… Bize üç çok; sana 13 az!… Varlık Mabut’tan, Mevki Mahmut’tan sanki. Bize gelince üçü-beşi esirgemiş Mabut Mahmut zaten aldırış etmemiş.
Bize zam iane… Sizlere gelince makam bahane. %40 ne ki. Şey başına konmuş kelebek sanki
Yetmedi mi farklılıkların bu kadarı?. Devam edelim öyleyse: Dikkate alınmasa da kudretten gelme özgül ağırlığın. Bizler pençesindeyiz fukaralığın …
Sözlerin emir. Adeta yarı yasa. Örneğin; “Savcılar aklını başına alsın!” 2
4 saat bile geçmeden geldi cevap: “Gereği düşünüldü”
Gittiğin her yerde, salonda, köşkte sarayda, yandaş kansallarda koltuk sürerler senin altına… Bize çul çuval çaput bile çok… Olmadı taş, tabure tahta. Ne çıkarsa bahtına. Sanki ahtsız bedevi misali çölde kutup ayısı.
Biz sıradan bir devlet emeklisi… Sen (eski de olsa) vekil, bakan, başkan, ve yeni Saray gözdesi… İşlevinin tanımı net yapılmamış olsa da; en yükseğinden İstişare Delegesi….
Biz daldan düşsek kıç üstüne düşeriz, sen dört ayak üstüne… Biz tüy siklet… Biz yaratılmışız taştan, çamurdan… Sen has hamurdan. nurdan… Cevher… Mücevher…
*
Şimdi artık kısadan girelim söze ve soralım ilk soruyu:
Her nekadar Koca Yunus; “Edebim elvermez edepsizlik edene // Susmak en güzel şey edebi elden gidene!” demiş Koca Yunus SUSmamız için. Susup dilsiz şeytan olmak da var ama!?..:
Niye siz edepli, biz edepsiz?
“Neyin karşılığıdır bu maaş?
Nerden çıktı en yükseğinden istişare…
Bunca zamandır tek adam kiminle neyi istişare etmiş ki size danışsın??
Onlarca mı yüzlerce mi bilinmeyen danışmanlar neye yarayacak siz varken- veya- sizlere ne gerek, onlar varken?”
Sorup sorgulamanızdan mı edepsiz olduk?
Yüz yıldır “YİK”siz olurken, neden şimdi “YİK”siz olamaz olduk?
Hiç de alınma Bay Arınç. Bu makamın, “Sizlere ayıp ettik- birikimlerinizden yararlanalım” makamları olmadığını cümle alem biliyor.
“Giderler-miderler, olmadı konuşurlar”… Sus payı yani.
İşlevi belli olmayan damdan düşme bir makam sorgulanır. Hele ki adı ve maaşı yüksekse..
Kese değil milletin ağzı… Ama sen bu sorgulamaya edepsizlik sıfatını yakıştırırsan, kese muamelesi yapamazsın hiç kimsenin ağzına… Her ağız “İpotekli” değil.
*
Söyler misin senin sözlüğündeki karşılığı nedir edepsizin? İşte bizdeki::
“ utanç verici işleri hiç utanmadan, sıkılmadan yapan, utanmaz, sıkılmaz, terbiyesiz, ahlaksız, sakınılacak ölçüde kötü kimse”
Bay Arınç: Ninem derdi ki; “Ağız şalvarın ipi gibidir, ağzını dibin gibi tut. Bir çözülürse bağlayamazsın”,
Çalmadık!… Irza namusa sarkmadık!… Kimsenin kazancına yan gözle bakmadık!…
Hak bildik, sorduk sorguladık. Eşit vatandaşlığımızı hatırladık;:
- Bu Yüksek istişare kurulu ne iş yapacakmış… Kuruluş yasası var mıymış?
- Görev tanımı bile yapılmadan niçin (seçilmiş) bazı baylar bu kurula atanmış.
- İlk toplantılarında 13.000TL’lik maaşı az bulup kendileri zam yapmış!..
- Sayısı bilinmeyen danışmanlar dışında bu YİK’de nerden çıktı? .
Bu soruları bin defa daha sorarız. Arınç bize “edepsizler” diyecekmiş aldırmayız.
Mevlana’dan öğrendik: Lafa bakarız, bir de söyleyene… Fazlaca kulak asmayız.
*
Şayet, özel bir sarayın mutfağına vekilharç olaydın tek söz edersek namerdiz… İşinden ve de maaşından bize ne!? Senin de belirttiğin gibi, (istişare yapılacağı kuşkulu da olsa), iş “Devlet işi” Bizler de batandaş… Hem de sadece bu işten alacağın aylık benim 6 aylığımın oldukça üstünde.
İşte tam da bu nedenle, yapacağınız işten maaşınıza, yetkinizden sorumluluğunuza hepsi bizim ilgimiz dahilindedir. Edep de, hak da hukuk da, erdem de bunun böyle olmasını gerektirir. Aksi durum senin söylediğindir.
*
Bak Bay Arınç… Ben öğretmenim. Edepsizlik nedir bunu sana da öğreteyim:
* ASIL EDEPSİZLİK; Bir kişiye suspayı olarak verilmiş makamı kullanarak,
kendisini denetlenemez ve sorgulanamaz görmesidir.
* ASIL EDEPSİZLİK; milletin vergisinden ödenen maaşların sorup sorgulanmasını yadırgayıp bunun üzerinden edep tartışması başlatmaktır.
* ASIL EDEPSİZLİK; Ergenekon davalarında, “Ülke bağırsaklarını temizliyor” “Hizaya soktuk” “Kurda merhamet etmek kuzuya zulümdür” “Bu davaların savcısıyım” deyip yandaş yargıya arka çıkarken 12 yıl sonra çöken davadan sonra suskun kalmaktır.
* ASIL EDEPSİZLİK; kumpas zırhına sığınıp, sahte suikast planlarıyla devletin kozmik odasını İHANET SÜRÜSÜNE AÇTIRMAYA ARAÇ OLMAKTI.
* ASIL EDEPSİZLİK, Bedavacılığın,hempacılığın, cukkacılığın yağma kültürünün
PAYDAŞI OLMAKTIR.
*
Madem açtık kutuyu, zaman zaman senin söylemiş olduklarına kadar uzansın işin boyutu.
Bu aktarımlarla yetinelim şimdilik:
“Sayın Öcalan demek suç olmaktan çıktı. PKK’nın kendine ait bayrağını, Öcalan’ın posterini taşımak suç olmaktan çıktı. Hatta, demokratik özerklik falan filan… Hiçbiri suç değil artık.
*
Salt PKK mı? Ya FETÖ ile ilgili sözlere ne demeli?
”15 Temmuz çalışmadığımız yerden çıktı” “Paralel yaoıdan biz bunların darbe yapacağını anlayamadık. “Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz” dedin mi demedin mi? Bu sözler ahmaklık ve avanaklık mı, yoksa kurtuluş adına avanağa yatmak mı?.
Yani sen avanak biz edepsiz…
Hiç mi adam gibi bir adamı yok bu ülkenin?
“Etme Arınç!” diyeceğim de sen gene edeceksin… Hata gen’de…
*
Cumhuriyet tarihi sana sayfalarında yer verecek ya!…
Ne yana söyleyim: Ağırıma gidiyor.