Bir umuttu, başağın olgunlaşması, beklenen büyük umut! Gölgeler kısalırken, tarlaya ulaşabildim. Son kontrolü yapıp, yarın biçer döver getireceğim, diye düşündüm.
Güneş bulutlar arasından, arada göz kırpıyordu. Havanın bozacağını okudum, gazeteden. Dağ başını duman almıştı. Bulutlarda bir kıpırdanma gözledim. Bir an önce gidip dönerim diye hesap ettim. Komşular da gitmişler onlarla da görüşürdüm. Peş peşe makineyi çalıştırabiliriz.
Malzemeleri alıp tarlanın kenarına vardım. Kenardaki taşları ve yoldaki çukurları düzenledim. Saat öğleyi geçtiğini gösteriyordu ki yoğun bir bulut kümesi altında kaldım. Bir rüzgâr, bir uğultu, kulaklarıma inanamadım. Aceleden çadırı kayanın önüne yağmur almayacak şekilde kurdum.
Tarladaki işlerimi bitiremezsem, yarın eve varır makineyi alıp gelmeyi planladım.
Maalesef yağmur başladı.
Tarladan çadıra koştum. Çadırın kenarlarını doldurdum ve taşları dizdim. Yağmur başladığında, önümüzü göremez oldum. Su sanki önüme, perde oldu. Büyük bir gürültüyle şimşek ve gök gürültüsü beynimi oyuyordu. Komşular çadır kurmamıştı. Bir yere kaçma şansları da yoktu.
Akşam erken karardı. Fırtınanın gürültüsü inanılmazdı. Kayadan aşağı akan su, çadıra gelse herhalde sürüklenirdim. Tarlaya dere akıyordu, dere…
Bir umuttu başaklar, başaklar bu gidişle umut olmaktan çıkacaktı. Önümü görmüyorum, başaklar yatmış mıydı? Korkum toprağa karışmasıydı. Karanlık bastırdı ve fırtınanın dehşetinden, yorgunluğumu unuttum. Gözümde uyku akıyor fakat uyku yaklaşıp teğet geçiyordu.
Sabahın ilk ışınları geçmiş olabilir miydi? Çadırdan bakıyorum, tarlayı bile göremiyorum. Korku katsayım yükseldi. Fırtına duracağa benzemiyordu. Ne demek oluyordu, bu durumda eve bile ulaşamayacaktım.
Bir gün sonra gelsem, bu korkuyu çekmeyecektim. Kaya altı güvenceydi. Fakat gök gürültüsü psikolojimi bozuyordu. Yıldırımla birlikte, ağaçların dallarının çatırdamasını duyuyorum. Ekmek ve suyum tükendi. Nasıl davranacağımı düşünemiyorum. Ortalık durulunca, sonucu göreceğiz. Kulağım uğultuya alıştı, sesleri dinliyor fakat farklı bir uğultu duyamıyordum.
Kayanın toprağa batmasından çekindim. Fırtınanın ara vermesini bekliyorum. Dışarıda görüş mesafesi kısıtlı olmasa bir şey eder eve varırdım. Yalnız birden ürktüm, sele kapılırım diye korktum. Ayrıca yıldırım da işin çabasıydı.
Saate göre yeniden, akşam oldu. Dert büyüktü. Nasıl davranacağımı bilemiyordum.
Umudum evdi, başak umut olmaktan çıkmıştı. İki gündüz bir gece, çadırdan çıkamamıştım. Her yandan sellerin aktığına karar verdim. Çünkü otuz sene önce böyle bir fırtına yaşanmış ve dereler taşmış ve her yeri sular altında kalmıştı.
Başaklar umut olmaktan çıktı da canımı kurtarsam diye bakıyorum. Heyecan psikolojimi bozdu. Sabır gösteremiyorum. Fırtına ara verse, dışarı çıkabilsem, dedim. Bağırıp çağırıyorum sesimi kime duyuracağım.
Ekinle gönül bağımız koptu. Ayrıca evin de durumu kötü olabilir. Ya sele kapılmışsa, diye aklıma getirmiyorum.
Eve gitmek, çay içmek ve bir şeyler yemek istiyorum. Yürümek ve koşmak istiyorum. Sıkıldım, şaşkınım ve ağlamak istiyorum. Tarlanın taşları yolun çukurları kalsın varsın. Ne diye havanın bozacağını bildiğin halde gelirsin.
Bir burukluk içinde, tarla ve ekini düşünmekten çok uzaklaştım.
Hasan TANRIVERDİ