Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
BİR SABAHA UYANIŞ
Dün akşam giderken dağların ardına Güneş, Gökyüzü yorganını çekmişti günün üzerine ve haydi uyu dedi dünyanın yarısına ve karanlık tarafta kalan İzmir ’ede. Uyduk bu ilahi vakti şaşırmayan zamana. Gün uyudu, çiçekler, böcekler, kuşlar Dünyanın tüm karanlık yüzünde kalan mahlûkat ve dahi doğa bir sessizliğe büründü…
“Geceleri penceremden dışarı baktığımda;
Dünyada ne bir kötülüğün ne de bir acının olamayacağını hissediyorum.” Demiş Jane Austen
Çünkü Mehmet Deveci ’nin dediği gibi; “Geceyi seviyorum. Fazla ve kalabalık ne varsa bir kenara çekiliyor.”
Yâda Mevlana Hazretlerinin dediği gibi: “Gece, neye gebeyse onu doğurur.”
Fakat sonunda Victor Hugo’nun şu sözü gerçekleri yansıtır “En karanlık gece bile sona erer ve güneş tekrar doğar.” Şafak atınca doğudan…
“Allah her insana sabah uyanmak için bir neden vermiştir.”
Ayrılık vakti geldi çattı geceden, birazdan gün doğacak.
Doğumuna hazırlanırken güneş tepelerin ardından gelir veda zamanı geceye…
Hazırlanıyor yavaş yavaş gün uyanmaya kıpır kıpır, az sonra gökyüzü yorganının biraz aralar ve bakar gün şafağa. Sonra yavaşça gökyüzü yorganını açar uyanır ve uyandıran Rabbine şükreder seher vakti…
Seher vakitleri mutlaka değişimi izleyin… Kapkaranlık çevrenin yavaş yavaş aydınlanmasını izleyin… Dehşet bir güzellik göreceksiniz. ”Bu karanlıktan aydınlığa çıkış ” her gün yaşanıyor. Güneşin doğuşu güne başlamanın ayak sesleridir. Uyanma, silkelenme vaktidir.
Eğer uyanmak istemiyorsan, berbat bir hayatın vardır. İşin ilginç yanı; uyuyamıyorsan da berbat bir hayatın vardır…
Ama bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatamazsın. Önce içine atarsın, sonra da susarsın.
Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncedir demişler…
Sonra gün başlar yeniden…
Her gün güneş yeniden doğar ama her gün farklı doğar. Çünkü gün her günkü gün değildir, doğa her günkü doğa değil, asıl önemlisi biz her günkü biz değiliz.
Doğacak güneş; dün yaşanan her şeyi geçmişe atacak, belki izi kalacak, acıları bizi yakacak ama zamanla unutulmaya yüz tutacak.
Sabah güne uyanış şeklimizi günün geri kalanını belirler… Sabah gözlerimizi yeniden dünyaya açtığımız ilk an beynimizin algı sisteminin yeniden programlanmaya en açık olduğu andır. Bunu en iyi şekilde değerlendiren insanlar kendilerini zihinsel, bedensel ve ruhsal olarak güne hazırlarlar.
Başarılı ve mutlu insanların günü karşılama şekilleri mutsuz ve başarısız insanlardan çok farklıdır. Yaşama sevinçleri ve yaşam amaçları vardır. Zorunlulukları, rutinleri yerine getirmek için değil yeniden doğmak için, harikalar yaratmak için, yaşamın getirdiği mucizelere bir kez daha şahit olmak ve yaşama karışmak için uyanırlar. Eğer sen de böyle güne başlasaydın günün geri kalanını nasıl yaşardın acaba?..
Denemeye değer, çünkü sen değerlisin!. Çünkü kadim çağlardan bu yana “eşrefi mahlûkat” (yaratılmışların en şereflisi) olarak tanımlanmışın. Sen İNSANSIN…
Kur’an’a göre insan birçok mesuliyet sahibi bir varlıktır. Çünkü göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten çekindikleri o yüce emaneti yalnızca insan yüklenmeye cesaret edebilmiştir.
Ama buna karşılık Kuran yine derki insana Ra’d, 13/37 suresinde…
“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma!.. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” Yani kibirlenme İnsan…
Kuran ı- kerim Lokman suresi 18 ayette açıkça ifade edilmektedir..
“Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme!.. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.”
Sokakta hayat başladı, insan sesleri, araba seslerine karışıyor. Bu saatte adamın biri arabasının kornasına acı acı basıyor. Birisi son volüm açmış arabasından tanımlayamadığım bir müzik sesi ile geçiyor. Yani karmaşa başlıyor şehirde… Gün gece yorganını daha tam üstünden atmamışken…
Penceremden dışarı baktığımda etrafımdakileri seçebiliyordum… Ama daha güneş doğmamıştı… gece uçuşurken öylece avare düşlerde… biraz daha iyiydim bu sabah.
Uzun zamandır belki de ilk defa güneş benim duygularıma mı doğmuştu?..
Sabaha merhaba demeden önce… Evet evet, daha iyiyim galiba… Galiba değil gerçekten çok daha iyiyim ben bu sabah.
Düşündüm de ne kötüydüm son zamanlarda. Ama umutluyum bir parça daha bu sabah. Bugün kafam dinç ve daha iyi değerlendirebiliyorum olayları.
Zavallı ve zayıflar güçlü insanları taşıyamazlar. Onların gücünün altında ezilirler derlerdi. Çok da doğruymuş söylenenler. Meğer sonra da bu güçsüzlüklerini yediremeyip usulca veda bile etmeden kaçar giderlermiş.
Zihnim öylesine yorgun ki kelimeleri bir araya getiremedim…
Hem yüreğinin hem de zihninin kapıları kapalıydı…
Bugün yorgun yazıyor kalemim, hayat sanki kalemimin ucunu eğri tutuyor.
Kalem yine kanını kâğıda döktü, biz onu yazı zannettik. Oysa kalemin aşkı değil miydi bu. Her kelimeyi dizerken kâğıda, kendinden bir parça götürüyordu ve günün birinde kendinin de, kâğıdın da biteceğini bile bile yazmaya devam etti. Ömrünü bir bilinmezlik içinde bir başkasının ellerine bırakmadı mı?..
Bir sonbahar akşamının kışa dönüşü gibi hayat serüvenimiz. Çünkü dün sonbaharı bırakıp bu sabah kışa başladı dünyanın bu karanlık yüzü… Ve her mevsimin kendine özel güzellikleri vardır. Bunu farket, hisset ta ruhunun derinliklerine, günü çek içine, doldur ciğerlerini gün ile. Sen yeter ki güne uyan günü yaşamasını bil…
Küçüktük bir zamanlar hayatın sadece yaz mevsimini hissederdik yüreğimizde. Çünkü her şey şeker misali tatlıydı, büyüdükçe baharı yaşadık, yaşlandıkça kışı.
Hayatın yükü ağır geliyor sanki seneler geçtikçe. Tozpembe yaşanan öğle saatlerinde gecenin karanlığı da görünüyor artık…
Biz susarız, dile gelir kalem. Anlatır bir kuralsız cümle içerisinde sevgiliyi, terk edilişi. Belki sılaya olan özlemi…
Ya da bir başka dilde, bir başka yürekte olan hisleri tercüman eder. Hangi ülkede hangi dilde yaşarsan yaşa, yine acı aynı acı, yalnız telaffuzu farklı.
AŞK’ı tarif ederken, İranlı şair; Şadi Şirazi ne demiş “Ateşe uçma kanatların yanar.”
Bunu duyan Mevlana ise cevaben; “Ateşe uçmayan kanat neye yarar?”.
Bunu da duyan, bizim Yunus son noktayı koyar; ‘Ateşe uçmak için kanadı kim arar?’.
Üç ayrı benlikte, üç ayrı aşk tarifi, tabi ateşle yanmayan gönül nasıl tarif etsin ki. Ateşin yakmadığı bir gönül, ateşi nasıl tarif eder ki. Kimine göre bu ateş sevgilinin kırmızı dudağında gizli. Kimine göre bir bakış içerisin de gizli. Kimine göre kâinatta gizli. Kimine göre ise yaradılan da, Yaradan’dan ötürü gizli. Beşeri arzularımızın içinde, bir uhrevi duygu olan aşkı böyle anlamlandırıyoruz.
Aşkı tarif ederken düzgün cümleler kuramaz âşık. Gönül derdinden, kendi derdini unutur. Farkına varmadan bir başkası olur. Maden konu aşk, birazda beşeri aşktan bahsedelim.
İlk kıvılcımın yandığı, ilk ateşin yüreğe kor düşürdüğü, bu yola başlarken ilk basamak olan beşeri aşk.
“Ne hasta bekler yatağı,
Ne de taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan günahı,
Seni beklediğim kadar.”
Üstat NECİP FAZIL KISAKÜREK ne güzel de anlatmış, sevgiliye olan özlemi. Aşk varsa ortada, orada şiir de vardır. Şiirin olduğu yerde, şair de vardır. Bir gönül şiirler yazacak kadar sevmişse birini, canında vazgeçmiş demektir. Günümüz de kim canını aşkı için feda edebilir ki. Kim bir gün yaşayacağını bile bile kelebekler gibi güneşe uçabilir ki? Kim bir kardelen gibi güneşe ulaşmak için çabalar ki, ya da kim bir pervane gibi ateşin etrafında yanmak için döner ki?..
Ferhat değiliz tabi ki dağları delelim. Mecnun gibi çölden bir serap ile gelelim. Ne gelir elden, bize öğretenler aşkı kirletmiş. Günümüzde aşk bir gecelik illetmiş, ne yazık bunu bu hale biz getirdik. Eğer bugün dünya kana bulanmışsa bunun sebebi de biziz. Aşkı yediğimiz gibi paylaşmayı da, dostluğu da, kardeşliği de, hepsini biz yedik bitirdik. Dünyamızı maalesef bu hale biz getirdik.
Biz büyüdükçe sorumluluklar büyüyor, büyüdükçe hayatın gerçekleri artıyor. Ruhumuza ağır gelen yüklerle karşılaşıyoruz bu hayatta. Hani küçükken düşlediğimiz harikalar diyarına benzetemiyorum artık. Bazı sorumluluklarımızın bilincini büyüdükçe idrak edebiliyoruz.
Aslında yaşamaksa bu dünyadaki kanun en güzel yolu çizmekte bizde gizli… Yorgun olsa da bedenimiz solmuş ağaç misali, bir çift gülümsemeyle canlanıyor dallarımız. Sonra bir başka yaşıyor insan…
Bir tek dostlarındır kazandığın baş döndüren bir hızla ilerleyen zamanda. Bazen kara bulutlar kaplar o masmavi dünyanı. Karamsarlık vakti değildir, hemen toparlamalısın alabora olmuş geminin parçalarını. Kırmalısın hayat dümenini yeni umutlara, gençsin, yorulmamalısın mücadeleden. Bazen tam bitti derken başlar yeni umutlar, köpürür yine o sütliman deniz.
“Öyle insanların yanında ol ki onlarla aynı fotoğraf karesinde olduğun için şükredesin
Ve öyle insanlara da karşı dur ki o fotoğraf karesinde olmadığına şükredesin…
Öyle bir zaman gelir ki: O gün birlikte çektirdiğin fotoğraf karesinde, keşke olmasaydım dersin…”
“Konuşmaya değer insanlarla konuşmazsan insanları, konuşmaya değmez insanlarla konuşursan kelimeleri yitirirsin.
Sen öyle biri ol ki, ne insanları, ne de kelimeleri yitir.”
“Bazı insanlar dua gibidir:
Görünmez ama dokunur sana, duyulmaz ama bırakmaz seni…”
Hayat alabildiğine esrarengiz bir serüvendir güvenli bir limana ulaşmaya çabalarken geçirdiğimiz. Gökkuşağından daha canlı ve renkli… Ne yoruldum deyip durabilirsin ne de geldim deyip inebilirsin.
Ey insan haydi güne başlarken Hz. Mevlana ile bitirelim bu yazıyı ve kalemi bırakalım kınına
“Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol. “
Kalbin yeni yeni heyecanlarla çarparken mutluluğu bütün kalbinle yaşarsın. Sakın ola ki kaçırma bu fırsatı. Gereksiz üzüntülerle, kuruntularla karatma kalbini, yeşert artık bütün solmuş umutlarını. Hayat gülen yüzüyle bakarken sana sen de aç kollarını olabildiğince deli esen rüzgârlara. Bil ki heyecan ancak harekettedir, paylaşımdadır. Silk üstündeki bütün küskünlüklerini, kopar eskiyle, hüzünle olan bütün bağlarını. Ve de ki “Hoş geldin yeni gün”
Sevdiğiniz için bir kere mutlu olup, bin kere pişman olacağınız bir sevgiyi yaşamamanız dileğimle!..
Düşleriniz gerçek olsun ama gerçeğiniz asla düş olmasın…
Yeni günde de dünyanız gülistan, ömrünüz gül gibi güzel olsun, kalbiniz sevgiyle dolsun. “İyi ki var” dedikleriniz yanımızda “Keşke” dedikleriniz uzağınızda, “Eksik Olmasa” dedikleriniz kalbinizde, bu gününüz sevgi dolu olsun…
Sevin hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım sevgimizi bir lokma ekmek gibi…
Hepimiz için güzelliğin adının gerçekten daima ‘güzellik’ kalacağı ve daima gerçek rollerimiz için sahnede yer alabileceğimiz, sağlıklı ömürler, mutlu, umutlu, acısız, gözyaşsız, güzel bir gün diliyorum…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
(https://www.yazarportal.com/author/omersabrikursun/)
Çok Değerli Ömer Sabri KURŞUN ÜSTADIM,
Her sabah sadece yeni bir güne başlangıç değildir: “Gözü olana gün ışımıştır!” kabulünce, hastalar için şifaya, borçlular için ödemeye, yolcular için menzile varmaya, kalp kıranlar için onarmaya velhasıl güzel işler yapmaya başlanan sayılardaki sıfır noktasına misal bir güzel andır; buluşmadır. Ne mutlu bu güzel anın kıymetini bilenlere ve yaşayanlara… Bu konuda bizlere ışık tutan, cesaret veren yazınız için minnettarız. Saygı, sevgi ve selamlarımla…