“Hayalimin cevherini taşlarda arıyorum,” diyordu. Renkli taş arayana, komşuları, bari kömür bulsa diye, haber salıyorlardı.
Aradığın taş için bilgi birikimin var mı? Diye soranlar da oluyordu.
“Bir şey söyleyemem,” diye karşılık veriyordu.
Yamaçlarda ve tepelerde taş toplamak onda hastalık haline gelmişti. Aramaya dağcı kıyafetiyle çıkıyor ve ortalama bir hafta kalıyordu. “Hayallerin cevherini” tanımayan yoktu. Salih üniversite üçten terkti. Kafayı cevher, aramaya takmış ve okulu bırakmıştı.
Askerlikten sonra ise uzun süreler eve dönmedi. Kayalarda kopan parçaları kırarken sesini duyan bazen de rastlayanlar oluyordu. Salih uzun boylu esmer buğday tenliydi. Kimseyi kırmaz, hoş sohbetti. Taşları belirli yerlere yığar ve laboratuvarına taşırdı. Ellerinin derisi sertleşmişti.
Köylülerle güçlü bir bağ kurmuştu. Buldukları farklı taşı ona götürürlerdi. Bazen de ona yiyecek taşırlardı.
Salih’i; “taş avcısı,” diye, tanımlayanlar da oluyordu.
Kasabada elektrikle ilgili tamir atölyem, dediği bir yer açmıştı. İlginç çalışmalar yaptığı için, ziyaretçileri oluyordu. Yalnız onu kolaylıkla bulamıyorlardı. Dağlara gider iki bazen de bir hafta kalırdı.
Salih, farklı taşlara rastlarsa, aramaya hız veriyordu. Büyük taşları da kırdığı oluyordu. Kaya altlarında parçalar arıyordu. Neşesini kaybetmez, türkü şarkı arasında taşları yoklardı.
Kalacak yerini önceden belirler ve sabaha kadar ateşi yanardı. Ateşe yabani gelmez, diyordu. Bulduğu taşları çantasına doldururdu. Yamaçlardan geri döner, farklı taş bulma şansını denerdi. Taşları bir yere de toplar sonra alırdı.
Çakmak taşlarına rastladığında sevindi. Onları da eritme işleminden geçirecekti. Tipik taş bulamazsa ruhum sıkılıyor, diyordu. Kırmızı sırmalı, koyu yeşil, beyaz parlak ve kahverengi taşlar çantasını doldururdu.
Taşları eritiyorum, yerine cevheri sıvılaştırıyorum, diyordu. Her biriyle ayrı uğraşıyordu. Sıvıları ayrı kaplara koyuyordu. Elde ettiği deneyimi kimseyle paylaşmıyordu.
Çakıl taşları arasında renkli olanlar da atölyeye getiriyordu. Hayalinde de renkli taşlarla oynuyorum. Kireç taşları da ilgimi çekiyor, derdi.
Taşlar arasında enerji vereni arıyordu. Enerji veren bir cevher taşıyan çıkacaktır. Böyle taşlar günümüzde çok önem arz ederdi.
Deneyini sonuçlandırmadan atölyeyi kapatmazdı. Her taştan şüphelenirdi. Eriyikleri bir araya getirmek için kimsenin olmadığı zamanı bekledi.
Sabah erkendi. Atölyede ışık sönmemişti. Salih çalışıyordu. Taşların erimesi bitmemişti. Kapısını çalan da olmazdı. Rahatsız edilmeyi istemezdi. Taş getiren ise kapının önüne bırakırdı.
Taşlar kapının kenarında yığılmış vaziyette, Salih ise eritmenin peşindeydi. Eriyen taşların sıvı halini gören yoktu. Sıvıların karışmasını nasıl yapacağı da bilinmezdi.
Salih, “karıştırmalıyım,” diyerek, sıvıları birbirine döktü. Veya iki sıvıyı karıştırdı. Tahminen söylüyorum.
Gece uyumadığı için elektrik aksamında mı problem çıkmıştı, herkese karanlık bir olaydı. Güneş yükselmişti, sıcaklık normalden yüksekti. Esnaflar dükkanlarını açmışlardı. Sokaklar hareketlenmeye başlamıştı. Pazara gelenlerin geri dönme zamanı gelmişti.
Patlama sesiyle kasaba sarsıldı. Salih’in iki katlı binası yerle bir oldu. Enkaz dahi yığıntı haline gelmedi. Çakmak taşı veya prizlerden çıkan bir kıvılcım, bir ömre karşılıktı.
Bir kıvılcım bilinmezi, bir ömre bedeldi.
Hasan TANRIVERDİ